Hz. Einstein diyor ki “ Bir fikir ilk başta saçma gelmiyorsa ümitsizdir.”
Hazret’in bu değerlendirmesi ile bazı arkadaşların ETG’yi, ilk başta “saçma”, “zırva”, “emperyalist kapitalist sistemin yeni oyunu” gibi biraz da mobbing kokan etiketlemelerle mahkum etmeye, doğmadan öldürmeye çalışmalarını yanyana koyunca, ETG’nin ümit vadeden bir girişim olma olasılığının ihmal edilemeyiceği yargısına varıyorum.
ETG girişiminin özeti “herhangi bir koşula bağlı olmaksızın, bireyin temel-yaşamsal ihtiyaçlarını karşılayabileceği bir yurttaşlık maaşı “ önerisidir. Diğer bir ifadeyle Vatandaşlık Temel geliri (VTG ) dir.
2018 yılı Ocak ayında Sosyal Demokrasi Derneği (SDD) İstanbul Şubesinde EVRENSEL TEMEL GELİR İRDELEME FORUMU konulu bir söyleşi düzenledik. Bu forumda konuyla ilgili Dünya’da ve Türkiye’deki gelişmeleri özetleyen bir sunuş yapmıştım ve devamında katılımcılarla bilgi ve görüşlerimizi paylaşmıştık. Bu forumla ilgili hazırladığım sunuş ve değerlendirme raporunu bu yazının devamında bulacaksınız. Bu raporumuzun sonuç cümlesi “Konunun önyargısız bir şekilde takip edilerek sorgulanmasına ve tartışılmasına devam konusunda ortak mutabakat ile toplantı sona erdi.” İdi. Ben doğru yolun bu olduğu düşüncesi ile devam ediyorum.
Gerek Sosyal demokrasinin evrensel ilkeleri, gerekse Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş ilkeleri yurtta ve dünyada barış ilkeleri ile hareketi esas alır. Yani milletler arasında barış, her milletin içinde sosyal sınıflar arası barış, ideolojiler, siyasi hareketler, dinler, mezhepler arası barışı esas alır. Hem milletler arasındaki çelişmelerin, çıkar ayrılık veya karşıtlıkların çözümünde; hem de ülkeler içinde farklı sınıflar, zümreler, ideolojik siyasi gruplar arasındaki çelişmelerin çözümünde barışçı ve demokratik yöntemler kullanırlar.
Türkiye coğrafi, ekonomik ve nüfus büyüklüğü olarak yaklaşık dünyanın %2 sidir. Geri kalan % 98 kapitalist sistem ile yürümektedir. Türkiye’nin
ölçek ekonomi büyüklüğü olarak, egemen ekonomi sisteminden ayrılıp farklı bir sistem inşa etmeye ve o mecrada yürümeye gücü yetmez, milletimiz de engin tarihi tecrübesi ile böyle maceracı, hayalperest politikaların peşinden gitmez. 20 Yüzyıl’ın başında; bilimsel,kültürel, ekonomik, teknolojik, tarihsel birikimi ile dünyanın ilk 6 ülkesinden biri olan RUSYA –SSCB deneyimi bile o devasa coğrafi ve doğal zenginlikleri ve ölçek ekonomi büyüklüğüne rağman hüsrana uğramıştır. Aynı şekilde Çin-ÇHC deneyimi de devasa nüfusu ve coğrafi büyüklüğüne rağmen, 20 yılını SSCB deneyimini taklitle harcamış bir arpa boyu ilerleme sağlayamayınca çözümü egemen dünya sistemi ile yürümekte bulmuş ve bu yolla 50 yılda bir sanayi- teknoloji devi super güç haline gelebilmiştir.
