Dört gün sonra 15 Temmuz’un 7’nci yıldönümü. İktidar medyası, her yıl olduğu gibi, şehitlerimizin öykülerini anlatıp, “15 Temmuz’un unutulmaması ve unutturulmaması” çağrısında bulunuyor.
Ama halen devam eden 15 Temmuz davalarının gidişat ve akıbetini merak eden neredeyse kimse kalmadı.
Oysa örneğin, dün Sincan Cezaevi yerleşkesi içinde iki 15 Temmuz davası görüldü; ama benden başka hiçbir gazeteci yoktu. Sözkonusu davalardan birisi, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı davasıydı. Yargıtay’ın, verilen kararları “eksik incelemeden” bozması sebebiyle yeniden görülen bu davayı ayrıca yazacağız.
İkincisi ise tam da gündemde olan 15 Temmuz şehitlerimize ilişkindi. Genelkurmay Çatı Davası’ndan ayrılarak, sözde Yurtta Sulh Konseyi üyesi olduğu belirtilen isimler hakkında açılan davanın beşinci celsesiydi. Bu dava neredeyse seneden seneye görülüyor; çünkü 17. Ağır Ceza Mahkemesi, şehitlerimizin asli faillerinin yargılandığı davalar ile Genelkurmay Çatı Davası’nın Yargıtay’da sonuçlanmasını, bekletici sebep yaptı.
Ankara’daki sanıkların duruşma salonunda olduğu, Ankara dışındaki sanıkların da SEGBİS’le katıldığı dünkü celsenin başlangıcında da Mahkeme Başkanı yine “O dosyalar hâlâ dönmedi, dönüşünü bekleyeceğiz.” diyerek talep ve beyanı olan sanıklara söz verdi.
Sanıklardan çoğu söz almazken, sözde darbe bildirisinin altında ismi bulunan eski kurmay albay Cemil Turhan, avukat yardımı alamama sorununun devam ettiğini bildirip Antalya’dan bir avukat görevlendirilmesini veya Ankara’ya naklinin yapılmasını istedikten sonra şunları söyledi:
“15 Temmuz gecesi bitişik atışla şehit edilen bir polisimizi vuran kişi 2 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Bize ise ağırlaştırılmış müebbet verildi. Bu olay bile Genelkurmay Çatı Davası’nın bozulması için yeterli. Bu davada 4 yıldır neyin muhakeme edildiğini anlayamadım ve nasıl bir savunma yapacağımı bilemiyorum. Size Yurtta Sulh Konseyi üyesi olmadığımı, öldürmelerle ilgim bulunmadığını söylememin anlamı yok. Çünkü Yargıtay, Çatı Davası’nı onayacak. Sizin bu kararı değiştirme veya aksine karar alma imkânınız yok. Size mahkeme denilemez.”
“AKP de Bakanlar Listesini Onay İçin Genelkurmay’a Gönderdi”
Turhan’dan sonra konuşan eski tuğgeneral Gökhan Şahin Sönmezateş, sözlerine, “Bugüne kadar hiç konuşmadım. 4 yıldır sadece mahkemeleri değil siyaseçileri, gazetecileri izliyor, dinliyorum. Söylenmeyen bir şey kalmadı, her şey dosyada var. Ama bu söyleyeceklerim yandaşlara değil, muhalif gözükenlere.” diyerek başladı.
Ardından, ulusalcı faşist kesimin uzun zamandır Erdoğan’ı desteklediğini, “Perinçekgiller ve ahlâki hiçbir değeri olmayan gazetecilerin” ilgili ilgisiz her şeyi FETÖ’ye bağladığını, sıkışınca da “Atatürkçüyüz” diye bağırdığını; tarikatların Tanrı, ulusalcıların ise Atatürk’le aldattığını öne süren Sönmezateş şu ifadeleri kullandı:
“Savcılar, mahkemeler ‘hata yapmaz’ diye düşünüyorlar. Ben de öyle inanıyordum. Bu yaşadıklarımı yaşamadan ölmek istemezdim. Askerlik dönemimde bir fanus içinde yaşamışım, adaletin var olduğunu sanıyordum. Yanıldığımı, yaşayarak öğrendim. Sizi itham etmiyorum, size bayrak açmış değilim; yaşadığım tecrübeleri anlatıyorum. İddianameler aslında Saray’da bir hücre tarafından hazırlanıyor, savcılar sadece rötuş yapıyor. Mahkemeler de görev gereği prosedürü tamamlıyor. Sizden önceki hakim benim son ifademi dinlemedi, uyudu adamcağız.”
