İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, İstiklâl Caddesi saldırısının Kobani talimatıyla yapıldığını açıklayarak hem PKK-YPG-PYD hem de ABD’ye işaret etti.
Kobani yani asıl adıyla Ayn el Arap Erdoğan ve Putin’in 2019’daki Soçi mutabakatından bu yana Rusya’nın kontrolünde olsa bile ABD de buradan elini eteğini çekmiş değil; çünkü, Erdoğan’ın ifadesiyle, terör örgütlerine bulduğu SDG (Suriye Demokratik Güçleri) “kılıfıyla” kurduğu sözde özerk yönetimi burada da eğitip silahlandırmaya devam ediyor.
Cumhuriyet Bayramı’nda Peşmerge Geçidi
Peki bu noktaya nasıl gelindi; kısaca hatırlayalım.
2014’te bir gün Erdoğan, “Kobani düştü, düşecek” dedi. Kastettiği, burasının ABD üretimi bir diğer terör örgütü IŞİD’in eline geçmek üzere olduğuydu.
Bunun üzerine ağır silahlı Barzani peşmergeleri, üstelik 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nda, üstelik polis ve jandarma ekiplerimizin aldığı güvenlik önlemleri altında topraklarımızdan geçit resmi düzenleyerek Kobani’yi kurtarmaya gitti.
Şanlıurfa’da “Biji serok Obama” sloganlarıyla karşılanan o peşmergelerin lahmacun paralarını bile biz ödedik.
Anlı şanlı medyamız da bu tabloyu, “film senaryolarına” benzetti!..
1 yıl sonra Erdoğan, “Kobani düştü düşecek” demesi ile peşmergelerin geçişi konusunda özetle şunları anlattı:
“Türkiye, Suriye’nin her bölgesi, her şehri gibi Ayn el-Arap veya Kobani’nin de rejimin ve DAEŞ terör örgütünün zulmünden kurtulması için her türlü çabayı gösterdi. Bölge DAEŞ saldırısına uğradığında hem oradan gelen 200 bin kişiye sınırlarımızı biz açtık… Konuştuklarımı sapıtanlar var veya saptıranlar var. Nedir bu? Kobani’den kaçanları bir hafta içerisinde ülkemizde misafir eden biz değil miyiz? Biz sınırlarımızı kapayabilirdik, ama biz kapamadık. Biz ne dedik? ‘Bize sığınanlara kapımızı kapayamayız ve bu konuda sıfır tolerans’ dedik, kapıları açtık. Bu insanlara kapılarımızı açtığımız gibi kamplar yaptık süratle. Kampların yetmediği yerlerde bunlar çeşitli evlerde misafir edildi, değişik illere aynı şekilde dağıtıldı. Ve şu anda bakın terör orada canlar da aldı. Ama biz bir şey daha yaptık, Özgür Suriye Ordusu’nun topraklarımız üzerinden Kobani’ye girmesini sağladık. O yetmedi, Kuzey Irak’tan Peşmergeleri yine topraklarımız üzerinden aldık Kobani’ye topraklarımız üzerinden girmelerini sağladık. Bunu yapan da biziz. Herhalde bunu terör örgütü PKK yapmadı. Bunu biz yaptık, önlerini biz açtık. Niye? Kobani’de en azından kendi hemşehrilerine veya oradaki yakınlarına sahip çıkmalarına zemin hazırlamak ve DAİŞ’le sürdürülen o mücadelede taleplerini yerine getirmek için… Bu arada enteresan bir şey oldu, Sayın Obama beni aradı; ‘İki güne kalmaz Kobani düşer, burada sizden yardım istiyoruz.’ dedi. Ben de kendisine şunu söyledim: ‘Sayın Obama, bakın 200 bine yakın, 190 bin civarında Kobanili zaten bizim ülkemize girmiş durumda. Şu anda orada Kobanili kalmadı, sadece savaşçılar var, onlar birbiriyle savaşıyor. Ama şunu unutmayın: Sizin oraya indireceğiniz silahlar sadece PYD’nin eline geçmeyecek, çünkü o da terör örgütüdür, aynı zamanda DAEŞ’in eline geçecek.’ Nitekim öyle oldu ki o silahların yarıya yakınını DAEŞ aldı, diğerini de diğerleri aldı… Biz bölgeyi tanıyoruz, biz bölgeyi biliyoruz. Ama dostlar maalesef bizim bu yaklaşımlarımıza dikkat etmediler… Hep ‘Kobani düştü-düşecek’ diye cımbızlanan ifademin gerisinde aslında bu bilgi var.”
