PKK’lı teröristler, Kayseri’de katlettikleri bir veteriner teknisyen kardeşimizin aracını gaspettikten sonra dün sabah Ankara’nın merkezinde İçişleri Bakanlığı’na bombalı saldırı düzenledi. Saldırıyı da bölücü terör örgütünün sözde askeri kanadı HPG üstlendi.
Sağolmasınlar, sözde müttefiklerimiz kınama yarışına girdi. ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, “NATO müttefikimiz Türkiye ve Türk halkının yanındayız.” dedi. Evet; sözde bizim, özde ise terör örgütlerinin yanındalar!..
NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, “NATO, terörle mücadelede Türkiye ile dayanışma içindedir.” açıklamasını yaptı. Bizimle ne kadar “dayanıştıklarını”, PKK’nın Suriye kolu YPG/PYD’yi terör örgütü olarak tanımamakta direnmelerinden biliyoruz!..
“Kınama listesini” tek tek vermeye gerek yok. Ama bu kervana katılan ülkelerden örneğin en dostumuz Katar, Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkelerin PKK ve türevlerini terör örgütü sayıp saymadığını da soralım.
“Bir bakın bakalım, o teröristlerin kullandığı roketatarlar, lavlar, silahlar kimin?” diyecektim ki, sağolsun kimi iktidar yazarları ilgili adresleri verdi: roketatar Rus, silahlar ise ABD yapımıymış!..
O Şarkı Kulağımızdan Hiç Çıkmıyor ki!
Çuvaldızı ucundan sahte dost ve müttefiklerimize batırdıktan sonra iğne batırma kısmına geçelim.
Erdoğan saldırıdan hemen sonra TBMM açılış töreninde yaptığı konuşmada; bölücü terör meselesini sınırlarımız içinde büyük ölçüde çözdüğümüzü, sınırlar dışındaki varlığını da ortadan kaldırarak, emperyalistlerin bölge halkının başına musallat ettiği bu belayı, ülkemiz için bir tehdit kaynağı olmaktan tamamen çıkartmak istediklerini anlatıp şu mesajı verdi:
“Güney sınırlarımızın tamamını en az 30 kilometre derinliğinde bir güvenlik şeridiyle koruma, onun ötesindeki faaliyetleri de mutlak denetim altında tutma stratejimiz bakidir. Atacağımız yeni adımlar sadece hazırlık, zaman ve ortam meselesidir. Bunun için, ‘bir gece ansızın gelebiliriz’ sözü, kulaklardan hiç eksik olmasın diyoruz.”
Yani bilmem kaçıncı kez, “Bir gece ansızın gelebiliriz.” dedi.
Erdoğan’ın bu sözü üzerine Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, “O şarkı kulağınızda dursun. Cumhurbaşkanımız da bunu kastetti.” değerlendirmesini yaptı. Güler’in, gazetecilerin saldırıda kullanılan roketatarın Suriye menşeli olup olmadığına ilişkin sorusuna verdiği şu cevaplar da ilginçti:
“Bilmiyorum. Olay nerede oldu ben ne bileyim. Daha yayınlanmadı. Biz daha bir sonuç almadık. Yayınlanınca hep beraber öğreneceğiz. Görünürde lav silahı gibi bir şey var.”
İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya ise, “Terör örgütlerinin, çetelerin, zehir tacirlerinin üstesinden geleceğiz.” açıklamasını yaptı.
Dikkat ettiniz mi; kimse terör örgütlerinin sahiplerinin adını koyup onlarla mücadeleden söz etmiyor/edemiyor!..
Neyse ki, MSB gece “meşru müdafaa haklarımız doğrultusunda” Irak’ın kuzeyindeki terörist hedeflerine hava harekâtı düzenlendiğini duyurdu.
İkinci Kandil Sincar’a Harekât mı?
İktidarın bir yazarı da; son terör saldırısının “şifrelerini” çözerken, son dönemde bölgenin terör örgütünden temizlenmesi gerekliliğinin Irak hükümetiyle de masaya yatırıldığını, birlikte operasyon yapılmasının üzerinde durulduğunu hatırlatıp Ankara’nın, “sadece Sincar değil, tampon bölge oluşturduğu alanlarda da bir ‘süpürme harekâtı’ için hazırlık yaptığını” bildirdi.
Sincar harekâtı da defalarca gündeme geldiği için bu konuda kısaca bilgi verelim.