Mahkeme Başkanı’nın, “Davayla ilgili konuşun. Burası siyasi arena değil, mahkeme.” uyarısı üzerine, “17. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yaşadıklarımı anlatıyorum. Hakimin inisiyatifi yoktu. 15 Temmuz’un özeti budur. O Başkan, Yargıtay üyesi oldu. Şimdi verdiği cezayı çaprazlama onaylayacak.” diyen Sönmezateş şöyle devam etti:
“Hapishanelerde binlerce kadın ve çocuk var. Onların benimle, benim onlarla bir ilgim yok. Bu çökülen şirketlerle de ilgim yok. Ne para aldım ne para verdim. Devletin kasasına gitse yine bir şey demeyeceğim, yine birilerinin cebine gitti. Bylock nedir, bilmiyorum. Her neyse ne, ama ihtilâle katılan askerler tarafından kullanılan bir şey değil. Burada esas soru; ana liste nerede? Hiçbir mahkeme bu listeyi görmedi. Belli merkezden soruluyor, gizemli cevaplarla, ‘Var.’, ‘Yok.’ deniyor. Bu hukuk değil, excel listesi. Çıkarmak, koymak bu kadar kolay. Patates hat vs. o kadar absürd ki. Bir konu var ki, çok önemli. ‘Ergenekon, Balyoz FETÖ kumpasıdır.’ deniyor. Net olarak söylüyorum; evet, onlar gerçektir. Genelkurmay, her dönem için, her daim bir darbe planına sahiptir. Zamanı gelince ortaya çıkarılır. Evet Türkiye’de vesayet rejimi vardı ve bu rejimin karargâhı Genelkurmay’dı. Artık değil, bitti. Bakan olacakların listesi Genelkurmay’a gönderilir, incelenir, kimilerinin üstü çizilir, onaylanırdı. AKP de ilk seçildiğinde listeyi gönderdi, bakanlarını öyle belirledi.”
Bunun üzerine Mahkeme Başkanı, “Böyle bir çalışmada görev aldınız mı?” diye sordu. Sönmezateş de, “Evet, zaten tanıklıklarımı anlatıyorum.” karşılığını verip şunları anlattı:
“Ergenekon, Balyoz vardı; ama yapılan yargılamalar hukuksuzdu. Olmuş gibi, o planlar hayata geçirilmiş gibi yargıladılar. Bu bir siyasi süreçti, savcısı da bizzat Erdoğan’dı. Şimdi ulusalcılar Erdoğan’a laf söylemiyor. Çünkü korkuyorlar, korkaklar. Askeri casusluk ise gerçekten vardı. Binlerce askerin görüntüsü Genelkurmay ve MİT’teydi. Tanıklığımdır. Yaşar Güler bu davaya inanmayanlarla görüştü, videoyu önlerine koydu, izlediler. Hepsi, ‘Biz böyle bilmiyorduk.’ dedi. O görüntüleri izleyen hiçbir vatansever asker casusluk yoktu diyemez.”
15 Temmuz Planı Neydi?
“Bu temel bilgileri verdikten sonra 15 Temmuz’a gelirsek” diyen Sönmezateş şunları kaydetti:
“Evet, ben ihtilâle katıldım, ne yaptığımı da söyledim. 15 Temmuz FETÖ darbesi değildir, ben FETÖ’cü değilim. Bu darbeye katılan, FETÖ’cü olmayan üst düzey o kadar isim var ki, MİT biliyor. Kendilerinden izin almadığım için isim söylemiyorum. Evet, 15 Temmuz’da bir plan vardı; fakat buna uyulmadı. Ben de çok şaşırdım ve çok şeyi davalar başladıktan sonra öğrendim. Mahkemeler başlamadan herkese sus emri verildi ve herkes sustu. ‘Hulusi Akar hakkında kimse konuşmayacak.’ dendi, herkes sustu. Bu emrin niye verildiğini bilmiyorum; artık ilgilenmiyorum da.”
