Birkaç gündür milletvekili Mehmet Ali Çelebi’nin siyasi serüvenini izliyoruz. Ergenekon kumpasında 41 ay hapis yattıktan sonra CHP’den milletvekili seçildi. Oradan Memleket Partisi’ne geçti. Şimdilik son durağı ise AKP oldu.
Çelebi’nin AKP’ye katılma gerekçelerini ana başlıklarıyla özetlersek şunları söyledi:
– “Sayın Cumhurbaşkanım eğer siz 15 Temmuz gecesi direnmeseydiniz bugün ben, kumpaslarda yargılanan komutanlarımız, kardeşlerimiz ve Türkiye’nin önde gelen binlerce ismi o gece aileleriyle birlikte katledilmiştik… Daha da önemlisi milletimiz bağımsızlığını yitirmişti. İşte bu nedenle bu millete cellat olan FETÖ zombi teşkilatına karşı mücadelenizde yanınızdayım.”
– “1 milyona yakın asker, polis, korucu silah arkadaşım görevinin başında; ben aynı zamanda onların onurunu koruyorum… Kahraman Türk askerleri adına bu millete cellat olan hain PKK/PYD terör örgütüne karşı mücadelenizde yanınızdayım.”
– “Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Kurtuluş Savaşı’ndan sonraki en ciddi ve çok cepheli bir egemenlik mücadelesi vermektedir… Bu nedenle ben de bir Atatürk askeri, Kuvâ-yı Milliye neferi olarakTürkiye yüzyılı mücadelesinde yanınızdayım.”
İlk dikkat çekici nokta şuydu:
İktidar medyası, Çelebi’ni sadece “FETÖ zombi teşkilatı” sözlerini aktardı.
Cumhurbaşkanlığı ve AKP internet sitelerinde ise, değil konuşmasına yer verilmesi, kendisinin adı bile anılmadı. Buna karşın Erdoğan’ın, Birleşmiş Kentler ve Yerel Yönetimler Teşkilâtı Başkanlığı’na seçilen Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Uğur İbrahim Altay’ı tebriki, hatta Şanlırurfa’dan gelen 81 yaşındaki Zeynep Kuyumcu ile ayaküstü sohbeti paylaşıldı.
O Örgütleri Kim Zombileştirdi?
Sorularımıza geçelim.
Evet AKP şimdi “FETÖ” ve PKK/YPG ile mücadele ediyor gözükebilir de önemli nokta şu:
Her iki örgütü kim “zombileştirdi”?.. Her ikisine de “ne istedilerse veren” kimdi?.. “Açılım-saçılım”da asker-polis karakollara kapatılırken şehirler bombalarla doldurulmadı mı?.. PKK’dan sonra başımıza bela olan YPG, bizatihi İmralı’daki teröristbaşının, devlet yetkililerinin gözü önünde verdiği talimatlarla kurulmadı mı?.. Çok değil, üç yıl önce teröristbaşının mektubundan, devletin televizyonuna çıkardıkları kardeşinden medet uman kimdi?
Gerek “FETÖ” gerekse PKK’nın “zombileşmesi” sürecini, şimdi Cumhur İttifakı’nın ortağı olan MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin o zamanki sözleriyle de ete kemiğe büründürelim. Dedi ki;
“PKK, AKP’yle birlikte parsayı toplamış, voleyi vurmuş, altın yıllarını yaşamıştır. 2002’de sıfırlayan terör AKP’yle canlanmıştır… AKP, PKK için adeta kanlı çekilişten çıkmış ödül gibidir… AKP, bedenleri bir ve aynı olan çift başlı PYD-PKK yılanına silah ve lojistik destek sunmaktadır. AKP Türkiye’yi hançerlemektedir.”