Diğer taraftan Demokratik Sosyalist veya Sosyal Demokrat hareketler kapitalist sistem içinde reform mücadeleleri ile emekçi sınıfların iş ve yaşam şartlarını yükseltmek, adaletli gelir dağılımı, sosyal dayanışma, genel eğitim, genel sağlık, emeklilik hakkı, işsizlik sigortası gibi alanlarda verdikleri reform mücadeleleri ile hem ülkelerinin emekçilerinin yaşam seviyelerini yükseltmişler, hem de ülkelerini zenginleştirmişlerdir. 2. Dünya Savaşında yerle bir olan Avrupa, bu Sosyal Refah Devleti politikaları ile paralel olarak yeniden kurulmuştur. Bu politikaları uygularken Demokratik sosyalistler sadece emekçilerle başarmadılar bunları, ülkelerinin sermaye sınıflarını, işverenlerini de ikna ederek, desteklerini kazanarak başardılar. Egemen sınıfların birçok sektör ve kesimlerinin sosyal politikaları desteklemelerinin değişik nedenleri var. Kimisi insani, dini, vicdani nedenlerle, adalet duygusu ile destekliyor, kimisi çalışan sınıfların gelirlerinin artmasının kapitalist piyasanın arz talep dengesine olumlu etkisi nedeniyle. Ayrıca sağlıklı, iyi eğitimli, geleceğine güvenle bakan yurtttaşlar ve işgücü potansiyeline sahip ülkelerin kapitalistleri, rakiplerine karşı rekabet avantajına sahip olmaktadırlar. Böyle bir aktif nüfus Sosyal Devlet politikaları ile yaratılır ve yaşatılabilir. Sosyal ve buna bağlı siyasal istikrara ve ekonomik istikrara katkısı da, kapitalistlerin desteğini kazanmada önemli bir faktördür.
Türkiye Cumhuriyeti, üretimin karasabanla, ulaşımın kağnı ile yapıldığı, yarı sömürge yarı feodal bir toplumsal yapının özgün koşullarına uyarlanmış bir halkçı (sosyal ) devlet modeli olarak kurulmuştur. Bu anlamda Avrupa’nın Sosyal Devlet modelinin öncüsü sayılabilir.1930’larda üniversite ve doktora seviyesinde eğitim almak üzere yurt dışına 600 öğrenci gitmiştir. Bunların hepsi Avrupa ülkelerine gönderilmişitir. 1936’de ilk iş kanunu çıkarılmış, bu kanun hükümeti 1 yıl içinde SSK’yı kurmakla görevlendirmişti. Ancak yaklaşan savaş tehdidi nedeniyle, bu reform ancak savaş sonunda gündeme alınabilmiştir. İşyerlerinde sağlık güvenlik koşullarını insanileştirmek için kurulan Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO)’ne 1932’de katılmıştır. Daha bircok sosyal reformlarla birlikte 1961’de Halkçı Cumhuriyet, Anayasası ile kendisini, Dünya sosyal demokratlarının, demokratik sosyalistlerinin hedefi olan Sosyal Devlet olarak tanımlamıştır.
Bu tarihsel sürecin devamı olarak, bugün Türkiye kendisinden gerek fert başına milli gelir olarak, gerekse bilimsel, kültürel, teknolojik, endüstriyel, ekonomik gelişmişlik düzeyi olarak çok ilerde olan ülkelere eş düzeyde ve daha fazla sosyal yardımlaşmaya kaynak harcaması yapmaktadır. Kamusal harcamaların dışında vakıf, dernek, cemaat, siyasi parti gibi gibi özel girişimlerin hayırsever bireylerin harcamaları da önemli bir yekün tutmaktadır.Başlıklar halinde özetlersek;
- Emeklilik sistemi: SGK (Emekli sandığı, SSK, Bağkur) emeklileri. Bunların toplamı bugün 13 milyon. Bunların eşleri, çocukları, dul ve yetimlerini hesaba katınca 20 milyonluk bir nüfus ( genel nüfusun %25 ) bu bütçeden yararlanıyor.
- Genel sağlık sigortası ile tüm vatandaşların devletin sağlık güvencesine kavuşması.
- 65 yaş üstü, sosyal güvencesi olmayan, çalışmayan yurttaşlara verilen yaşlılık aylığı,
- Çalışma çağında olan işsizlere verilen işsizlik yardımı,
- Engelli ve kronik hastalara verilen sağlık ve nakdi destek yardımları,
- Öğrencilere verilen burs ve krediler.
- Şehitlerin ailelerine, dul ve yetimlerine bağlanan maaşlar.
- Doğum yardımı, çocuk başına verilen bakım yardımı,
- Belediyelerin ve tarihi Kızılay’ın yaptıkları sosyal yardımlar, ayni ( erzak ) ve nakdi,
- Dinimizin İNFAK (ihtiyaç fazlası malın paylaşılması) hükmü gereği yaygın olarak uygulanan fitre, zekat, sadaka, askıda ekmek, askıda fatura , zimem defteri gelenekleri, tarihsel, kültürel mirasımız olan yaygın olarak uygulanan sosyal yardım ağlarıdır. İslam dünyasında bu yardım kalemlerinin merkezi bir organizsayonla ETG’yi destekleyici bir kalem olarak değerlendirilmesi tartışılmalıdır.
- İyi niyetle dini, insani, vicdani hayırseverlik ve yurtseverlik duyguları ile kurulan vakıf dernek gibi kuruluşların eğitim, sağlık hizmetlerine destekleri, muhtaç vatandaşlara yardımları için harcanan kaynaklar ...