Mahkeme Başkanı’nın, “Emri veren veya organizasyonu yapan kimdi?” sorusu üzerine ise Sönmezateş şu iddialarda bulundu:
“Hulusi’nin adamları, komutanlarım. İmamlar komutanım olamaz, suratlarına da tükürürüm. Ulusalcılar, Perinçekgiller biliyor bu adamların kim olduğunu. Komutanlarımın beni ikna ederken verdiği bilgi; ‘Demokrasi despotizme dönüyor. Polis başta olmak üzere birçok kurum irticaya teslim oluyor. İran’la yakınlık tehlikeli boyutlara geldi; İrancılar müsteşar, bakan seviyesine çıktı. Suriye Hava Kuvvetlerini imha planı var.’ idi. Yine komutanlarımızın bana anlattığına göre, ülkedeki rüşvet çarkında birilerinin aldığı ihale payı yüzde 30’a ulaşmıştı. Rıza Sarraf bu işlerin küçücük bir parçasıydı. Bu söylediklerim gerçek değilse hain, darbeci; tüm sıfatları kabul ediyorum. İhtilâl bir nevi polisiye bir hamleydi, müdahale edilmeliydi. Darbeye katılacak çekirdek kadro 100-150 kişiydi. Çünkü AKP’ye yanaşanlar ile FETÖ’cülere güvenmiyorlardı. Ne kadar az kişi bilirse o kadar iyiydi. Planı anlatayım; MİT biliyor, hem de benden detaylı. Emniyet İstihbarat da biliyor, çünkü benimle konuştular. İlk önce ve her şeyden önce Erdoğan tutuklanacak, toplamda 8-9 üst düzey alınacak, hemen mahkemeye çıkarılacaklardı. Tank, köprünün kesilmesi, askerin sokağa çıkması yoktu. Yemin etmem mi gerekiyor? Rahmetli olan annemse annem, kızlarım ise kızlarım üzerine yemin ediyorum, böyleydi. Gece 03.00’te Erdoğan alınacaktı. Köprüde olanları görünce, ‘Bunlar kim?’ dedim Bu kadar gürültü patırtı çıkardıktan sonra Erdoğan’ı nasıl alacaktınız ki? F-16 niye uçuyor, mantığı nedir? Bu haliyle görev, benim için başarılması imkânsız göreve dönüştü. Üstelik Erdoğan bir haftadır kayıptı, nerede olduğunu bilmiyorduk. Bin odalı sarayın mimarisi bizim için zordu. İstanbul’a gittiğinde devamlı kaldığı Huber Köşkü ise küçük ve kolaydı. Hâlâ nedenini anlayamadığım şekilde plan dışına çıkıldı.”
Başka Kimleri Suçladı?