4 Kasım 2014
“AKP hükümetivesayeti sonlandırıyorum, statükoyu bitiriyorum diyerek TSK’yı hedef almıştır… Biz göre, Peygamber Ocağı’nın mensuplarına camileri bombalama hazırlığı yapıp darbe şartları oluşturdukları iddiasında bulunmak iftiraların en şerefsizi olarak tarihe geçmiştir… AKP’nin suflörlüğünde hukuku linç eden, haklı-haksız gözetmeden, önüne gelene yağmur gibi ceza yağdıran görevli hakim ve savcılar tarihe kara bir leke olarak geçmişlerdir… Dahası cezaevlerinde vefat edenleri kim geri getirebilecektir? Ailelerin dramını, yıllarca akan gözyaşlarını, her gün büyüyen özlemlerini Başbakan Erdoğan ve kolkola TSK’ya kumpas kurduğu ahlaksızlar nasıl telafi edecektir?”
24 Haziran 2014
Aslında Bahçeli’nin tanıklığına da ihtiyaç yok.
Muhalefetteyken Tank-Palet Fabrikası’nın Katar’a verilmesini, “Yerlilik ve millilik anlayışınız bu mudur?” diye sorgulayan;
Balyoz kumpası kararlarının onanmasının 6’ncı yıldönümünde siyasi iktidarı ve yandaş medyayı suçlayıp, “Askerleri betona gömen FETÖ yargısına saygı duymaya devam eden siyasiler ülkemizi 15 Temmuz’da uçurumun kenarına getirmiş, 250 vatandaşımızın şehadetine sebep olmuştur. Ne kumpas davaları sürecinde kaybettiğimiz şehitlerimizi ne yaşadığımız haksızlığı, hukuksuzluğu ne de bu sürecin faillerini asla unutmayacağız; sürecin bütün failleri gerçek suçlarından hukuk ve adalet önünde hesap vermeden peşlerini bırakmayacağız.” açıklamasını yapan;
AKP’nin siyasi davası 28 Şubat için, “İnsanlar öldükten sonra mı harekete geçeceksiniz?.. 80 yaşındaki insanlara FETÖ kurgusuyla eziyet etmeyin.” diyen;
Keza Montrö’ye sahip çıkıp sarıklı amirale tepki gösteren 104 emekli amiralin yargılanmasına, “15 15 Temmuz’dan ders çıkarılmadı mı?” ifadesiyle tepki gösteren;
Çelebi’nin bizatihi kendisiydi.
İlk Kutlayan Kim?
Bir başka önemli ayrıntı veya çelişki…
Katılım töreninde Erdoğan’dan sonra Çelebi’yi ilk kutlayan ve onunla kollarını havaya kaldıran kimdi? Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin son Başbakan’ı Binali Yıldırım.
Peki, “Ergenekon da Balyoz da bal gibi vardı… Sapına kadar gerçekti… Ama FETÖ sulandırdı” diyen bu Binali Yıldırım değil miydi?
Erdoğan’ın da kumpaslara bakış açısını hatırlatalım.
17/25 Aralık’tan sonra “FETÖ” ile araları açılıp, kumpaslar çöktükten sonra, “şahsı başta olmak üzere tüm ülkenin yanlış yönlendirildiğini, aldatıldığını” belirtirken, “O zaman önümüze konan, ancak çoğunun sahte ve çarpıtılmış olduğu daha sonra ortaya çıkan belgeler, bilgiler karşısında, hukuka saygı gereği, yapacak bir şeyimiz kalmadı… Hukuk devleti ilkesine saygının gereğini yerine getirmek dışında bir duruşumuz olmadı.” ifadelerini kullandı.
Peki kumpas şehidi Yarbay Ali Tatar canından nasıl vazgeçmişti?
Çelebi’nin de gayet iyi bildiği gibi; “Hukuksuzluk sürecine, hukuk adına saygı gösterilmez.” diyerek!..
Erdoğan’ın unutulmayacak bir başka açıklaması ise tutukluluğu 5 yılla sınırlayıp AYM’ye bireysel başvuru hakkını getirmeleri sayesinde kumpas mağdurlarının tahliye olmalarına ilişkindi. Şunları söyledi:
“Şu anda bireysel başvurudan istifade ederek çıkanların hiçbirisinin AK Parti Hükümeti’ne teşekkürünü duymadım… Bu bir defa şu anlama gelmiyor, ‘Artık işleri bitti, beraat ettiler.’; hayır, beraat diye bir şey yok. Tutuksuz olarak yargılanma süreci içindeler.”