Sincar IŞİD’in eline geçmişti. Yılllardır “Kandil’i temizlemek için yeterli gücümüz yok.” diyen Barzani, IŞİD’le mücadele için 50 bin kişilik güç oluşturdu ve Kasım 2015’te Sincar kurtarıldı. Barzani cephesi görünürde reddetse de o operasyonda PKK’nın Şengal Savunma Güçleri (YPŞ) de yer almıştı. Ancak gerek dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu gerekse medyamız, Barzani ve peşmergelerini tebrik yarışına girdi. İşte bundan sonra Sincar PKK’nın kontrolüne geçti ve Ankara bunu ancak 1 yıl sonra anlayabildi!..
Erdoğan da 2018’in Nisan ve Ekim aylarında Sincar’a operasyon mesajı verirken şunları söyledi:
“Dedik ki bak, Bağdat yönetimine özellikle söyledik. ‘Siz halledecekseniz halledin. Yoksa PKK’yı biz gelir Sincar’da hallederiz.”
“Hedefimiz, çıban başı olarak gördüğümüz Kandil’i ve yeni Kandil olma yolunda ilerleyen Sincar’ı bölücü terör örgütünden tamaman temizlemektir.”
“5 yıl sonra hâlâ aynı hedeften söz etmek, neyin göstergesidir?” sorusuyla yetinelim!..
Ankara Konuştu İran Yaptı
İçişleri Bakanlığı’na düzenlenen saldırıyı Barzani hükümeti de kınadı. Sözcü Hewraman imzalı açıklamada, “Kürdistan Bölgesi Hükümeti şiddet ve terör eylemine karşı değişmeyen duruşunu her zaman için dile getirir. Ayrıca hükümet olarak terör ve terörist ideolojiye karşı uluslararası işbirliğinin güçlendirilmesi çağrısını tekrarlar.” denildi.
Hatırlayın; Dışişleri Bakanı Hakan Fidan 22-24 Ağustos’ta Bağdat ve Erbil’deydi. Her iki muhatap taraf böyle bir söz vermediği halde; Fidan ile medya Irak ve Barzanilerin PKK’yı terör örgütü sayacağını müjdeledi.
1.5 ay geçti. Oldu mu böyle bir şey?!
Ama bu arada bakın İran ne yaptı? O günlerde yazdık; kısaca özetleyip devamındaki gelişmeleri aktaralım.
Malûm, “Büyük Kürdistan” projesinin bir ayağı İran. Haliyle PKK’nın Irak ve Barzani bölgesinde İran’ı da hedef alan PJAK, PAK, Komele gibi terör örgütleri, bunların kampları ve partileri var. İşte geçtiğimiz Mart’ta Irak Başbakanı es-Sudani başkanlığında toplanan Irak ve İranlı yetkililer, İranlı partilerin Barzani bölgesindeki faaliyetlerinin sonlandırılması ve iki ülke arasındaki sınırların güvenliğinin korunmasına ilişkin güvenlik protokolü imzaladı. Temmuz’da İran Genelkurmay Başkanı Bakıri, Eylül’e kadar silahsızlandırılmamaları halinde Barzani bölgesindeki kampları “daha yoğun şekilde” hedef alacaklarını söyledi.
Dışişleri Bakanımız Fidan’ın Irak’ı ziyaretinden sadece dört gün sonra da İran; Bağdat ve Barzani yönetimiyle anlaştıklarını, 19 Eylül’e kadar “silahlı terör gruplarını silahsızlandırıp yerlerinden çıkartılarak belirlenen kamplara intikalini sağlayacaklarını” açıkladı.
İran’ın, Irak ve Barzani yönetimiyle yaptığı bu anlaşmaya ilişkin yeni gelişmeler şöyle:
İran sınırındaki grupların silahsızlandırıldığı, kamp yerlerinin Irak sınır muhafızlarına devredildiği ve buralara Irak bayrağının asıldığı bildirildi. Ankara’nın yakın “dostu” Neçirvan Barzani de, “Irak ile İran arasında bir güvenlik anlaşması imzalandı. Kürdistan Bölgesi Irak’ın bir parçası olarak bu anlaşmaya tabidir. Biz topraklarımızın komşularımızdan hiçbirine yönelik tehdit olarak kullanılmasını istemiyoruz.” dedi.
Son olarak İran, “muhalif Kürt liderlerin” yakalanıp teslim edilmesi için bir liste hazırlayıp Bağdat’ta verdi. Listede 38 ismin yer aldığı belirtildi.
Dün bizler Ankara’daki saldırıyla sarsılırken, Irak Ulusal Güvenlik Danışmanı ile Barzani’nin İçişleri Bakanının da yer aldığı üst düzey bir heyet Tahran’daydı ve iki ülke heyetleri o güvenlik anlaşmasının “ayrıntılı ve eksiksiz uygulanmasını” görüşüyordu.