- Bir de gayrıinsani amaçlarla kurulan vatandaşın yoksulluğunu istismar eden, maddi çıkar sağlayan, bunu geçim kaynağı yapan, siyaset ve din sömürüsü amaçlı bir sektör var. Yedikleri vatandaşa dağıttıklarından fazla olan bu sektör milli ekonomiden ciddi kaynak yutan Türkiye’nin sırtında bir kambur haline geldi. Bu sektör yaygın vergi kaçırma yollarıından biridir, aynı zamanda siyaset kadroları için arpalık olarak siyaset finansmanında kullanılmaktadır.
- Bunlara ek olarak Acil Durum ve Afet hallerinde her kesimden yurttaşlara devletin desteği de bir sosyal yardım türüdür. Deprem, sel, heyelan vbg ve bugün canlı olarak yaşamakta olduğumuz covid-19 küresel salgını bunun örnekleridir.
Mevcut siyasi partilerden hiçbirisi, yukarda anlattığımız sosyal yardımlardan herhangi bir kısıntı düşünmüyor, tam tersine bütün seçim beyannamelerinde daha fazlasını vermeyi, daha geniş kapsamlı yeni yardım türleri vadediyorlar. CHP’nin AİLE SİGOTASI önerisi de CHP içinde BİR ŞEY YAPMALI sloganı ile faaliyet gösteren arkadaşların savundukları Evrensel Temel Gelir (ETG) veya Vatandaşlık Temel Geliri ( VTG ) önerileri sosyal yardım ugulamalarının farklı yöntemlerle genişletilmesine yönelik Halkçı, Sosyal Demokrat reform önerileridir.
VTG uygulaması bunlardan farklı ne yapacaktır, getirisi – götürüsü ne olacaktır, kamusal kaynak temini açısından, artıları ve eksileri ne olacaktır ?
- İlk olarak, yukarda saydığımız değişik kamu ve özel kuruluşlarlar tarafından çok başlı ve çok çeşitli, birbirinden bağımsız yapılan yardım kampanyaları başlıbaşına devasa bir bürokrasi oluşturmuşlar, kendileri başlıbaşına bir maliyet unsuru haline gelmişlerdir. Her türlü istimara açıktır. Kişiler çıkar sağlama, din ve siyaset istismarı, muvazalı siyaset finasmanı, vergi kaçırma yolu olarak kullanılmaktadır, hatta yardım alanların bile istismarına açık bir sistemdir mevcut sistem. Kaynakların önemlibir bölümü, gerçek ihtiyaç sahiplerine ulaşmadan ortalarda dağılmaktadır.
- VTG uygulayan devlet hayırsever vatandaşına “ Sevgili yurttaşım; ben, sen dahil her yurttaşıma zaruri temel ihtiyaçlarını karşılayacak bir maaş veriyorum. Benim verdiğim maaştan daha fazlasını istiyen yurttaş ÇAALIIŞAACAK !!!. sen vergini ver gerisini bana bırak ... “ diyecektir.
- İkinci olarak mevcut sistemdeki işsizlik yardımı uygulaması işgücünü çalışmamaya veya kayıt dışı çalışmaya teşvik ediyor. Kayıtlı işe giren çalışanın işsizken aldığı yardım kesiliyor. Bunun için özellikle Anadolu’da sanayiciler, işsizlik şikayetlerinin ayyuka çıktığı dönemlerde bile çalıştıracak işçi bulamamaktan şikayetçi. Bu konu o kadar yaygın ki, bizzat kendi iş yaşamımda birçok kez yaşadım, hala da soruşturuyorum, Anadoluı’daki iş sahipleri şikayatçi. Bu konuyu Dünya Gazetesi 23.07.2017 tarihli sayısında dosya konusu yaptı. Kayserili bir sanayici “Bu yardımlar ya herkese verilsin, ya da başka bir çözüm bulunsun ... “ diyor. (bu yazının devamındaki rapora bakınız.)
- ETG uygulayan devletin yurttaşı yaşam düzeyini daha iyileştirmek istiyorsa, kayıtlı işe girerek çalışacak, üretime katılacak, aynı zamanda SGK primi ödenecek, maliyeye vergisi (muhtasar) ödenecek, sosyal güvenlik sistemine ve kamu maliyesine pozitif katkı verecek, bundan da bir kaybı olmayacak.
