(ANKARA) - Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Hüseyin Baş, “Köprü ve otoyollara kendi açıkladıkları enflasyondan fazla zam yapıyorlar. Vergi artışları kamuda tasarruf adı altında önümüze gelecek. Özelleştirme gündemleri, ondan sonra demiryolu yatırımları... Bunların tamamı Osmanlı'nın son döneminde yaşanan Duyun-u Umumiye sistemini hatırlatıyor” dedi.
BTP Genel Başkanı Hüseyin Baş, kişisel sosyal medya hesabından iktidarın açıkladığı “Kamuda Tasarruf Paketi” ve ekonomi gündemi üzerine değerlendirmelerde bulundu. Hüseyin Baş’ın açıklamaları şöyle:
“ÇAYKUR’U ÖZELLEŞTİRECEKLER”
“Kamuda tasarruf dedikleri hizmete dayalı yatırımları durdurmak yoksa kendi israf modellerinden tasarruf etmek ya da vatandaşın rahat edeceği bir ortam oluşturmak gibi bir dertleri yok. Kendi itibarlarından asla tasarruf yok. Kamu nedir? Kamu halktır. Halka karşı tasarruf yani halkın harcamalarını kısmak, halkın refahını düşürmek üzerine bir tasarruf modeli oluşturuyorlar. Dolayısıyla bunun da gideceği yolu da söyledik. Nereye gidecek bu? Özelleştirmeye gidecek yani ÇAYKUR’u özelleştirecekler. Yıllarca kâr eden firma bir bakıyorsun 2016'dan sonra zarar etmeye başlıyor. Ne oldu yani ne değişti de burası zarar etmeye başladı? Bugün Rize'ye gittiğin zaman vatandaş illallah etmiş ÇAYKUR’dan. Bu bezdirme politikası. Aslında özelleştirmeler böyle başlatılıyor. Önce firmaya karşı vatandaşın duyarlılığını, aidiyetini, hassasiyetini yok ediyorlar ve vatandaş illallah ettikten sonra kalkıp orayı özelleştiriyorlar. Bu hükümet devletin bütün kurumlarının bu şekilde içini boşalttı.
“OLAY TASARRUF ADI ALTINDA ZENGİNLİĞİN VARLIĞIN TRANSFER EDİLMESİDİR”
Şeker fabrikaları özelleştirildi. Şeker fabrikaları özelleştirildikten sonra market raflarında şeker bulunmaz oldu. O sürece gelmeden önce ‘Bu şeker fabrikaları yük, bunlar zarar ediyor, şöyle oluyor böyle oluyor’ diyorlar. Devlet bundan zarar ediyor ama vatandaşın biri gelip bundan bundan kâr ediyor. Böyle saçma bir mantığa milleti inandırıyorlar, ondan sonra bunları özelleştiriyorlar. Günün sonunda ekonominin gittiği nokta bu noktadır yani kamuda tasarruf işin hikayesidir, olay tasarruf adı altında zenginliğin, varlığın transfer edilmesidir.
“ŞU ANDA TÜRKİYE’DE DUYUN-U UMUMİYE GİBİ BİR UYGULAMA VAR”
Köprü ve otoyollara kendi açıkladıkları enflasyondan fazla zam yapıyorlar. Vergiye ve cezaya yüklenecekler, yakın zamanda bunu yaşayacağız. Sokaklarda her gün bir sürü yerde çevirmeler başladı. Sürekli çevirmeler yapıyorlar, niye yapıyorlar? Çünkü ceza kesilmesi lazım, para toplanması lazım, bütçede açık var açığın kapanması lazım gibi gibi hususlar var. Ekonomik olarak iflasın eşiğine gelmiş bir durumdayız bunun en büyük ispatlarından biri de İngiltere’nin Türkiye'deki demir yollarına 2 milyar dolarlık yatırım yapıyor olması. Mersin Limanı’nı Adana, Osmaniye ve Gaziantep'e, İzmir Limanı’nı Ankara'ya bağlayan demiryolu hattının yatırımını İngilizler yapıyor. 2 milyar dolarlık yatırım yapıyorlar. Şimdi bütün bunları alt alta sıraladığım zaman vergi artışları kamuda tasarruf adı altında önümüze gelecek. Özelleştirme gündemleri, ondan sonra demiryolu yatırımları vesaire bunların tamamı Osmanlı'nın son döneminde yaşanan Duyun-u Umumiye sistemini hatırlatıyor nitekim Osmanlı'daki ilk demir yolu yatırımı İzmir-Aydın demir yoluydu ve onun yatırımını da İngilizler yapmıştı. Türkiye’de şu anda Osmanlı'nın son dönemleri yaşanıyor gibi bir tablo var.
