“Devletime kırgın ya da küskün değilim. Benim mücadelem, devletimin üzerinden milletimizin fertlerini kırgın ya da küskün hale getiren kara lekeleri ortadan kaldırmak içindir. Ben burada önümüzdeki 4 ayı şu ana kadar üzerinde çalıştığımız projelerle değerlendirmek istiyorum. Bu projeler yurdumuzu, ulusumuzu ekonomide, sağlıkta, eğitimde, bilimde, yerel yönetimlerde, sporda, insan haklarında, teknolojide, savunmada ve uluslararası ilişkilerde 2000’li yılların standartlarına ulaştırmayı amaçlayan bir vizyon içermektedir. O nedenle ilkokuldan üniversiteye kadar bütün çocuklarımıza ve gençlerimize buradan bir mesaj göndermek istiyorum. 2000’li yılların Türkiye’si sizin aydınlık ve güzel Türkiye’niz olacak; ama bunun için hepimizin çok çalışması gerekiyor. Ben kendi adıma içeride çok çalışacağıma söz veriyorum. Siz de okullarınızda sıkı çalışın. Her ne olmak istiyorsanız, olun; onun hakkını verecek şekilde kendinizi yetiştirin. İyi mühendisler, iyi öğretmenler, iyi doktorlar, iyi yöneticiler, iyi hukukçular, evet bilhassa iyi hukukçular, tekrar ediyorum bilhassa iyi hukukçular olmak için çok iyi çalışın.”
Miting bitiminde de Ahmet Ergün ve Hayati Yazıcı’yla birlikte içeri girer. Cezaevinin ağır demir kapıları artlarından kapanır.
“R. Tayyip Erdoğan Bir Liderin Doğuşu” adlı kitapta anlatıldığına göre; “Çok uzaklardan gelen bir kadın çığlığı, dağılmak üzere olan kalabalığın üzerinden müphem kavisler çizerek cezaevinin demir parmaklıkları arasından içeri süzülür. Kapısında ‘müdüriyet’ yazan odaya ulaştığında herkesin tüyleri diken diken olmuştu.”
Hayati Yazıcı, yanında duran Savcı’ya, “Sayın Savcım, tanıdınız mı bu sesi?” der. Sonra Savcı’nın bir şey söylemesine fırsat vermeden sorduğu soruyu yine kendisi cevaplar:
“Adaletin ikonografik tanrıçası Bayan Justitia’nın çığlığı!.. Zavallı kadın! Yine kimbilir kimin tacizine uğradı!..”
Erdoğan’ın hapisliğinin üzerinden 24 yıl, iktidarının üzerinden 21 yıl geçti. Cezaevi önünde dillendirdiği Türkiye hayalinde gelinen nokta ortada. Değil 2000’li yılları muhafaza etmek, 100 yıl geriye gittik. Özellikle de mülkün temeli adalette…
Adalet Tanrıçası Ne Tacizler Yaşadı!
Devr-i iktidarlarında yargı eliyle Devlet’in tüm kurumlarına kumpas kuruldu. Faturayı “FETÖ”ye kestiler…
Alenen ve belenen AKP’li avukatları hakim, savcı olarak atadılar, “ihtiyaçtan” dediler…
“Yargıda borsalar kuruldu.”, “Yeni tarikat yapılanmaları ve güç odakları oluştu.” söylentileri ayyuka çıktı. Kulaklarının üzerine yattılar…
Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararlarını tanımayanlar terfi ettirildi, adeta yeni bir “suça teşvik” yöntemi uygulandı. Tepkiler vız gelip tırıs gitti…
Özetle, “adaletin ikonografik tanrıçası Bayan Justitia defalarca tacize uğradı”; ama Erdoğan daha 5 gün önce, memleketi Rize’deki mitingde bakın nasıl bir tablo çizdi:
“Artık bu ülkede darbecilerin borusu ötmüyor, cuntacıların sesi çıkmıyor, vesayetçilerin tekeri dönmüyor. Artık bu ülkede kimse öz yurdunda garip muamelesi görmüyor… Artık bu ülkede kendini kimsesiz hisseden herkesin yanında olduğunu bildiği bir devleti, bir hükûmeti var… Çünkü artık Türkiye Cumhuriyeti devleti tek parti faşistlerinin, kendilerini imtiyazlı gören bir avuç siyasi ve ekonomik seçkinin değil, bizatihi milletin devletidir. Kardeşlerim, biz tüm bu gelişmeleri, cumhuriyeti cumhurla, devleti milletle, ülkenin imkânlarını halkla buluşturarak sağladık… Geçtiğimiz 21 yılda ülkemizde hayata geçirdiğimiz demokrasi ve kalkınma atılımlarının her biri işte bugünler içindi. Asırlar sonra milletimiz, yeniden dünyada hak ettiği yeri alabileceğini hissediyor, görüyor, biliyor.”