- Aç ve çaresiz kalmış insanlardan oluşan topluluklar her zaman sosyal, siyasal, ekonomik istikrarsızlık kaynağıdır. Bireysel ve/ veya örgütsel suç işleme eğilimleri yüksektir. İç savaşa kadar giden sosyal patlamalar hep yoksulluk, sefalet ve çaresizlik içindeki toplumlarda meydana gelmektedir. Yaygın şiddet ve suç eğilimlerinin, sosyal çatışmaların ekonomik maddi – manevi insani kayıpları, bunları önlemek için kamu düzenini ve güvenliğini sağlamak için kamu ve özel kurumların harcamaları hesaba katıldığı zaman VTG uygulamasının ulusal ekonomilere katkısının negatif değil, pozitif olma olasılığı daha gerçekçi görünüyor. Yukarda da ifade ettiğimiz gibi temel yaşamsal ihtiyaçları garanti altında olan, ruh ve beden sağlığı iyi, eğitimli bir yurttaşlardan oluşan toplumlarda ekonomik zenginleşme yolunda daha başarılı olurlar, hem de istikrarsızlıkları bartaraf etmek için güvenlik, islah ve tedavi harcamaları daha düşük olur.
VTG girişimi dünya ölçeğinde ve Türkiye’de artıları ve eksileri ile tartışılıyor. Kaynak sorunu en çok tartışılan konu. Zenginliği çok yoksulluğu az olan gelişmiş kapitalist ülkelerde bunun uygulanabilirliği daha olası. Ama yoksulluğu çok zenginliği az olan geri kalmış ülkelerde uygulama olanakları çok kısıtlı. Zenginliği paylaşmak kolay da yoksulluğu paylaşmak doğal olarak zor. Bu ülkelerin tek sorunu üleşmek değil, onun kadar önemli üretim politikalarına ihtiyaçları var. Türkiye’nin konumu bu iki ülkeler grubunun ortası. Ama sosyal politikalara, yardımlara ayırdığı kaynak bakımından zengin ülkeler seviyesinde. Bu tartışmalardan bir demeti bu yazımızın devamındaki SDD İstanbu ETG Forum çalışmasının raporunda bulacaksınız.
VTG karşıtlarının ikinci önemli itiraz gerekçesi ETG politikalarını, başta yeni ileri teknoloji şirket patronları olmak üzere birçok kapitalist sistem sahiplerinin de destekliyor olması. Buradan kestirme, zihin rahatlatıcı bir yorumla “Emperyalist–Kapitalist sistemin yeni oyunu” nakaratı ile beyinleri tartışmaya ve sorgulamaya kapatmaya çalışıyorlar. Yirminci yüzyıl tarihi Vahşi Kapitalizm ile Vahşi Sosyalizmin hem hemcinsleri ile hem de karşıt cinsleri ile kanlı hasaplaşmaları ile geçti. Savaşlar, kitlesel katliamlar, soykırımlar, idamlar, çalışma kampları, açlıkla kitle kırımları, kitlesel sürgünler vbg... Dolayısıyla Vahşi Kapitaliz’min de Vahşi Sosyaliz’min insanlığa güvenlik, refah, özgürlük ve adalet getiremeyeceği acı deneylerle öğrenildi. Bu iki vahşet akımının alternatifi, Ehli Kapitalizm ile Ehli Sosyalizmin barışçı, demokratik işbirliğine dayanan milli tarihimizin Halkçı Cumhuriyeti ve Batı tarihinin Sosyal Refah Devleti modelidir. Bu model insanlığa güvenlik , refah, özgürlük, göreceli bir adalet kazandırmıştır, bu değerler için de insanlığa ve uluslarına KAN BEDELİ ödetmemiştir, kansız mücadele yöntemler ile başarılmıştır.