Sönmezateş, iddialarını şöyle sürdürdü:
“Şam’ın vurulması gündeme geldiğinde Akın Öztürk, emri yerine getireceğini, ancak Hava Kuvvetleri’mizin üçte birini kaybedeceğimizi söyledi. Şimdi bunun bedelini ödüyor. ‘Ne emir verirseniz yaparım.’ deseydi, bu durumda olmazdı. ‘Rus uçağını FETÖ düşürdü.’ deniyor. Emri veren Hava Kuvvetleri Komutanı Abidin Ünal FETÖ’cü mü? Yiğitse, mertse ‘Bu emri ben vermedim.’ desin, mahkemeye versin. İran konusu; Doğu Perinçek’in İran’da ne işi var? Orhan Bursalı, Mehmet Ali Güller gibi isimler İran’ı savunuyor. Aytaç Yalman emekli olduktan sonra defalarca İran’a gitti. Ne işi var, MİT bilir. Kovid’den ölmeden üç hafta önce yine İran’daydı. 15 Temmuz’a dönersek; Marmaris’e Antalya’dan gelen 3 helikopter var. Üstünde jandarma yazdığını gören tanıklar var. Otel sahiline halatlarla inen siyah kıyafetli, gaz maskeli kişiler, Erdoğan’ın otelden ayrılmasından kısa bir süre sonra 2 polisi öldürüyor. O polislerin katillerini bulmak bizim boyumuzun borcu. Biz o saatte İzmir Çiğli’deyiz. Hiç kimse, ne savcı ne polis, bize öldürülen o polislerle ilgili soru sormadı; ama oradan ceza aldım. Burada Abidin Ünal önemli. Niye? Çünkü mankeme istediği halde radar kayıtlarını o ve Yılmaz Özkaya ile İsmail Güneykaya göndermedi. Bir şey oldu mu; olmadı. ’38 kişilik Yurtta Sulh Konseyi var.’ denildi, bir daha konuşulmadı. ‘Atama listeleri var.’ dendi, listedeki karacıların yüzde 50’si sorguya çağırılmadı, tutuklanmadı. Terfi ettiler, halen görevdeler. Bunları söylenenlerin ne kadar yamuk ve salak bir şey olduğuna dikkat çekmek için anlatıyorum. 2014-2015’te TSK’dan ayrılan bir subayın Ankara TEM’e verdiği ifade var. Hulusi Akar, Yaşar Güler, Cihat Yaycı, Arif Çetin için ‘PDY mensubu’, yani FETÖ’cü diyor. Bu ifadeyi veren şimdi muteber FETÖ uzmanı. Kim bu ahlâksız ve muteber yalancı? Ahmet Zeki Üçok. Şimdi İYİ Parti’de; seçebileceği en güzel partiyi seçmiş, ikili birbirini iyi bulmuş. Boğaz Köprüsü’nde siyah minübüsle gelip oradaki insanları tarayanlar korkak Sedat Peker ve Levent Bektaş mıdır? 30 öğrenci bıçaklandı; kim yaptı, halen bilmiyoruz. Kastamonu tünelinde Binali Yıldırım’a ateş edenler kimdi? Bilmiyoruz. Yargılamadık, sormadık. Ankara’da o gece ekstradan 6 uçak uçtu. Bunlar hangi üsse veya hangi ülkeye aitti, bilmiyoruz. Hava Kuvvetleri cevap vermiyor. Abidin Ünal hapse girmemek için her şeyi yapıyor. Marmaris otel görüntüleri yok. Topu topu 100-150 kişi katıldık, 30 bin kişi TSK’dan atıldı – Emniyet’ten öyle. Siyasal İslâmcıları ve Perinçekgilleri hariç tutarak söylüyorum; tüm bunlara rağmen hâlâ ‘FETÖ darbesi’ diyorlarsa; haydi eller havaya, ölüler üzerinden halay çekmeye… Bunları söylemek tarihe karşı borcum.”
Sönmezateş’in bu son sözü üzerine Mahkeme Başkanı, “Bize değildi herhalde. Bir dahaki celse duruşmaya sadece ajansların temsilcilerini alacağız.” diye tepki gösterdi.