İşte Kobani adeta terör örgütünün merkezlerinden birisi haline böyle geldi/getirildi!..
Barzani Faktörü
O peşmerge operasyonuna dikkat çekmemizin sebeplerine gelince;
Birincisi; Barzani-PKK ilişkisi. Uzun uzun anlatmaya gerek yok; ömrü terörle mücadele ile geçmiş emekli Albay Erdal Sarızeybek’in bugün Sözcü’den Ruhat Mengi’ye yaptığı açıklamaları aktarmakla yetinelim.
Sarızeybek, PKK’nın küresel Kürdistan siyasetinin ve BOP’un silahlı ayağı olduğunu vurguladıktan sonra şunları söylüyor:
“Bu Ortadoğu Projesi’nin bir de siyasi ayağı var Irak’ta. O da Barzani… PKK terör örgütünü Barzani’den ayrı düşünemezsiniz, dolayısıyla siz Türk Ordusuna siyasi hedef verirseniz ve ‘Irak’ın kuzeyine gir, terörü bitir’ derseniz, Türk Ordusu biliyor ki, harekattan kaçan teröristler Barzani bölgesine sığınacak, geçmişte de oldu kaçan teröristlerin tamamı oraya sığındı, yaralıları Barzani hatanelerinde tedavi gördü, ama Türk Ordusu Barzani bölgesine giremediği içn harekat bittikten sonra aynı teröristler geri geldi. Dolayısıyla şu anda Hulusi Akar Pençe-Kilit Harekâtını yaparak, Hakurk, Basyan, Avaşin, Zap’taki teröristlere darbe vurabilir, bitiremez… Eğer gerçekten terörle mücadele niyetiniz varsa Türk ordusuna hedef verin, siyasi hedef, ordu bu hedefi aldığı zaman o hedefe ulaşmadan harekâtı bitirmesi mümkün değildir.”
İkincisi; Barzani-Kobani ilişkisi.
Bu ay başında Barzani’nin partisi KDP’nin 14’üncü kongresi yapıldı. Ankara’nın Diyarbakır’da birlikte “Megri megri” türküsünü söylediği Mesut Barzani, bu kongrede yaptığı konuşmada; “Kürdistan bölgesi başkanı olarak görev yaptığı süre boyunca gurur duyduğu” iki noktayı şöyle açıkladı:
- Peşmerge güçlerini Kobani’ye destek için göndermek
- Kürdistan bağımsızlık referandumunu gerçekleştirmek
Barzani’nin bu sözlerinin kongre sonuç bildirgesine aynen yansıtıldığını belirtip soralım; geriye dönüp baktığında, acaba Ankara da peşmergeyi Kobani’ye göndermekten gurur duyuyor mu?
Patlamadan Önce İngilizler ve ABD’liler Neredeydi?
Barzani-Kobani denkleminden devam edelim.
SDG görünümlü terör örgütünün bölgede hakimiyeti ele geçirmesi sağlandıktan sonra ABD ve Fransa’nın, Suriye’nin kuzey doğusundaki sözde özerk yönetim ile bölgedeki Barzani taraftarlarının oluşturduğu “Suriye Kürt Ulusal Konseyi (ENSK)”ni birleştirmeye çalıştığı biliniyor.
“Çözülme sürecinde” akil adam olarak görev yapmış iktidar yazarlarından birisi, İstiklâl Caddesi saldırısının ardından, aynen Süleyman Soylu gibi, ABD’nin taziyesini reddederken şunları kaydetti:
“Toplumsal hafızamızla dalga geçmeye kalkan ABD’nin, daha kısa bir süre önce Dışişleri Bakan Yardımcısı Ethan Goldrich ve heyetini PKK/YPG elebaşı ‘Mazlum Abdi’ kod adlı Ferhat Şahin’in ayağına yolladığını unutmadık. Öldürülen PKK/YPG’li bir terörist için taziye mesajı yayınladıklarını da unutmadık. Yetmedi, ABD Merkez Kuvvetler (CENTCOM) komutanı Michel Erik Kurilla’yı da YPG elebaşı Şahin’e taziye sunmaya gönderdiğini de unutmadık.”