Enrensel Sosyal Demokrasi’nin sosyal devlet modeli de milli tarihimizin Halkçı Devlet modeli de sınıflararası ve milletlerarası barış prensipleri üzerine kuruludur. Bu model kapitalist unsurlarla (kapitalizm temsilcisi kümelerle) sosyalist unsurların (sosyalizmin temsilcisi kümelerin) barış içinde birarada yaşaması, aralarındaki çelişkileri demokratik diyalogla çözümlemeleri ve topluma güvenlik, refah, özgürlük ve adalet sağlama konusunda güçbirliğine dayanır. Birbirleri ile savaşma, tasfiye etme politikaları yoktur, bunca acı deneyden sonra insanlığın bu tür politikaları kabul etmesi mümkün değildir. Dolayısıyla Demokratik Sosyalizmin veya Sosyal Demokrasi’nin sosyal , ekonomik, siyasi programları ve uygulamaları kapitalist sistemin temsilcisi sınıf tabakalardan en az belli kesimleri ile birlikte, onların talep ve önerilerini de kapsayan programlar ve uygulamalardır. Hal böyle iken; herhangibir kapitalist kişi, grup veya sektörün bir sosyal politika önerisini saçma, zırva, “emperyalist –kapitalist sistemin yeni oyunu “ etiketlemeleri ile çöpe atmak, sosyal demokrat bir tavır değildir. Avrupa genelinde yapılan bir ankette deneklerin %64’ü ETG uygulaması lehine görüş bildirmiştir. İsviçre’de halk oylaması yapılmış reddedilmiştir ama %40 mertebesinde destek oyu vardır. Dünyada ve Türkiye’de sendika ve meslek örgütlerinden, akademi dünyasından, iş dünyasından, aydın çevrelerden çok miktarda destekçisi olan bir harekettir ETG veya VTP. Tu kaka edilip çöpe atılacak bir öneri değildir. Şüphesiz mucize yaratacak bir öneri de değildir.
Konuşılması, tartışılması, farklı sosyo – ekonomik gelişme seviyesindeki ülkelerde uygulamaları üzerinde mukayeseli analizle yapılıp modeller üretilmesi gerekiyor. Sosyal Dmokrat Hareketin bu sürece karşıt veya lakayt davranması kendi tarihini de inkar anlamına gelir. Namık Kemal’in dediği gibi “Barika-i hakikat mukaleme-i efkardan doğar.”
AHMET AKKÜÇÜK / 18.05.2020
EK DOSYA : Sosyal Demokrasi Derneği İstanbul Şubesi EVRENSEL TEMEL GELİR İRDELEME FORUMU değerlendirme raporu.
Ocak 2018.
1. BÖLÜM ( açış sunumu)
Değerli katılımcılar,
Sosyal Demokrasi Derneği İstanbul Şubesi
Evrensel Temel Gelir İrdeleme Forumuna hoşgeldiniz. Katılımlarınız için teşekkür ederiz.
Ben önce, dünyada ve ülkemizde konuyla igili çalışma ve gelişmeleri özetleyeceğim. Sonra da sizlerin görüş ve değerlendirmelerini dinleyeceğiz.
Değerli katılımcılar,
TEKNOLOJİK İLERLEMELERİN SONUCU OLARAK İNSAN GÜCÜ İLE YAPILAN İŞLER MAKİNE GÜCÜ İLE YAPILMAYA BAŞLANDI. BUNA TEKNOLOJİ VE EKONOMİ DİLİNDE OTOMASYON DENİYOR.
Otomasyon sistemleri, elektroniğin sanayiye uygulaması ile basitten karmaşığa doğru son 50 yılda çok hızlı bir evrim geçirdi.
- Basit tek bileşenli kontrol sistemleri
- Çok bileşenli kontrol sistemleri
- Kompleks makine ve sistemlerin Bilgisayarlarla kontrolu
- Telli iletişim ile yapılan sistemler
- Telsiz iletişim ile yapılan sistemler,
- İnternetin uygulamaya katılması ve uydu tekneoljileri ile
Küresel ağlarla mal ve hizmet üretiminin denetlenmesi ve yönetilmesi.
- Bugünlerde tartışılan Endüstri 4.0 süreci birbiri ile haberleşerek,
Yazılımlarında verilen programı uygulayan makine sistemleri (nesnelerin interneti)
- Robotlar, yapay zekalı ( zeki ) robotlar ve bunların mal ve hizmet üretimine katılması ile
- İNSANSIZ FABRİKALAR’a doğru br evrim yaşıyoruz.
Bu süreç başta kol emeği ile çalışanların ( mavi yakalılar ) işlerini alacağı iddia ediliyordu, ancak öyle hızlı beklenmedik şekilde gelişti ki beyaz yakalıların işleri özellikle spesifik uzmanlık isteyen işlerin de zeki makineler tarafından yapılmaya başlandığı görüldü.
1980 ‘lerden itibaren, bu gelişmeler insanlığın geleceğinde bir KİTLESEL İŞSİZLİK tehdidi olduğu endişelerini gündeme getirdi. İlk tepkiler şöyle:
İYİMSERLER sistemin sahipleri: Kapitalizmin her gelişme evresinde bazı işlerin yok olduğunu ama onların yerine yeni iş alanları açıldığını sorun olmayacağını iddia ettiler.
KÖTÜMSERLER, sistemin muhalifleri ise kazın ayağının öyle olmadığını yeni dönemin eskilerden farklı olacağını ve artık kapitalizmin topluma ve insanlığı İŞ BİLE VEREMEZ HALE geldiğini savundular.
