“Ayağımız takılıp da düşeceğimiz zaman, otomatik olarak koşmaya başlarız…
Çünkü beynimiz, ayaklara düşmekte olan üst tarafın altına geçme ve onu kurtarma komutunu vermiştir…
Üst taraf düşmektedir…
Alt hızlanır…
Ki yere varmadan yakalayıp, altına geçsin üstün…
Ayaklar bir anda popo hizasına kadar daireler çizerek teker kesilir… Var gücüyle döner havada… Kafa hızla yere yaklaşırken, insanoğlunun beyni kendisini kurtaracak olan ayaklara canhıraş seslenir:
Koş…”
★
Cumhuriyet te yazmaya başladığımda, yazımın bir bölümüydü…
Her tökezlediğimde, hep “koş” demek istedim…
Ama zor bir hastalık…
Beden beyni dinlemiyor, o zaman sizden uzakta, zaman zaman ortadan kayboluyorum…
Bağışlayın…
★
Sabahları gazeteler gelir… SÖZCÜ de canım arkadaşlarımın manşetleri, haberleri, yazıları… Ülkemizin üzerine çöken karanlığı dağıtıp aydınlığı yakalamak için koş uşturmalarını okurum…
Kimi zaman hırslanırım, kimi zaman küçük fotoğraflarını öpesim gelir, kimi zaman yanaklarım ıslanır…
Uzaktan ve içimden her birine seslenirim:
“Koş…”
★
Bir kişi önemli değildir…
Biz önemliyiz…
Bir giderse, yerine bin gelir…
Bakın her yerde direniş var; duvar diplerine oturmuş anneler çocuklarını istiyorlar… Her şeye rağmen çocuklar sınıflarındaki Atatürk resimlerini indirmediler… Çarşıda-pazarda insanlar korkmadan “Yeter artık” demeye başladılar… Karanlık kafa ilkel ağzını açtığında, sosyal medyada anında ağzının payını alıyor…
Kazdağları nda, Karadeniz yaylalarında, Toroslar da, Eskişehir de, Muğla da, Kuş Cenneti nde insanlar çelik makinelere direniyorlar…
Dört ay öncesinin Türkiye si değil bu…
Vatanın yarısını geri alan çağdaş düşünce, kalanını da istiyor…
★
Yeter ki içinizdeki o ses susmasın:
“Koş…”
Yazar Sayfası: Yazarın Köşesi: / Tarih: 26.09.2019 00:00:00 / Okunma = 6463