26 Mart’ta Milli Savunma Bakanlığı, “Basına yansıyan fotoğrafların her yönüyle incelendiğini” bildirdi.

5 Nisan’da Erdoğan, “Türk Silahlı Kuvvetleri’nin disiplin anlayışıyla bağdaşmayacak fotoğraf veren askere de olumlu bakmadık, bakmayız. Bunun münferit bir hadise olduğu açıkça bellidir. Söz konusu görüntünün yayımlandığı gün TSK, zaten kendi içinde çok yönlü idari bir soruşturmayı hemen başlatmış ve sonuçlandırmıştır. Halen konu üzerinde çalışan Milli Savunma Bakanlığımız kendi üzerine düşeni mutlaka yapacaktır.” dedi.

7 Nisan’da Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, M.S. hakkındaki idari soruşturmanın sürdüğünü söyledi.

Aynı gün TBMM eski Başkanı, Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu Üyesi Cemil Çiçek, görüntüleri doğru bulmadığını kaydederek, “Belli bir kurumda görev yapıyorsanız, oranın şartlarına, kurallarına, kaidelerine uymak mecburiyetindesiniz. Birtakım din kisvesi altındaki bazı grupların milletin başına ne bela açtığını gördük. Bu belayı daha def edememişken, aynı anlama gelebilecek bir kısım davranışlar doğru değil. Yeterli dersleri daha çıkarmadığımız anlamına geliyor.” açıklamasını yaptı.

19 Nisan’da da AKP Sözcüsü Ömer Çelik, “TSK’nin kendi disiplin yönetmeliği içinde gereğini yapacağına inanıyoruz. Deniz Kuvvetleri’nde böyle bir görüntüyü kabul etmiyoruz. ifadelerini kullandı.

Bir başka not: Metropoll Araştırma’nın bu ay açıkladığı kamuoyu araştırmasında, AKP ve CHP seçmeninin de “Bir generalin resmi araç ve üniformasıyla bir cemaatin merkezine gitmesi uygun mudur?” sorusuna “hayır” dediği görüldü.

Netice-i kelâm; olayın üzerinden tamı tamına 1.5 ay geçti. Erdoğan’dan seçmene herkes tepki gösterdiği halde Cumhuriyet Savcılarından harekete geçen olmadı, MSB’nin başlattığı idari soruşturma da tamamlanmadı. Konunun bayram sonrasına kaldığı belirtiliyor.

Binlerce Asker Atılırken

Cübbeli amiral soruşturması böylesine “titizlikle” yürütülürken, bu arada neler oldu?

Örneğin, ondan önce çok tartışılan bir başka general vardı; Serdar Atasoy…

Bilgi ve ihbarlara rağmen 2020 YAŞ’ında general yapılmış, Kara Kuvvetleri Komutanlığı İstihbarat Başkanlığı’na atanmıştı. Hakkındaki söylentiler aykkuta çıkınca önce emekli edildi, ardından soruşturma açıldı. Teğmen rütbesini Fetullah Gülen’in taktığını itiraf etti. Adli kontrolle serbest bırakıldı. İşte Atasoy’u kimlerin terfi ettirip, o göreve atadığı ortaya çıkarılmadan, konu unutuldu.

Başka?

Milli Savunma Bakanı Akar, Şubat başında bazı gazetecilerle sohbetinde Atasoy’un terfisi konusunda, “Savcılıktan kovuşturmaya yer olmadığına dair 2019 yılında kesin karar verilmiş. YAŞ’ta terfi öncesi istenen bilgi ve belgelerde herhangi olumsuzluk görülmediği için terfisine engel bir durum bulunmamıştır.” dediği halde geçen süreçte, kovuşturma veya soruşturmaya yer yok kararı almış, beraat etmiş ya da 5 yıldır açıkta olup, haklarında hiçbir adli işlem yapılmamış olan binlerce subay, astsubay Bakanlık kararıyla ihraç edildi. Bakanlara verilen idari kararla ihraç yetkisinin süresi Temmuz’da dolacağı için TSK’da daha epey ihraç bekleniyor.