Sistemin sahiplerinden bazı önde gelen zatlar muhaliflerin tesbitlerini katılıyorlar ve sisteme çözüm önerileri getiriyorlardı.
Bunlardan en önemli şahsiyet ABD‘li ünlü strateji uzmanı, geçtiğimiz günlerde ölen Zbigniev Brezinski 20 / 80 toplumu olarak adlandırdığı bir gelecek öngörüsünde bulundu. Özet olarak şöyle;
Kapitalizmin istikrarlı olarak yaşaması ve gelişebimesi için sistemin üretim ve tüketim süreçlerine nüfusun %20 sinin katılımı yeterli. Optimum denge böyle sağlanabiliyor. Tam istihdam mümkün değil. %20 yi sistemin içine almak, dışardaki %80 in yaratacağı sorunları ve tepkilerini nötralize etmek için bol ve ucuz gıda ve eğlence sağlanmasını öneriyor.
Sistemin sahipleri açısından sorun 2 bakımdan önemli :
Birincisi kitlesel işsizliğin yarattığı, sosyal sorunların ve tepkilerin kontrol edilemez boyutlara çıkması… Devrimci yol kazalarından korunmak.
İkincisi de çalışanın sisteme katılımı 2 şekilde oluyor. Sistemin üretim ayağını oluşturuyor, aynı zamanda pazarda tüketici olarak talep yaratıyor. Arz – talep dengesinin istikrarına hizmet ediyor.
Sonuçta son 40 – 50 yıllık süreç sonunda kitlesel işsizliğin kaçınılmazlığı görüldü, Dünya’da görüldü, ülkemizde görülüyor. Herkesin ayağı suya erdi.
Sürece çözüm için başta Avrupa’da olmak üzere Sosyal Devlet politikaları gereği olarak işsizlik sigortası uygulaması, ve diğer sosyal yardım uygulamaları devreye girdi, ülkemizde de uygulanmaktadır.
Ülkemiz açısından gelişmeleri basından aldığım gazete kupürlerindeki haber ve yazılarda panoda görüyorsunuz.
- Erdal Musoğlu / Otomasyon, İşlerimizi Nasıl Etkileyecek, CBT
- Alaattin Aktaş / 24 Yaş altı üniversite mezunu yarım milyon genç işsiz. Dünya Gazetesi ,21.11.2017.
- Alalattin Aktaş / İyi Gidiyor dediğimiz işsizlik geçmiş yıl ortalamalarının hala üstünde. / Dünya
- Cumhuriyet, bir haber : İnsansız fabrikalar geliyor.
- Cüneyt Ülsever / RTE neden hep kazanıyor? , 21.08.2014 , YURT
Sosyal yardımlar : 2002’de 1,376 milyar TL, 2013’de 20 milyar TL.
Son 2018 bütçesinde 51 milyar TL.
- Osman Arolat / Dünya 23.07.2014 / Kayserili işadamının çok yerde duyduğum şikayeti: “ …Sosyal yardımlar nedeniyle Anadolu’da çalışacak insan bulamıyoruz… Ya herkese verilsin veya başka bir çözüm bulunsun.. “
- İlter Turan / Koalisyonların yükselişi: Demokrasi Krizde mi ? Avrupa’da Sosyal Yardımların genelleşmesinin Avrupa siyaset mimarisine etkisini inceleyen bir çalışma.
- Konuyla ilgili en kapsamlı çalışmayı İKV ( İktisadi Kalkınma Vakfı ) yapmış. www.ikv.org.tr, AB ve Dünyadaki Temel Gelir Tartışmaları başlıklı, Deniz Servantie’nin çalışması. Eylül 2017.
Mevcut durumun tablosu bu. EVRENSEL TEMEL GELİR önerisi, sosyal yardımların her vatandaş verilmesi. BİR ŞEY YAPMALI sloganı ile toplantılar, sunumlar yapan bir grup arkadaş tarafından Türkiye’de tanıtılıyor. Ali Mutlu Köylüoğlu ve Cemal Özdemir. Herhangi bir koşula bağlı olmaksızın, bireyin temel-yaşamsal ihtiyaçlarını karşılayabileceği bir yurttaşlık maaşı öneriliyor.
Henüz Dünyada uygulayan bir ülke yok. Bazı ülkelerde pilot ve/veya kısmi denemeler var. Panoda Erdal Musoğlu’nun Herkese Bilim ve Teknoloji dergisinde yazdığı bir yazıyı görüyorsunuz. Kanadada bir kasabada yapılan pilot uygulamayı anlatıyor.