Merakım şu: acaba Mehmet Ali Çelebi, Erdoğan’a o beklediği “teşekkürü” etti mi?
Tatar’ı, Çakmak’ı ve Özenalp’i Kim Öldürdü?
Beni en çok ürperten, Çelebi’nin, “Sayın Cumhurbaşkanım eğer siz 15 Temmuz gecesi direnmeseydiniz bugün ben kumpaslarda yargılanan komutanlarımız, kardeşlerimiz ve Türkiye’nin önde gelen binlerce ismi o gece aileleriyle birlikte katledilmiştik.” şeklindeki tespiti oldu.
“Kumpaslarla FETÖ’cülerin önü açılmasa 15 Temmuz yaşanır mıydı?” diye sormakla yetinip sözü 15 Temmuz öncesinde kumpaslarla öldürülenlerin yakınlarına bırakayım.
Merhum Ali Tatar’ın ağabeyi Ahmet Tatar şöyle konuştu:
“Tabii ki, 15 Temmuz’da hedefte olduğumuzu biliyoruz; bu bir olasılıktı. Ama 15 Temmuz’a ilişkin şaibenin olduğu bir durum da söz konusu. Evet, bu darbe teşebbüsünü hain çete yaptı; ama ‘Önlenebilir miydi?’ soruları da ortada duruyor. Bizden öte; canını yitiren, AKP’ye yakın Nihal Olçok bile konuşuyor, şüphelerini dillendiriyor. Öte yandan kaygı, olasılık üzerine konuşurken ıskalanan, olmuş bitmiş bir şey var. Kumpaslar kuruldu, canını kaybedenler oldu. Bunlardan birisi de benim kardeşim. Evet, kumpası kuranlar FETÖ’nün piyonlarıydı; ama bunları siyasi destek olmadan yapamazdı. O destek de AKP’ydi. Bu yüzden de zaten ‘Allah bizi affetsin.’ dedi. Çünkü suçluluk duyuyor. Bu aynı zamanda sorumluluğun itirafıdır. Ve sen bununla berabersin. Sadece bu değil, Atatürk’ün askeri olduğunu söyledi; ama ona ve en yakın silah arkadaşına ‘iki ayyaş’ diyen birisiyle de yan yana.”
Merhum amiral Cem Aziz Çakmak’ın eşi Sevgi Çakmak, Çelebi için artık “Teğmen” demekten kaçınarak şunları söyledi:
“AKP’ye geçeceğini açıkladığında, Cem Aziz Çakmak başta olmak üzere Hasdal’daki komutanların ona ‘Paşa’ unvanı verdiğini hatırlatıp, ‘Seni omuzlarında çıkaranların eşleri olarak bu unvanı alıyoruz.’ dedim. 15 Temmuz’da Cem zaten hayatta değildi, ölmüştü. Şimdi bakalım; 28 Şubat’tan içerde olan generaller, yargılanan ve cezalandırılmaları istenen emekli amiraller için ne yapacak, görelim.”
Mamak Cezaevi’nde çocuklarının gözü önünde beyin kanaması geçirip hayatını kaybeden merhum Deniz Kurmay Albay Murat Özenalp’in eşi Sema Özenalp de, “Mücadeleden anladığı ne acaba? Demek ki bugüne kadarki mücadelesi yanlışmış, şimdi doğru yolu buldu – ya da yolunu şaşırdı. Şunu biliyorum: Murat yaşıyor olsaydı, kendisi için mücadele etmesini istemezdi.” demekle yetindi.
Ve son sorular:
İktidarın kumpaslarla ilgisi yok idiyse, bu isimler tüm çağrılara rağmen neden şehit sayılmadı? Vazgeçtim; bu acılı ailelere başsağlığı dileyen veya üzüntülerini bildiren tek bir AKP’li oldu mu?
“Atatürk’ün askeri”; tüm devlet ricali önünde Atatürk’ün lanetlendiğini de mi unuttu?!