“İhanetin” kenti…
★
Taksim den geçip, İstiklal Caddesi nde yürüyüp (yıllardır ilk kez) hasret giderelim dedik, kalabalıktan sele kapılmış minibüs gibi kendiliğinden gidiyor insan…
Önümüzde giden dört gençten, saçı leylek yuvası gibi traşlı olan kuş gibi zıplayıp “uuu” diye bağırdı, durup dururken… Öbürü de öbürünün sırtına bindi o sırada, öyle gittiler bir süre… “Uuu” diye bağıran direğe sarıldı, çıkmak istedi, çıkamadı, döndü sırtı boş olana bindi…
Andree “Niye bağırıyorlar?” dedi…
“İstanbul da olmaktan mutlular” dedim…
★
Adım atılacak gibi değil, bir çarşaflı kadın, tam altı çocuk…
Birisi etraflarında hızla dönüyor, ayakkabılarının arkasında renkli lamba, her adım attığında yanıyor ve çocuk durmadan koşuyor yansın diye… Kadın ne yana yönelse, öbür çocuklar arkasından kertenkele kuyruğu gibi el ele savrularak geliyorlar…
Çarşaflılar, şalvarlılar, sadece gözü gözükenler, Afrikalılar, Afganlar, Araplar… 500 bin Suriyeli, bir yıl içinde 2 milyonun daha gelmesi bekleniyor…
İşgalden beter…
Hani “Geldikleri gibi giderler” ihtimali vardı, oysa bu ihtimal şimdi yok…
★
Talan edilmiş, satılmış, soyulmuş bir kent… O çirkin aynalı gökdelenler, yağmacıların pisliklerine diktikleri tüyler gibi…
Betonu-demiri ileride düzeltebilirsin ama çürümüş sosyal yapıyı nasıl düzelteceksin?…
On milyonun, öbür on milyonun gözünü oymaya baktığı bir şehir
Yazar Sayfası: Yazarın Köşesi: / Tarih: 2.12.2018 00:00:00 / Okunma = 4434