Genç Cumhuriyet, ilk kurulduğunda ülkeyi fabrikalarla donatırken, tıp alanındaki en önemli gelişmesini de Hıfzıssıhha Enstitüsü nü kurarak yapmıştı. Kendi aşımızı üretmiştik. Aşı ihraç etmiştik. Çok hastalığın tedavisini bulmuştuk. O zamanlar bir avuç Kemalist ve idealist insan hem devlet kurmuş hem de devleti güçlendirmek için olağanüstü çalışmıştı. Onların ektiği tohumların meyveleri, sonraki yarım asırda basiretsiz siyasetçiler hoyratça yiyerek bitirdiler. Sonra hasbelkader yeniden yeşeren o tohumları bu iktidar on sekiz yılda tamamen bitirdi ve kökünden kuruttu.
Önceki siyasilerin aksinde, bu iktidar çok daha acımasız ve cahilce hareketlerle ülkeyi büyük bir tuzağa da düşürdü. Bu tuzaktan çıkılması çok kolay gözükmemektedir. İyimserci olan bazı ekonomistler ABD - Çin kavgasına, bulaşıcının ve salgının Çin ekonomisine zarar vereceğine ve AB’nin kendisine yakın olan bir ülkedeki üretimi tercih edeceğine dair ballı demeçler vermektedir. Adı üstünde: İyimserciler!
Artık, sıradan bir insanın elinin altındaki bu iletişim aracı ve bu iletişim gücünün bu kadar kuvvetli olduğu bir dünyada, bir tuşa basarak ABD başkanına mesaj yazan veya ABD başkanın mesajını anlık okuyan bir insan kitlesi var: Dünya parmaklarımızın ucunda… Böyle olunca bir ülkenin imajı, resmi ideolojiden ve resmi devlet aygıtından daha fazla soysal dünyadan itibar görmektedir. Bunun en son örneğini ABD seçimlerinde yaşadık: Kanunen mahkeme sonucunda oyların değişme olasılığı var demeden birçok ülke Trump nefretiyle rakibini seçim kazanmış gibi tebrik etti. Trump imajı bu kadar berbattı! Bu durumu bir de dışarıdan bizim ülkemiz için düşünsenize…
Borcumuz çok.
Paramız yok.
Para bastık, enflasyon fırladı, yeniden para basacak halimiz kalmadı.
Esnaf kapandı, işsiz kaldılar.
Fabrikaların büyük çoğunluğu kapandı.
Kobi yok oldu ve ülkede; çalışmadan faizden geçinen tefeci büyük patron, asgari ücretle geçinmek zorunda kalan sıradan çalışan ve işsiz, devletin verdiği asgari ücret yarısı bir tutarla geçinmek zorunda kalan çaresiz tabaka oluştu. İşsizleri saymak bile gereksiz. Bu ülkede üretim on sekiz yılda bilinçli olarak bitirildi. Şimdi, çalışacak fabrika da kalmadı. İnsanlar neyle karnını doyuracak, burası büyük muamma!
Böyle bir kara tablo içinde, ABD kökenli aşı bulan firmalar bize aşı vermiyor. Alman patentli ama sahibi Türk olan firmadan da aşı alamıyoruz. Vadeli alma imkânımızın olmadığı, para bulma şansımızın olmadığı bir kısır döngüdeyiz. Rus aşısının da ancak Rusya’ya yeteceği, hatta Rus aşısının pek de avantajlı olmayacağı söylenmektedir. Geriye onaysız, güvenilirliği tartışmalı aşı kaldı: Çin aşısı! Ben Çin aşısı olmam! Korona’yı inleyerek çekerim ama yine de olmam. Çünkü Çin aşısında faz 3 çalışması ne durumda, hala ve henüz bilmiyorum. Ucuz değil, kaliteliyi tercih etmek zorundayız. Bir durum daha var: Bu Çin aşısının yan etkisi ortaya çıkınca ülkedeki bu kadar salgın hastalarına bir o kadar daha hasta eklenecek. Kâbusun boyutları felaket olur!
Gelelim bizleri bekleyen tehlikeye: Bulaşıcı hastalığı yenebilir miyiz? İçinde bulunduğumuz durumda bu pek zor gözüküyor. İşsiz ve avare köylü kahvehanede Reis naralarıyla yaşıyordu. Kahvehaneye alıştırılan köylüler sürekli kural çiğniyor ama kahvehaneleri bırakmıyor. Düğün ve nişan eğlencesi görenek halini alan ülkemizde, bu eğlenceden vazgeçen yok. Yaşlı eli öpmek adet olduğu için bu gelenek de devam ediyor. Hepsinden önemlisi de şu: İnsanların düğünde bir araya gelmesi, cenazede bir araya gelmesi yasak ama Cuma namazında bir araya gelmesi hem yasak değil, hem de devlet teşvikli. Bir hafta veya bir ay Cuma Namazı kılınmayınca cennete gidilmez mi? En fazla bulaş olunan yerler burası. Bir de normal namaz var. Evde namaz kılınca cennete gidiliyor, namaz borcu ödeniyor, o zaman birkaç ay camiye gidilmese, olmaz mı?
Olmaz! Çünkü iktidar dini söylemlerden besleniyor. Aksi takdirde zemini kayar ve resmen biter. İktidar mı önemli, halkın sağlığı mı?
Devletimiz zoraki bin ile iki bin arasında veri açıklarken, AB’nin sert ihtarı sonrasında ve CHP’li belediyelerin bastırmasıyla şimdilik otuz binli sayıları telaffuz etti. Fakat bu sayıya da inanılmıyor. Gerçek sayının bunun iki katı olduğu söyleniyor. Güven yoksa itibar sıfırdır. İktidar umarım bu itibardan tasarruf narasına bir daha kafa yorar. Zira tasarruf edilecek itibar kalmadı…
Bu kötümser tablolar ışığında Arapları ve geri kalmış ülkeleri saymaz isek, salgın bizde çok geç ve çok zor geçer. Resmen kırılırız. Salgın geçtiğinde, ayakta kalanlarımızın finans yönünden güçlü olanları “Efendi”, diğerleri de “Köle” olur. Umarım yanılırım!