Partili Cumhurbaşkanı Erdoğan ile azledilen konumdaki “Damat” ama Varlık Fonu Başkan Yardımcısı olan Berat Albayrak arasındaki ilişkiler ülke gündemini epey işgal etti… Halkın karnı tok kesimi epey eğlendi ancak çok sayıda açların olduğu ülkemde, kendini asanlar, intihar edenleri, hatta çok hazindir ki, “ben acım, sizi de sokaklara aç bırakamam!” diyerek tüm ailesini öldürüp, intihar edenler var bu ülkede. Krizinin boyutu tahminlerin çok ötesinde…
Son bir haftadır dolar aşağı düşüyor. Halkın inanmak zorunda kalan beyni de, uyuşukluktan çıkmış durumda. İktidarın, modern dünya içinde, klasikmiş gibi yaşamakta inat etmesi, hala da inat etmeye çalışması bize çok pahalıya patladı. Halkın dişline düşmüş bir söz var: “Herkes biliyor geminin su aldığını…” İktidar herkesten önce bu durumu hem biliyor hem de görüyor.
Fakat ne diye çözüm bulamıyor?
AKP iktidara geldiği ilk birkaç yıl demokrasi narası attı. Ancak, devletin parasının başına oturunca, devletin hazinesini kendi varlığı gibi görmeye başladı. Bu parasal güç sonsuza kadar devam etmeli düşüncesiyle halkın uyuşturulmasına yönelik politikaları önce gizliden, sonra da açıktan devreye aldı.
İlk olarak halkın kutsallarına saldırıldı. Mevcut askeri düzende, askerlerin dinsiz olduğu, onun lağvedilip yerine dindar bir askeri düzeninin kurulması gerektiği işlendi. “Tanrımıza Hamdolsun” yerine “Allaha Hamdolsun” gibi basit sloganın tehlikesini kimse anlamadı. Meslek okulları ülke ekonomisi için “Memleket Meselesi” iken, sırf İmam Hatip Okulları’nın önünü kesiyor diye lağvedildi, fakat tüm okullar İmam Hatip haline zorla veya parasal teşvikle değiştirildi. Ülkenin her yerine, her sokağa cami yapıldı. Elbette bunlara birer imam atandı. Fakat tüm İmam Hatiplerden mezun olacaklara iş bulmak için kamu kurumlarına mescit yapıldı. Elbette her mescide bir de imam atandı. Bazı büyük şirketlere de bu durum şart koşuldu.
Bütün buraya kadar yazılanlar din aleyhinde değil, ihtiyacın fazlasının ne için yapıldığını anlatmak içindi. Dindar ve dini yoğun kesimi oy deposu haline getirmenin ilk dönemlerde faydasını gören iktidar, bir süre sonra o politikayla dünya gerçekleri arasında bağlantı kuramamaya başladı. Sonrası malum; dünyanın en büyük bulaşıcı krizine ek olarak dünya ülkelerinin en büyük ekonomik kriziyle boğuşuyoruz.
Bu darboğazdan çıkmak için üretim gerekiyor. Gideri kısmak gerekiyor ve katma değerli ürün üretip, satmak gerekiyor. Zamanında Türkiye’den kovulan iki bilim insanın buluşu olan Covid aşısının parasını Almanya toplayacak. Onlar kovulmasaydı, ülkede dinci baskı yerine bilimsel teşvik olsaydı, şu an bu krizde gerçekten dünyanın en şanslı ülkesi ve milleti olabilirdik.
Kısaca ne yapılabilir? Acil olarak, cami maliyetinden kurtulma için tüm camiler halka devredilmeli. Kuran kursları kapatılıp, modern eğitim dershaneleri açılmalı. İmama Hatip Liseleri derhal kapatılıp, her konuda geniş bir meslek lisesi haline dönüşmeli. Diyanet bütçesi kırpılmalı, Diyanet Kadrosu, Din İşleri Yüksek Kurumu olmalı ve bu konuda bilimsel eserler ortaya çıkarmalı. Diyanet, politikanın ve politikacının ayağı olmamalı. Devletin üretmeyen, sadece 5 defa namaz kıldırma sonucunda her ay milyarlarca lira maaş alan kesimine olan gider azaltılmalı. Devlet önce tasarrufa kendinden başlamalı. Makam şoförü saltanatına son verilmeli.
Bütün bunlar ekonomist gözüyle değil, kara deliği gören gözlerle yazıldı. Dış yatırım, özel yatırım, teşvikli yatırım gibi uzmanlık alanları farklıdır. Bizim ana sorunumuz iç ve sinsi, soygun politikalarıdır. Bunlardan acil kurtulmak lazımdır.