Şimdi biz susalım; Hatay Milletvekili Can Atalay vak’ası üzerinden Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin Anayasa Mahkemesi’ni fiilen feshi kararına ilişkin AKP’liler konuşsun.
Erdoğan’ı Pınarhisar Cezaevi’ne teslim eden, şimdinin AKP Genel Başkan Yardımcısı Hayati Yazıcı, “Öyle olaylar olur ki, analiz yapmak için, konuşsan da konuşmasan da sorun olur. Hiç ve asla olmaması gereken bir olayı yaşadık. Yazık, çok yazık. Devleti oluşturan erkler, sorun çözümler. Asla sorun üretmez, üretemez. Birbirini çelmeleyemez.” dedi.
Şamil Tayyar, Yargıtay’ı eleştirirken şunu vurguladı:
“Yargı eliyle hortlatılan bu tür hukuk dışı uygulamalar askeri vesayet dönemini hatırlatıyor.”
Eski Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik de, “Tam vesayetler kalktı derken, bu sefer biz kendi militan yargımızı oluşturduk. Helâl olsun bize!!!” yorumunu yaptı.
Vallahi iktidara helâl olsun!.. İktidardan önce de, o ağır “FETÖ” tecrübesinden ders çıkarmayıp bu büyük çöküşe hizmete amade olan yargı mensuplarına helâl olsun!..
Anayasa Var mı ki AYM Olsun?
Yargıtay eliyle Anayasa Mahkemesi’nin lağvı, Cumhur İttifakı’nın ortağı MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin, “AYM kapatılsın.” isteğinin karşılanması olarak değerlendiriliyor.
Oysa unuttuğumuz bir şey var.
Bahçeli’den çok önce, 2005’te, dönemin TBMM Başkanı Bülent Arınç, “Cumhuriyet’in temel ilkelerini düzenleyen ve değiştirilmesi teklif bile edilemeyecek olan Anayasa maddelerinin hukuk mantığı içinde kendisine uygun gelip gelmediğinin” sorulması üzerine şu karşılığı vermişti:
“Anayasa Mahkemesi’nin yetkisi Anayasa’da sayılmış. Anayasa’nın değiştirilmesi teklif bile edilemez maddelerine amenna, buna hiç kimsenin bir şey söylediği yok. Başka bir şey söylüyorum. Bu Anayasa Mahkemesi’ni Meclis’te yapacağım bir Anayasa değişikliğiyle kaldırabilir miyim? Kaldırabilirim. Avrupa ülkelerinin hiçbirinde Anayasa Mahkemesi’ne benzer bir kurum yok. Tartışmaya açmıyorum, bir şikâyetim yok. Bugün üye sayısını, görev sahasını değiştirebilirim. Yüce Divan yetkisini alabilirim. Her kanunun Anayasa Mahkemesi’ne gitmesini engelleyebilirim. Her şeyi yapabilirim. Ben Meclis’im.”
Ve de Arınç’ın bu sözleri, “laiklik karşıtı” olduğu iddiasıyla AKP hakkında açılan kapatma davasının delilleri arasında sayılmıştı.
Bugüne dönelim. Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, Eylül sonundaki bir toplantıda yeni anayasa ihtiyacından söz ederken şöyle bir gerekçeyi dillendirdi:
“Yeni anayasa neden gerekli? En baştaki sebep; bunu yazanlar, yazdıranlar darbeciydi. Seçilmiş bir hükümet, yasama değildi. Milletin temsilcileri değillerdi. Meşru değillerdi. Bir kere meşruiyet açısından anayasamızda bir problem var.”
40 yıldır üçte ikisi değiştirilen bu Anayasa ile yönetiliyoruz. Ama bakın; sadece yapanlar değil, Anayasa bile “meşru” değilmiş!..
Anayasa’nın niye çatır çatır çiğnendiğini ve 8 Kasım tarihi itibarıyla da niye ortadan kaldırıldığını anlamış olduk. Ne eski ne de yeni Anayasa; Saray hukuku neyimize yetmiyor?!
Yaşananlar Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nden çıkmasının hazırlığı mıdır, yeni Anayasa’da ilk 4 maddenin olmaması “menziline” varılması öncesinde AYM gibi bir engelin ortadan kaldırılması atağı mıdır; yakında anlarız.
Ancak adını koyalım:
Bu son tacize maruz kalan, “adaletin ikonografik tanrıçası Bayan Justitia” veya AYM’den öte, doğrudan Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Türk Milleti’dir.
Filistin’in ve orada bir milletin yok edilmesi karşısında ayağa kalkan milletimizin, kendi hak ve hukukuna da sahip çıkabilmesi dileğiyle!..
Müyesser YILDIZ
10 Kasım 2023