Evet, bunlar oldu; ama keşke şunları da görseydi:
ABD, geçmiş aylarda değil, saldırıdan sadece birkaç gün önce de o Dışişleri Bakan Yardımcısı Ethan Goldrick başkanlığındaki bir heyeti Kamışlı’ya gönderdi. Goldrick, yine teröristbaşı Mazlum Kobani ve sözde kadın savunma birlikleri (YPJ) genel komutanı Newroz Ahmed’le buluştu. Görüşmede, “Rojava’daki siyasi, ekonomik ve güvenlik konuları” ele alınmış… İki heyet, “Rojava’da ateşkes anlaşması, güvenlik ve huzurun önemi konularında mutabık kalmış”…
Aynı heyet, sonra da Erbil’e geçip ENKS temsilcileri ile toplantı yaptı. Görüşmeye ilişkin ABD Şam Büyükelçiliği’nin resmi Facebook hesabından yapılan açıklamada, “Goldrich ve ENKS’nin, devam eden IŞİD tehlikesi, göçmenlerin durumu, Kürtler arası uzlaşı ve Suriye’nin kuzeyindeki gelişmelerle ilgili olarak görüş alışverişinde bulunduğu” bildirildi.
Sözkonusu ziyaretlerin asıl ilginç noktalarını vurgulayalım.
Erbil’deki görüşmeye ENKS adına katılan Abdülhekim Beşar, İstanbul’da yaşıyormuş… Dahası ABD heyeti Rojava ve Erbil’e, Türkiye’de bir dizi görüşme yaptıkan sonra geçmiş.
Doğruysa, Türkiye’de acaba kiminle görüştüler?!
Bitmedi; ABD’den önce Suriye’nin başka ziyaretçileri de vardı. İstiklal Caddesi saldırısından dört gün önce bir İngiliz heyeti, Kobani ve Münbiç’teydi. Her iki kentin askeri ve sivil yetkilileriyle bir araya gelen İngiliz heyetinin, “bölgesel istikrar için verilen desteğin önemini vurguladığı” duyuruldu.
Evet, görüldüğü üzere BOP projesi ete-kemiğe büründürülüp askerlerimiz, polislerimiz, çocuklarımız öldürülmeye devam ediyor; ama Erdoğan ne Biden’dan ne Barzani’den ne de diğerlerinden vazgeçebiliyor!..
Soylu İstifa Eder mi?
İstiklâl Caddesi saldırısıyla bir kez daha anladık; ABD sevdası öyle büyük ki, İçişleri Bakanı Soylu’nun “kötü polis” rolü oynamasına daha izin verilmeyip ABD’ye “şükranlar” sunuldu, neredeyse Soylu’nun sözleri için bir özür dilenmediği kaldı.
Haliyle, şimdi Soylu’nun istifa edip etmeyeceği veya görevden alınıp alınmayacağı konuşuluyor.
Ancak dün dikkatlerden kaçan bir şey oldu.
Erdoğan’ın -ABD başta olmak üzere- taziyede bulunan ülkelere teşekkür edip Biden’la buluşmasından evvel, sabah saatlerinde partisinin Meclis Grubu Toplantısı’nda konuşan Cumhur İttifakı’nın ortağı MHP Lideri Devlet Bahçeli şunları söyledi:
“ABD’nin bölücü teröre bakışıyla zillet ittifakının bakışı arasında bir fark göreniniz var mıdır? ABD’nin sahte ve samimiyetsiz taziye mesajlarıyla zillet ittifakının bu neviden mesajı arasında en küçük bir çelişki göreniniz olmuş mudur? Suriye veya Irak’taki terörist kamplarda eğitilip terör eylemi amacıyla canlı ceset gibi Türkiye’ye sızan ya da sızdırılan canilere hedef listesi veren, stratejik ve kalabalık mahallere gönderen hiçbir ülke dost değildir, dürüst değildir, esasen müttefik de değildir. Terörizmle hesaplaşmak Emperyalizmin bizatihi varlığıyla hesaplaşmak demektir. Biz terörizmin kaynağını sınırlarımızın mücavir alanlarında değil, Washington başta olmak üzere yabancı ülkelerin başkentlerinde olduğunu, bunun da saklanacak gizlenecek bir yanının kalmadığını biliyor ve görüyoruz.”
Özetle, Bahçeli de Soylu gibi konuştu; o yüzden, eğer Erdoğan’ın ABD’ye şükranlarını sunmasının ardından bu söyleminde değişiklik yapmazsa, Soylu’nun akıbeti ile ilgili beklentilerin boşa çıkacağı ortada.
Son bir not:
Bugüne kadar terör saldırılarında hayatını kaybeden tüm siviller “şehit” ilân ediliyordu. İlk kez “şehit” ifadesi kullanılmadı.
Acaba neden?!