Türkiye genelinde egemen olan rantmerkezci yönetim anlayışının icraatları ve bu icraatlara karşı tepki olarak halk muhalefetinin yükseldiği koşullarda yerel seçimlere gidiyoruz. Gerek uygulanan politikalara karşı halkın tepkisi, gerekse seçim meydanlarında muhalefet partilerinin gündemi rantmerkezci politikaların ürünü olan yolsuzluklar, çevre ve doğa tahribatı üzerine yoğunlaşmaktadır. İstanbul a özgü rantçı politikaların bir başka boyutu vardır ki o da Türkiye nin bekası ve ulusal güvenliği ile ilgilidir ve çok daha yaşamsaldır.
İstanbul sosyo - ekonomik büyüklük olarak Türkiye nin yarısı demek. Türkiye nin; GSYIH İÇİNDEKİ PAYI % 23, Toplanan gelir vergileri içindeki payı : %40, İhracattaki payı: % 46, İthalattaki payı : % 40, Otel kapasitesinin 1/4 ü, Mevduatları %35 i, kredi kullanımlarının % 33 ü, en büyük 100 sanayi tesisinin 42si, en büyük 500 kuruluşun 250 si İstanbul da. Ülkemize turist girişlerinin 1/3 ü İstanbul dan yapılmaktadır.
İstanbul bu yapısıyla tüm Türkiye ekonomisinin hem lokomotifi, hem kilit taşıdır. Üretim ve tüketim kaynaklarının yarısı neredeyse bu ildedir. Bir ülkenin tüm beşeri ve maddi kaynaklarının %50 sinin, ülke coğrafyasının % 1 i bile olmayan, üstelik deprem riski olan bir bölgeye yığılmasının akılla mantıkla izahı yok. Bu dengesiz, bozuk yerleşim tablosu, bilim – teknoloji -plan karşıtı iktidarların RANT ile yandaş zengin sınıf yaratma politika ve uygulamalarının eseridir. Anadolu tabiriyle eşeğin yükü heybenin aynı gözüne yüklenmiştir. Bu Türkiye nin bekası için büyük risk taşımaktadır.
Bilindiği gibi; İstanbul da büyük şiddette bir deprem önümüzdeki 30 sn ile 30 yıl arasında beklenmektedir. Bu coğrafya normal koşullarda bile bu yoğunluğu taşıyamazken, bir deprem, beklenmeyen başka bir doğal afet, endüstriyel kaza veya savaş hallerinde YÖNETİLEMEZ BİR KENT durumundadır. İstanbul da deprem ve benzeri doğal afet veya başka nedenle olacak 1 aylık bir kaos durumu tüm Türkiye ekonomisinin çökmesi demektir. İstanbul da mal giriş ve çıkışlarının durduğu, kara - hava – deniz ulaşımının, iletişimin çöktüğü bir senaryo göz önüne alın. Bu durumda Anadolu da ürünler tarlalarda, seralarda, bahçelerde veya yollarda çürüyecektir. Bu kısa zamanda sanayiye ve finans sistemine yayılarak topyekün yıkılış getirecektir. Bu açıdan Beklenen İstanbul depremi aynı zamanda Türkiye nin ulusal güvenlik, beka (varolma – yokolma) sorunudur.
Bu gerçek bilindiği halde İstanbul u nüfus artışını teşvik eden, kenti daha da yönetilemez hale getirecek olan çılgın projeler, sadece İstanbul u değil Tüm Türkiye yi uçuruma sürüklemektedir. Rant için, rant artışı için nüfus artışı gerekiyor. İstanbul un nüfusunu arttırıcı her proje bu ülkeyi felakete götüren ihanet projeleridir. Bugün yapılmakta olan 3. Köprü ve havaalanı İstanbul a 5 milyon, diğer bir çılgınlık kanal projesi 5 milyon nüfus ekleyecektir ve kenti daha da yönetilemez hale getirecektir. Oysa bu projeler seçeneksiz değildir. Daha rasyonel seçenekler vardır. Örneğin, İstanbul üzerinden yapılan uluslararası havayolu bağlantılarının Bursa havaalanına kaydırılması Atatürk havalimanındaki trafiği normalize edecektir. Kanal İstanbul projesinin ise zaten rant üretme amacının dışında bir işlevselliği de yoktur, uygulanabilirliği de kuşkuludur.
Yerel seçimlere giderken muhalefet
partilerinin, meslek odalarımızın, çevre ve kent dayanışma örgütlerinin bu
çılgın projeleri, çevre ve ekosistem üzerindeki olumsuz etkileri ile
sorgulamanın yanında, afet koşullarında ulusal güvenlik riskleri, Türkiye nin
Beka sorunu açısından da irdeleyip bu risklere karşı bir farkındalık ve kamu
bilinci yaratma çalışması başlatmaları Türkiye için hayati önem taşımaktadır.
Bazı tarihçiler Roma nın yıkılışını Neron, Galigula gibi çılgın tiranların
yönetimleri ile açıklamaktadırlar. Dilerim yapılan çılgınlıklar ülkemizin
sonunu o noktaya götürmez.
Yazar Sayfası: Yazarın Köşesi: / Tarih: 1.04.2016 00:00:00 / Okunma = 8335