“Bu İsimler İfade Vermedikçe 15 Temmuz Çözülmez”
Sanıklardan, dönemin Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı Komutanı Muhsin Kutsi Barış ise Sönmezateş’in açıklamalarından Sönmezateş, Abidin Ünal ve Hulusi Akar üçgeninde bazı şeylerin konuşulup planlandığını anladığını belirterek şunları anlattı:
“Eğer siz bir kurmay albay ve Muhafız Alay Komutanı iseniz, hiçbir şeyden haberiniz yoksa, birinci sicil amiriniz şimdi Milli Savunma Bakanı olan zat-ı muhterem, ikinci sicil amiriniz de Hulusi Akar ise yapacağınız bir şey yok demektir. Ben nasıl bir kumpasın içine çekildiğimi yeniden idrak ederek anlıyorum. 15 Temmuz dünya tarihinin yazdığı en büyük kumpaslardan birisidir. O gün darbe ihbarı alan MİT Müsteşarı, darbeyi yapacak karargâha koşup Akar ve Güler’le görüşüyor. Bunları biz bilmiyoruz, bilme şansımız da yok. Herkesin Sönmezateş gibi olma şansı da lüksü de yok. Genelkurmay 2. Başkanı zat-ı muhterem Yaşar Güler gittiğim her toplantıda eğitim değil tatbikat yapılması emri vedi. Muhafız Alayı’nın kuruluş yıldönümü törenlerine hazırlandığımız sırada Hulusi Akar, ‘Memleketin halini görmüyor musun, her yerde bombalar patlıyor. Ne eğitimi, ne töreni; tatbikat istiyorum.’ dedi. Hulusi Akar, Yaşar Güler, Hakan Fidan, Zekai Aksakallı, Engin Dinç, Sadık Üstün gelip ifade vermedikçe 15 Temmuz çözülmez. 15 Temmuz baştan sona devlet eliyle kurulmuş bir kumpastır ve mağdurları da bizleriz.”
Eski tümgeneral Osman Ünlü de 15 Temmuz gecesi Jandarma Genel Komutanlığı önünde şehit edilen bir vatandaşın durumunu örnek gösterip bu olayla ilgili ceza verilen 15 jandarmanın dinlenmesini istedi.
Sanıklardan sonra avukatlarının beyanları alındı. Şehitler dosyasının Genelkurmay Çatı Davası’nın ortasında ayrıldığını ve bu konuda hiçbir savunma yaptırılmadığını vurgulayan Av. Ayten İzmirli, “İnşallah yanılırım; ama ‘Çatı davası kesinleşti’ deyip cezayı basacak gibi görünüyorsunuz.” dedi. Av. İzmirli, hiçbir soruşturma ve kovuşturmaya konu edilmemiş 7 ölüm olduğunu belirtip şunlara da dikkat çekti:
“Sözüm Meclis’ten dışarı; ama faili meçhul tüm ölümleri sanıklara kakalamaya çalışıyorlar. Dosyalarda çok eksik, çelişkili otopsi raporları ve tutanaklar var. Demokrasi nöbetine giderken kamyonetten düşüp ölmüş veya kalp krizi geçirmiş olanlar var; ama siz Yarıgıtay’ı bekliyorsunuz. Öyleyse bu yargılamayı niye yapıyorsunuz?”
Nuri Gökhan Bozkır “Cemaatçi” mi Sohbeti
Beyanların tamamlanmasından sonra mütalaasını sunan Savcı, öldürmelerde asli faillerin yargılandığı dava dosyaları ile Yargıtay’daki Genelkurmay Çatı Davası’nın kesinleşmesinin beklenmesini istedi.
Verilen aranın ardından Mahkeme heyeti kararı açıklamak üzere salona geldiği sırada SEGBİS bağlantısıyla duruşmaya katılan sanıklardan, sözde darbe bildirisinin altında isimleri yazan Mehmet Partigöç ile Cemil Turhan’ın, Hablemitoğlu suikastı sanıklarından olan ve firar ettiği anlaşılan Nuri Gökhan Bozkır hakkında konuştukları; Turhan’ın, “Gökhan Nuri’ye ‘tecavüzcü’, ‘ahlâksız’ desen gider, ama ‘Cemaatçi’ desen kimse inanmaz.” dediği duyuldu. Partigöç cevap verecekken sohbeti kesip kararı açıklayan Mahkeme Başkanı, Ankara dışında olan sanıkların bir sonraki celse duruşma salonunda hazır edilmesinin, asli faillerin yargılandığı davalar ile Yargıtay’daki dosyasının sonucunun beklenmesinin, tanık dinlenmesi taleplerinin de bu aşamada reddinin kararlaştırıldığını, duruşmanın ise 6 Mayıs 2024’e bırakıldığını bildirdi.