İkinci Abdülhamit’in 4. Kuşak torunu olan Orhan Osmanağaoğlu’nun kızı Berna “Sultan”ın nikâh töreninde eski bir milletvekili ve halen bir gazetede köşe yazarlığı yapmakta olan Şevki Yılmaz’ın sözleri tartışılmaya devam ediyor. Nikâh tanığı Yılmaz, iki gencin dünya evine girişi nedeniyle söylenecek başka bir söz yokmuş gibi “Osmanlı’yı süren soysuzları lanetliyorum” sözlerini sarf etmiş!
Böyle bir nikâh kutlaması Şevki Yılmaz’dan beklenmez değildi fakat aynı nikâh töreninde tanıklık yapmakta olan ünlü tarihçi Profesör Ortaylı’nın bu söze tepkisiz kalması beklenmedik bir durum.
Kamuoyunun tepkisi üzerine gerçi her ikisi de bazı tevil yollarına gittiler. Atatürk ve bu kararı alan 1924 Meclis üyelerine “soysuz” demenin bir bedeli olduğunu düşünmüş olmalı ki Şevki Yılmaz, Abdülhamit’in 31 Mart 1909 karşı Devrimci ayaklanmasından sonra onu Selanik’e sürenlerden bazı isimleri kast ettiği gibi bir yalana başvurdu. Ortaylı ise bu gibi sözlerin nikâh töreninde yeri olmadığını yani Yılmaz’ın gündemin dışına çıkmış olduğunu söyleyerek işi geçiştirme yoluna gitti.
Fakat bizi daha etraflı düşüncelere götüren başka hususlar var:
Böyle bir düğünde Şevki Yılmaz’ın nikâh tanığı yapılması, Osmanlı hanedan üyelerinin yurt dışına çıkarılmış olmasının ne kadar isabetli olduğunu gösteriyor. Hanedanın hayatta kalan bilmem kaçıncı kuşaktan torunlarının bula bula Şevki Yılamaz gibi Cumhuriyet düşmanı ve Haneden hayranı birini önemli bir günlerinde görevlendirilmeleri aralarındaki bağın eskiye dayandığını ve devam ettiğini kanıtlıyor. Şevki Yılmaz’ın orada bulunmasının tek nedeni Saltanat yanlısı olmasından başka bir şey değildir.
Fakat İlber Ortaylı’nın orada bulunmasını yadırgamadınız mı? Güçlü belleği ve engin tarih bilgisi ile günümüzün en parlak tarihçilerinden sayılan, medya organları tarafından konferans ve söyleşiler için kapışılan Ortaylı’nın da bu vesile ile başka bir özelliği ortaya çıktı. Kendi açıklamasına göre Ortaylı, gelinin dedesi ile dostmuş ve gelin de elinde büyümüş! Onları çok seviyormuş! Böylece nikâh tanığı yapılmasının nedenini açıklamış oluyor ama biz bundan onun da Hanedana sempati duyduğunu anlıyoruz!
TARİHÇİ VAR, “TARİHÇİ” VAR!
Bu durum bize tarihçiler arasındaki farkları düşünmeye davet ediyor. Tarihçiler çeşit çeşittir. Kimi hanedanın, kimi burjuvazinin parayla tutulmuş gibi yazıcılıklarını yaparken, örneği az olmakla birlikte kimi tarihçiler, emekçi halkın, ezilenlerin, sömürülenlerin tarihini yazmayı görev bilir. Bunların sayısı azdır ve yazdıkları ders kitaplarında yer almaz. Bu devasa bir nüfusa sahip kitle, sınıf bilincinden yoksundur. İş güç içinde okumaya da pek fırsat bulamaz. Dolayısıyla, kendi tarihçilerini göreve çağırmayı bilmezler ve feodaller, burjuvalar gibi onların nafakasını sağlayacak durumda da değillerdir.
Bu sınıfın tarihiyle ancak, devrimci aydınlar ilgilenebilir. Karl Marks, Engels’le birlikte bu aydınlar için hâlâ olumlu örnek oluşturuyor. Türkiye’de geçmişte ve günümüzde, kendini bu işe adamış aydınlar yok değildir fakat ideolojik hâkimiyet hâlâ burjuva tarihçilerinin elindedir.
Evlenen iki gence (yaşları bilinmiyor ama herhalde genç olmalılar), mutluluklar dilemek gerekir. Kendilerinden bir açıklama gelmemesi, onları da töhmet altında bırakmaktadır.
HANEDANIN MARİFETLERİ
Bu hanedanın marifetlerine gelince: Her bir bireyini suçlu saymak doğru olmaz ama bu hanedanın iktidar sahibi bireyleri, millet aç sefil yaşarken, saraylarında yiyip içen, cariyelerle keyif çatan, halkından el koydukları servetleri çarçur eden, aldıkları borçlarla saraylar yaptıran, yoksul köylülerin kemiklerini yabancı diyarlarda bırakanlar değil midir?
Özellikle, onların yurt dışına çıkarılmalarına neden olan hanedanın son kuşağı, başta Vahdettin olmak üzere, emperyalistlerle iş birliği halinde bağımsızlık için çarpışan yurtsevereler hakkında idam kararları çıkartan ve zaten, yaptıklarının hesabını veremeyeceklerini bildiklerinden bir kısmı düşmana sığınıp ülkeden kaçan kişiler değil mi?
Halifeliğin kaldırılması üzerine bütün hanedan mensuplarının yurt dışına çıkartılması, devrimin aldığı radikal bir karardı ve bu durum birçok devrimde görülmüştür. Ancak aradan makul bir süre yani tehlike geçtikten, sonra bu karar kaldırılmış, Haneden soyundan olanlardan isteyenler Türkiye’ye dönmüştür. Ve işte düğün de yapmaktadırlar, hem de ülkenin en namlı tarihçisinin tanıklığında…
Yoksa bu tehlike henüz geçmiş değil mi? Son yıllarda hanedana bağlılık ve cumhuriyet düşmanlığının, şeriat özlemlerinin gemlerinden boşanmış olarak ortalığa salındığı bir ortamda… (21 Şubat 2024)
zekisarihan.com