Benzer pilot uygulamalar için Evrensel Temel Gelir ve/veya Bir Şey Yapmalı sözcükleri ile internetten ulaşabilirsiniz.
Öneriyi savunanlar da var, karşı çıkanlar da var:
Savunanların argümanları :
- Genel insani değerler, eşitlik , adalet, bireyin ekonomik bağımsızlığı bağlamında siyasal özgürlüğü, sosyal, ekonomik siyasi istikrar.
- Sistemin arz – talep dengesinin istikrarı.
- Zaruri ihtayaçlarını temin zorunluluğundan kurtulan bireyin kişisel gelişim ve yaratıcılığının artacağı.
Vbg…
Karşı çıkanların argümanları:
- Herkese koşulsuz gelir sağlanırsa para ziyan olur.
- Toplumda çalışma isteği zayıflar, milli gelir düşer.
- Toplumda tembel, hedefsiz ve moralsiz insanlar çoğalır.
- Çalışmanın kişilik gelişmesinde bir ihtiyaç olduğu unutulmamalı.
Dünyanın tamamı değerlendirmeye alınmıyor:
Ülkeler arasındaki gelir dengesizliği ve eşitsizliği değerlendirmeye alınmıyor. Başarılı pilot örnekler gelişmiş, fert başına milli geliri 50 bin dolar mertebesindeki merkez ülkelerden. Dünyanın %80 ini oluşturan çevre ülkelerde, hele fert başına gelirleri Avrupalının 20 de biri bile olmayan az gelişmiş ülkelerde nasıl uygulanacak, sonuçları ne olur ? Toplumsal rıza nasıl sağlanacak? Öneri bu yönden de irdelenmeye muhtaç. Örneğin AB çapında 2016’da yapılan bir araştırmaya göre halkın %64’ü ETG lehine görüş bildirmiş. Gene 2016’da İsviçre’de halk oylaması yapılmış, ETG uygulaması reddedilmiş. Birezilya Anayasaya temel insan hakkı olarak dahil etmiş, uygulama henüz yoksulların %25’ini kapasayacak kadar. İran en yoksul %29 için bir uygulama başlatmış
devam ediyor.
Ülkemizde ve dünyamızdaki konuyla ilgili çalışmaların ve durumun fotoğrafını vermeye çalıştım. Bu çerçevede siz katılımcıların görüş ve değerlendirmeleriniz için sözü sizlere bırakıyorum.
20.01.2018
AHMET AKKÜÇÜK
SDD İSTANBUL ŞUBESİ YK Bşk. Yrd.
2. Bölüm :
KATILIMCI GÖRÜŞ, DEĞERLENDİRME VE YAKLAŞIMLARI:
Görüşmelerde farklı tespit, görüş, yaklaşım ve zihinlere takılan sorular ifade edildi. Bunları olumludan başlayarak şöyle özetleyebiliriz.
1- OLUMLU YAKLAŞIM: ETG hakkını temel bir insan hakkı, ekonomik- demokratik bir talep olarak savunmak gerekir. BM İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin destekleyici maddesi dayanak yapılarak savunulmalıdır.
2- OLUMSUZ VE KARŞIT YAKLAŞIMLAR: Bu yaklaşımlar birkaç noktada yoğunlaşıyor.
2.1- ETG tanıtım kampanyaları Dünya ölçeğinde yürütülüyor. Bunun
bir maliyeti var, finasmanı nasıl sağlanıyor sorusunun yanıtı merak
ediliyor. Kampanyayı yürüten arkadaşlardan bunun yanıtı
bekleniyor.
2.2- Kapitalist merkez ülkelerle yükselen yeni ekonomilerin mukayeseli rekabet üstünlükleri yarışı olarak görenler var. Bu görüş özetle şöyle:
Son yarım yüzyılda ekonominin küreselleşmesini fırsata çeviren başta Çin HC olmak üzere yükselen ekonomiler emek yoğun sanayilerdeki avantajları ile üretim üssü haline geldiler. Avrupa ve ABD üretimden koptu. Stratejik üstünlüklerini kaybetme ile yüzyüze geldiler. Bunu gazete – TV haber yorumlarında sık sık izliyoruz. “Anlantik Yüzyılı sona eriyor, Pasifik Yüzyılı başlıyor...” saptaması ile özetlenen haber, yorum ve değerlendirmeleri duyuyor okuyoruz. Batı kaybetmekte olduğu üstünlüğünü yeniden tesis etmek için geçmişten gelen sermaye, bilgi, teknoloji, üretim deneyim birikimi zenginliğini kullanıp İNSANSIZ FABRİKALAR dönemine geçerek yeniden üretim merkezi olma hazırlığı içinde. ABD, Almanya ve Japonya bu konuda hayli yol almış durumdalar.