Cübbeli amiral olayında iktidar medyasının tavrına da dikkat çekelim. Önce sessiz kaldılar. Erdoğan konuştuktan sonra ise M.S.’nin görüntüleri için kimi, “Tarikat evinde değil, kendi evinde”, kimi “Camide Cuma namazında” dedi. Kimi de takke için “poşu” ifadesini kullandı. Özetle, görünürde Erdoğan’a rağmen amirale sahip çıktılar.

Taşları Yerine Oturtan” İsim

Bu özet bilgiden sonra hiç gündeme gelmeyen başka bazı görüş ve gelişmeleri aktaralım.

Emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi’yi tanıyorsunuz. SADAT (Uluslararası Savunma Danışmanlık Şirketi), ASSAM (Adaleti Savunanlar Stratejik Araştırmalar Merkezi) ve ASDER (Adaleti Savunanlar Derneği)’nin kurucusu. 15 Temmuz’dan sonra Erdoğan’ın Başdanışmanı, ayrıca Cumhurbaşkanlığı Güvenlik ve Dış Politika Kurulu Üyesi oldu. Ancak bazı açıklamaları sebebiyle bu görevlerinden istifa etmek zorunda kaldı.

İşte bu isim cübbeli amiral olayından kısa bir süre önce, 27 Şubat’ta Üsküdar Üniversitesi’nin ev sahipliğinde ASSAM-ASDER tarafından darbeci girişimlerin önünü kesmek üzere düzenlenen “Darbeci Kadrolaşma Nasıl Önlenir” konulu konferansta bir konuşma yaptı. Neler mi anlattı?

Artık ülkemizde darbe tehdidin kalktığını belirtirken, özetle şunları söyledi:

Çünkü bunun üç ayağı vardı. İstikrarsız siyasi ortam, yasal dayanaklar, milletin manevi değerlerine ters ideolojik kadrolaşma. Anayasa’nın değişmez maddeleri dışında bir de TSK’daki manevi değerlere zıt kadrolaşma konusunda bir noksanımız var. Onun dışında darbecilerin dayanağı TSK İç Hizmet Kanunun 35. maddesi, bütün darbeler bu maddeye dayandırıldı. Bu madde 13 Temmuz 2013’de değiştirildi. Bir de özellikle TSK’dan kendi zihniyetinde olmayanların tasfiyesinde Anyasa’nın 125. maddesiden güç almış, irtica yaftası yapıştırılıp, yargıya başvurmalarının önü kesilmişti. Mayıs 2010’da anayasa değişikliği oldu. Yargı yolu açıldı. Bu kanunların değiştirilmesinde ASDER’in bire bir etkisi vardır. Bu mücadeleyi vere vere bu değişiklikler sağlandı. MGK’da da 2017’ye kadar asker-sivil dengesi 5+5’ti. Cumhurbaşkanı askerden geldiği için her zaman askerden yana tavır alıyor, denge 6+4 oluyordu. MGK’da alınan kararlar da sivil üyeleri darbe gibiydi. Jandarma Genel Komutanı MGK’dan çıkarıldı. Sivil üyelerin sayısı arttırıldı. 10’nun 6’sı sivil 4’ü asker oldu. Darbe değil, milli iradenin tecellisi sağlandı. Bunlar ASDER’in mücadele alanları içindedir. Genelkurmay ve Kuvvet Komutanlıklarının MSB’ye bağlanması, Jandarma’nın TSK’dan tamamen ayrılması, Harp Okullarının MSB bünyesine alınması, hepsi hepsi gerçekleşti. Taşlar yerin oturmuştur.”

İlgisi var mıdır yok mudur veya tesadüf müdür bilemiyoruz, ama Tanrıverdi’nin bu konuşmasından 24 gün, cübbeli amiral görüntülerinin ortaya çıkmasından ise sadece 2 gün önce yaşanan bir gelişmeyi hatırlatalım.

23 Mart’ta Harp Okulları ve Astsubay Yüksekokulları’na giriş şartlarını düzenleyen yönetmelik değiştirilerek, “irtica” ifadesi çıkarıldı. Bunun yerine, “terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulu’nca devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti, iltisakı ya da bunlarla irtibatı olmamak” hükmü kondu.