“TÜRKİYE SÖMÜRGECİLİK SİSTEMİNE TABİ TUTULUYOR”
Ülkeye ekonomik olarak resmen komiser atanmış Duyun-u Umumiye mantığıyla bütün varlıklarımız, zenginliklerimiz, vergilerimiz bir şekilde dışarıya aktarılıyor, bir şekilde başkalarının ödemelerini almaları için hizmete sunulmuş bir vaziyette. Bakıyorsun vatandaş 3 kuruşta geçinmeye çalışıyor ama yabancı yatırımcılar ‘Emekliden, memurdan kesinti yapmazsan tasarruf olmaz’ diye ses yükseltiyor yani senin iş gücünü de daha da zayıflatmak istiyorlar. Bir Türk vatandaşının günde 8 saatlik emeği 500 dolar etmesin de 300 dolar etsin. 300 dolar etsin ki biz rahatlıkla bunları çalıştıralım, çok ucuz işçilik maliyetiyle birlikte istediğimiz ürünleri üretelim, ürettiğimiz ürünleri de -bunlar çok seviyor zaten mal almayı- getirelim bir daha bunlara satalım… Dünyadaki bunun adı sömürgecilik sistemidir ve şu anda Türkiye bu sisteme tabi tutuluyor. Türkiye bunu kendi hükümeti eliyle, kendi bakanlıkları eliyle yapıyor. Böyle acı bir tabloyla karşı karşıyayız.
“MEHMET ŞİMŞEK’İN ‘AB’YE BAĞLANMALIYIZ’ SÖZÜ, KOMİSER PSİKOLOJİSİ”
Mehmet Şimşek ‘Türkiye'nin yeniden AB'ye bağlanması gerekiyor’ dedi. 60 senedir bizi kapıda bekletiyorlar, her istediklerini yaptık, ne istedilerse verdik ama bizi yine de bu birliğe almıyorlar. Şimşek’in ‘Bırak kardeşim Avrupa Birliği neymiş’ demesi gerekirken ‘Avrupa Birliği'ne yeniden bağlanmamız lazım’ diyor. Bağlanıp ne yapacaksın, ne olacak daha hangi tarım ürününü bitireceksin, hangi çiftçini bitireceksin? Biz Avrupa Birliği gireceğiz diye çiftçiliği tarımı bitirdik, Avrupa Birliği’ne gireceğiz diye hayvancılığı bitirdik, Avrupa Birliği’ne gireceğiz diye sanayi yatırımlarını durdurduk. Devlet olarak hiçbir sektöre el atıp da vatandaşı rahat ettirecek, düşebileceği çukurdan çıkarabilecek hiçbir irademiz kalmadı sırf Avrupa Birliği'ne gireceğiz diye. Buna rağmen ‘Avrupa Birliği'ne bağlanmalıyız’ diyor. Bu komiser psikolojisi yani oranın sözcülüğünü yapan, oranın adına iş yapan kişiler bunu çok rahatlıkla dillendiriliyor. 2002'den önce gelen Kemal Derviş'in Türkiye'ye yaşattıkları ortadadır. Derviş modeliyle bugün yaşanan ekonomi modelinin de hiçbir farkı yoktur esasında, bakan da bunu ilan etmiş oluyor.”