Ekonomik krizleri eğitimli insanlar, saatler süren analizler, detaylı grafikler ve tumturaklı formüllerle açıklar. Açıklama aşamasında arada konuşma arasına süslü kelimeler ekler. Bazı dergi, yayın, hatta internet sitelerini kaynak gösterir. Eski ve yeni durumları karşılaştırır. Daha kötü durumda olan ülkeleri, daha iyi durumda olan ülkeleri örnek verir. Sonuç: Terecinin tereciye tere satması gibi bir şey olur. Onları izleyen eğitimsiz kesim, o andan itibaren izlemeyi bırakır, gider evlilik veya yemek programlarını izlemeyi tercih eder.
Aynı eğitimsiz kesim yemek programlarını izlerken gördüğü malzemelerin fiyatını anında beyninde canlandırır ve işte o anda yüzünün rengi değişir.
Çünkü dar gelirli ve eğitimsiz kesim, ki, eğitimsiz kesim genelde dar gelirli kesim olmaktadır, geçen hafta pazara giderken yanına aldığı paradan daha fazla parayı yine yanına almayı akıl ettiyse, buna enflasyon ismini takar. Öyle yüzde ifadelerden, acayip rakamlardan anlamaz. Geçen ay ihtiyacı olan yiyecek ve içecekler için yüz TL harcadı ise, bu ay aynı ihtiyaçlar için yüz yirmi TL harcıyorsa, ona göre enflasyon %20’dir. Bunun aksini ne sultan, ne kral ne de padişah o insana anlatamaz.
Ülkedeki yazılı ve görsel medyanın %99’unun bir kişinin sahibi olduğunu bilemeyen bu kesim, konu cebindeki paranın erimesine gelince aynı medyanın sahibini ve idarecilerini, kim olduğuna bakmadan ‘yalancılıkla’ suçlar. Bir süre sonra da o kanalda anlatılanlara ikna olmaz, itibar etmez. Hatta o kanalı sırf eğlencelik olsun diye izler. Nitekim havuz medyasında en çok izlenen evlilik, yemek, aile ve hatta aile içi çapraşık ilişkilerin izlenmesinin, geri kalanların izlenmemesinin ana sebebi budur: Halka eğlencelik zaman geçirecek yer lazımdı, o kanallar bu görevi görmeye başladı. Aynı kesim, bu kanalların haberlerini de izlemez.
Şu da gerçek; Havuzun yazılı medyasının anlı şanlı köşe yazarları da okunmaz. Onların bazıları, bu mahallenin kutsalına arada bir saldırır, o anda, az da olsa yazdıklarına tepki gösterilince biraz okunur, sonra o okur yeniden kaybolur.
İşte, içinde bulunulan ekonomik durumun özeti ve açıklaması budur. Dar gelirli kesime göre pazarda TL’nin itibarı bitmiştir. Venezüella gibi, sabah kabarık cüzdanla evden çıkılacak aşamaya gelinmesi hiç de şaşırtmasın.
Saray yönetimi bu durumu bilmez mi? Elbette bilir. Ancak maddi zorluk karmaşasına düşmüş olan insanları, salgın karmaşasında odaklamak, salgının da ilahi bir gücün takdiri olduğuna ikna etmek ister. Bu konuda bol din soslu cümleler kurarak halka durmadan, aralıksız ve “Çok Önemli Açıklamalar’ etiketiyle demeç verir. Fakat bir taraftan da evrenin en güçlü kişisi olduğunu, bu gücün halka güven vereceğini anlatmak için, dünya liderlerinin toplamından daha faza koruma ve kollama ordusuyla gezer.
Oysa tehlikelerin sınanması iktidarları tuzağa düşürür. Çünkü. gösterilen güç imajı, güvenlik kaygısıyla kendini korumaya alan halkın, açlık için aynı korumayı devreye almasına yetmez. Saray veya yönetim çevresi şunu bilmiyor: Açlık insana ülke, vatan, namus ve evlat sattırır. Bunun örneklerini gördük. Ortadoğu coğrafyasında ne Irak, ne Suriye, ne İran, ne Pakistan, ne Afganistan… Bu ülkelerin hepside Müslüman ama bu ülkelerin halkını din bir arada tutamadı. Vatan sevgisi de tutamadı. Güvenlik kaygısıyla ve açlık isyanıyla ülkeden kaçtılar.
Halktaki bu açlık sınanması, gitmemekte direnen siyasi iktidarın başarısız politikasıyla bu şekilde uzun süre devam ederse, Türkiye’de de halk vatanına ve dinine, ailesine sevgisini sıfırlayacak duruma düşebilir. Umarım bu kötü aşamaya gelmeyiz.
Yazar Sayfası: Yazarın Köşesi: / Tarih: 4.11.2020 00:00:00 / Okunma = 26752