Cübbeli Amirali Eleştirenler “Yarım Kafalı”ymış

Peki cübbeli amiral olayının Tanrıverdi cephesindeki yansıması ne oldu?

Başkanlığını halen Tanrıverdi’nin yürüttüğü ASSAM’ın Yönetim Kurulu üyesi, 1998’de YAŞ kararıyla TSK’dan ihraç edilmiş olan Ersan Ergür, 7 Nisan’da “Laiklik ve Demokrasinin Gölgesinde İslam Düşmanlığı” başlıklı bir yazı kaleme aldı.

Ergür, yazının girişinde denetlemelerde “Atatürk kimdir?” diye soran bir kuvvet komutanı ile medreselerde yetişmiş bilim adamlarını kıyasladıktan sonra Cumhuriyet sonrasında tekke, zaviye ve medreselerin tehdit unsuru sayıldığını belirtip, özetle şunları anlattı:

Özellikle Fransız devrimi ile ortaya çıkan din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması anlamında kullanılan Laiklik bu anlamda İslam düşmanlığının karşısında bir sopa olarak kullanılmıştır. Çok değil, 25 sene önce 28 Şubat döneminde dini ve dindar subayı rejime karşı tehdit olarak değerlendirenler dindar subayları tasfiye ederken batının güdümünde ve İslam’ın inceliklerini bizlerden daha iyi irdeleyen şer güçler içimizden bizden görünümlü FETÖ mensuplarının böylece filizlenmesini başarmışlardı… Dün 28 Şubat sürecinde dindar subay istemeyenler tarikat ve cemaatleri son derece tehlikeli ve düşman görenler bugün de aynı düşünceye sahip olduklarını her fırsatta ortaya koymaktan çekinmemektedirler. FETÖ’nün, bu düşmanlıkların gölgesinde filizlendiğini görmezden gelen bu yarım kafalı insanlar bugünlerde bir amiralin giydiği cübbenin devletin bekası ve Atatürkçülük sisteminin karşısında bir tehdit olarak dillendirmektedirler. Bu güruhun mensupları hep bir ağızdan oraya sivil kıyafetle gitseydin sorun yoktur diye dem vurmaktan geri durmuyorlar. Aynı batıl zihniyet yani… Başörtülerini çıkarttıkları insanları laikliğe ve demokrasiye dost görenler 15 Temmuz ile rezil rüsva oldular. Başörtüsünü çıkaran bu satılmış köleler neredeyse ülkeyi, çağdaş ve Atatürkçü sistemi Abraham Lincoln’un çocuklarına peşkeş çekeceklerdi. Üstelik işin ilginç tarafı bu insanları durduranlar sözüm ona laik ve çağdaş Atatürkçü zihniyete düşman olan dindar insanlardı. Bugüne kadar bu insanların başında Atatürkçülüğü sopa olarak kullananlar şimdilerde cübbesiyle namaz kılan amiral üzerinden yeniden din düşmanlığını körüklemektedirler.”

Genelkurmay’a Çağrı

Devamında, cübbeli amiral hakkında açılan soruşturmanın 28 Şubat’ın kalıntı zihniyetinin yansımasından başka bir şey olmadığını savunan Ergür, Genelkurmay’a şu çağrıda bulundu:

Aklı selim hareket etmesini umduğum Genelkurmay’ın hazırlayacağı raporda, örümcek kafalılığın başörtüsü ya da cübbe altında gizli olmadığını ortaya koymasıdır.”

Kutlu Amiral”e Çağrı

Sözün kısası Atatürkçülük, Kemalizm, Laiklik, Demokratik anlayış söylemleri kesinlikle İslâm düşmanlığının örtülü gerekçesidir.” iddiasında da bulunan Ergür, yazısını şu ifadelerle sonlandırdı:

Buradan kutlu amiralime derim ki; Dik dur eğilme, bu millet seninle…”

Gel de sorma; cübbeli amiral soruşturmasının uzamasında, bu görüş ve çağrıların bir etkisi olmuş mudur acaba?!