İran’a Öyle Türkiye’ye Böyle
Farkı fark edebilmemiz için Irak Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin’in, BM Zirvesi sırasında, hem de Anadolu Ajansı’na yaptığı açıklamaya dikkat çekelim. Hüseyin, İran’la yapılan anlaşmanın başarısından söz ederken, Türkiye için, “Türkiye’nin sınıra yakın yerlerde PKK mevcudiyetinden duyduğu rahatsızlığı anlıyoruz.” diyerek, “çözümün Türkiye ve Irak arasında barışçıl müzakereler yürütmekten geçtiğini” vurguladı. Hüseyin, PKK’yı neden terör örgütü ilân etmediği sorusuna ise şu karşılığı verdi:
“Biz, Türk hükümetinin görüşlerini dikkate alıyoruz ve endişelerini gidermeye çalışıyoruz. Asıl mesele, nasıl işbirliği yapabiliriz? Bu sorunu çözmek için Irak federal hükümeti, bölgesel yönetim ve Türkiye nasıl işbirliği yürütebilir ve ortak plan tasarlayabilir? Farklı yöntemler mevcut. Örneğin; İran’la bir güvenlik anlaşması üzerinde anlaştık. Türk tarafıyla da bu seçeneği görüşebiliriz. Hem Türkiye’nin güvenliğini sağlayıp hem de Irak’ın egemenliğini korumak için ne yapabiliriz? Müzakerelerle bu sorunu çözmek için anlaşmaya varacağımıza inanıyorum.”
Özetle, ipe un sermeye devam!..
Bafıl Talabani Sorunu
Bir de Bafıl Talabani sorunumuz var. Kendileri, Celal Talabani’nin oğlu olup Irak kuzeyindeki KYB’nin başı. Suriye’deki YPG/PYD ile iç içe; Süleymaniye Havaalanını teröristlere kullandırıyor, helikopter tahsis ediyor. O yüzden Nisan’da güvenlik güçlerimiz buraya operasyon düzenledi de Amerikalılarla toplantıda olan teröristbaşı Mazlum Kobani kıl payı kurtuldu/kurtarıldı.
Yine geçtiğimiz 18 Eylül’de KYB’ye bağlı güçlerin PKK/YPG’li teröristlerle talim yaptığı anlaşılıp Süleymaniye Arbat’taki havalimanına operasyon yapılınca, Talabani başta olmak üzere Irak yönetimi ve ABD, Türkiye’ye tepki gösterdi.
Buna karşılık Dışişleri Bakanlığımız, “Türkiye’nin, Irak merkezi hükümeti ve KYB makamlarından PKK ile uzantılarını terör örgütü olarak tanıyıp, terörizmle samimi/somut şekilde mücadele etmesini beklediğini” açıkladı. Medyamız da Arbat’ın nasıl PKK kampına dönüştüğünü yazdı.
Sonra? Bafıl Talabani’nin yeniden KYB başkanlığına seçildiği kongreye, Ankara’nın “dostu” Neçirvan Barzani de katıldı.
Bafıl Talabani sorunu karşısındaki politikamızı, Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler’in sözleriyle anlatmaya çalışalım. Bakan Güler 10 gün önce verdiği bir röportajda aynen şunları söyledi:
“Süleymaniye’de terör faaliyetlerinin artmasıyla ilgili Bafıl Talabani sürekli olarak ikaz ediliyor. ‘Lütfen terör örgütleriyle ilişkinizi kesin. Her halükârda sizin aleyhinize olacak.’ diye ve oluyor. Durum da böyle gelişiyor. Yaptıklarını, faaliyetlerini hepsini takip ediyoruz, biliyoruz. Tabii bunları hem Iraklı dostlarımızla hem KDP’li dostlarımızla da paylaşıyoruz. Ama daha sert bir hareketi de yapmak istemiyoruz. Açık açık bunlar söylendi defalarca söylendi. Fakat bir türlü kimse kendine bir çeki düzen vermedi. Şimdi havaalanı ile ilişkimizi tamamen kopardık. Umuyorum ki Bafıl Talabani bu terör örgütlerine verdiği desteği ya da iş birliğini bir an önce keser. Her şeyi görüyoruz, biliyoruz, takip ediyoruz. Ama hem Iraklı dostlarımızla hem KDP’li dostlarımızla oturuyoruz konuşuyoruz. Bunların doğrultusunda da yapılması gerekenler yapılıyor…”
Ne diyelim; Allah’tan umut kesilmez!..