Bu ülkeler insansız fabrikalarda ürettikleri ürünlere talep yaratmak , hem de kendi ülkelerindeki işsiz ve yoksulların tepkilerini kontrol edilebilir düzeye tutmak için EVRENSEL TEMEL GELİR projesini gündeme getirdiler. Sorunu böyle okuyup buna göre tavır almak ve politika geliştirmek gerekir.
2.3- Üçüncü olumsuz bakış sorunu sistemin sahiplerine iade.
Sistemin sahipleri kendi yarattıkları işizliğin yaratacağı toplumsal gerilimlere çare arıyorlar. Sorun onların sorunu, bizi ilgilendirmez, tartışmaya bile değmez. “Onların derdi bizi mi gerdi” yaklaşımı.
3- KUŞKUCU YAKLAŞIMLAR :
Açış konuşmasında da ifade edildiği gibi; ülkeler arasındaki gelir dengesizliği ve eşitsizliği, ETG tanıtımcılarının bilgilendirme ve değerlendirmelerinde dikkate alınmıyor.Başarılı pilot örnekler gelişmiş, fert başına milli geliri 50 bin dolar mertebesindeki merkez ülkelerden. Dünyanın %80 ini oluşturan çevre ülkelerde, hele fert başına gelirleri Avrupalının 20 de biri bile olmayan geri kalmış ülkelerde nasıl uygulanacak, sonuçları ne olur ? Toplumsal rıza nasıl sağlanacak? Öneri bu yönden de irdelenmeye muhtaç.
Uygulamanın, içinde yaşadığımız kapitalist sistem içinde yapılacağı öngörülüyor. Serbest Pazar, uluslar arası açık ekonomi. Sermayenin, insanların, bilgilerin, fikirlerin, yeteneklerin serbest dolaşımı koşullarında uygulama öngörülüyor. Uygulamanın ulus devletler tarafından yapılacağı öngörülüyor, uluslarüstü bir kuruluş öngörülmüyor. Yani ulus devlet yurttaşı vergi mükelleflerinin vergileri ile finanse edilecek bir sistem öngörülüyor. Muhtemel uygulama sonuç öngörüleri şöyle:
3.1- Bütün Dünyada gelişmiş ve geri kalmış ülkeleri kapsayan bir ETG uygulaması mümkün ve olası görünmüyor. Uygulansa bile geri kalmış ülkeler açısından sonuç, geri kalmışlıklarının kalıcılaşması ile sonuçlanacağı kuvvetli ihtimaldir. Sistem geri kalmış ülke toplumlarını, bir lokma bir hırka diye tabir edilen, boğaz tokluğuna günü birlik yaşamaya mahkum etme tehlikesi taşıyor...
3.2- Geri kalmış ülkelerin öncelikli sorunu ÜLEŞİM ( paylaşım ) değil ÜRETİM sorunudur, kalkınma sorunudur. Bu ülkelerde üleşim öncelikli değil, üretim öncelikli kalkınma politikalarına ihtiyaç var. Serbest Pazar koşullarında gelişmiş ülkelerin robotik üretimleri ile bu ülkelerin girişimcileri nasıl rekabet edecek, ülkelerini nasıl zenginleştirecek tasarruf ve yatırımlara nasıl kaynak ayıracaklar ??
3.3- Geri kalmış ülkeler aynı zamanda ulusal geliri düşük, yoksullğu ve yoksulku çok, zenginliği ve zengini az ülkeler. Vergi mükelleflerine gelişmiş ülkelerdeki mükelleflerden daha ağır yük düşecek. Sermaye ve yetenekli insan kaynaklarının kaçışı ile daha yoksullaşma nasıl önlenecek?
VBG sorular, sorunlar, saptamalar ifade edildi.
4- EVRENSEL TEMEL GELİR projesini Dünya’da destekleyen ünlüler
Konusunda bilgiler paylaşıldı, başlıca önemli isimler aşağıda;
ELON MUSK : Tesla Motor kurucusu
BILL GATES : Microsoft patronu
MARK ZUCKENBERG : Facebook kurucusu
MILTON FRIEDMAN ve Şikago Ekonomi Okulu
SONUÇ : Konunun önyargısız bir şekilde takip edilerek sorgulanmasına ve tartışılmasına devam konusunda ortak mutabakat ile toplantı sona erdi.
AHMET AKKÜÇÜK / 24.01.2018