Ama onu en çok bir telefon sesi ya da kapının zili heyecanlandırır…
Bir haber beklemektedir işsiz…
Bir haber…
İçindeki sıkıntıya inat, tek tesellisinin yatağından çıkmak zorunda olmadığını düşünür… Oysa bu; kurulu saatin sesi ile işe yetişmek için sıcak yataktan çıkmaktan binlerce kat daha acı verir insana…
Yüzünü yıkasa da olur, yıkamasa da…
Aynaya baksa da, bakmasa da…
O en acı veren şey; ev ahalisi ile kahvaltı masasındaki reçele elini uzatırken, bunu hak etmediği duygusu içindedir işsiz… İçinde dolanıp duran sızı bir an göz pınarlarına ulaşır ve reçelin aslında acı olduğunu öğrenir…
Hava her zaman kapalı…
Her söz yaralayıcı…
Her dost yabancı…
Ve reçel acı…
★
Ben bilirim işsizi…
Öyle telefona bakar…
Kaç gündür gökten kapanan fabrikaların, iflas eden işyerlerinin, konkordatoların, içten çıkartılanların haberleri yağıyor… Toplam işsiz sayısı 5 milyonu aştı diyorlar… Altı kişi alınacak kapının önünde üç bin kişinin kuyruğa girdiği haberler var gazetelerde…
Bir baba kendini asıyor, bir anne çocuğunu parka atıyor, bir işsiz cinnet geçiriyor, biri kendini yakıyor…
Fabrikalar, atölyeler, çiftlikler, sanayi ve tarım alanları yerine; ölü yatırımlara, savurganlığa, saraya, uçağa, yağmaya giden ulusal servetin kaçınılmaz sonucuydu bu, acı çekiyor işsizler…
★
Kimi zaman kapı zili ya da telefon çalmış gibi gelir adama… O umutsuzluk, o bekleyiş, o çaresizlik nasıldır bilemezsiniz…
Hava her zaman kapalıdır, ışıklar her zaman fersiz…
Her söz işsizde yaradır…
Git sor işsize…
Reçel acıdır…