Siyasi iktidar her televizyon konuşmasında en az 3 çocuk, yetmez 4 ve hatta 5 çocuk yapılmasını istiyor. İlk anda insan aklına yatar bir öneri gibi geliyor. Zira çocuklar aile bireylerini birbirine bağlar.
Bu düşüncede olanların en çok sığındıkları örnek Çin, Malezya, Pakistan, Hindistan olmaktadır. Kalabalık bir nüfusu olan bu ülkelerde az sayıda da olsa dünya çapında iş görenler çıkmaktadır. Kara ekonomi dedikleri bu düzende, zorunlu ihtiyacın karşılanması için zorunlu bir şekilde para ve mal dolaşımı olmaktadır. Örneğin, insanlar bir şey yemek, içmek, giymek ve bazı yerlere gitmek zorundadır. Bu durumda o ülkelerde zorunlu üretim ve zorunlu tüketim olmaktadır. Böylece basit düzeyde ticaret de yürümektedir. Bu karmaşa içinde bazı gözü açık veya iktidar destekli odaklar zirveye çıkabilmektedir.
Bu topluluk genelde dini duyguları, tartışmalı da olsa milli duyguları yüksek, eğitimi düşük, bir kurtarıcı veya en azından bir zorba lidere ihtiyaç duyan kitledir.
Bu topluluk, devleti yardım ediyor diye sevmektedir.
Bu toplulukta, kutsal bir aile, kutsal bir toplum varlığı önemli bulunmaktadır.
Bu topluluk içinden çıkan, geçmişi veya gerçek amacı belli olmasa bile, bir kişinin dünya ölçeğinde gücü olması, topluluk tarafında kutsallaştırılmaktadır. O kişi güçlü olursa toplum, kendi katkılarıyla, güçsüz olursa dünyanın diğer kıskanan yapılarının darbesiyle olmuştur, düşüncesine sığınmaktadırlar.
Seçkin azınlık hep seçkin kalsın diye siyasal iktidarın elinde bilinen materyal araçları vardır. Bu araçlar, din, namus, ahlak baskıdır. Bu baskı öyle bir aşamaya gelir ki, seni senden daha fazla düşündüğünü iddia edenler, yanlışın olduğunu düşünerek seni, senin içi için öldürmektedirler.
Günümüz namus ve ahlak cinayetleri bu zırva düşünce sonucu yaşanmaktadır.
İktidar bu düzeni istemektedir. Hatta şu an bu düzeni kurmuştur, işletmektedir.
Fakat günümüzde insan kültürlü, özgüvenli, bireysel özgürlüğünü toplumsal özgürlükle paralel götürmesi gereken bir bireydir. Kendisi kazanmalı ancak, çevresi ve ülkesi de kazanmalıdır. Toplumsal kalkınma toplumsal yapıyı güçlendirir. Toplumsal güçlü yapının temelinde bireysel olarak eğitimi yüksek kişilikler yatmaktadır.
Eğitim yüksekse, iktidar halkı kendi kötü emelleri için kullanamaz.
Eğitim yüksekse, çıkar grupları kavgası yaşamaz.
Eğitim yüksekse, cezaevleri az, okul, kültür parkları, kütüphaneler, sosyal etkinlikler fazladır.
Eğitim yüksekse, zenginleşmek için siyasete girilmez, hizmet etmek için girilir, yapılan hizmet sonunda hem manevi hem maddi kazancının denetimi için halka hesap verilir.
Bu da uygar dünyanın istekleridir.
Sorun şu ki, nüfusun artması savaşta ölerek bitmeyen bir gençlik veya savaşta bedava cepheye sürülen bir kitle ortaya çıkarabilir. Ancak günümüzde savaşlar gökyüzünden aşağı atılan bombalarla yapılmaktadır.
Umarım siyasal iktidarı, halkına yaptığı bu kötü tuzaktan bir an önce vazgeçer!