Not: Aşağıdaki yazı 22 Ekim 2022’de Sosyal Demokrasi Derneği İstanbul Şubesi’nin Şişli Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Merkezinde düzenlediği Ahmet Taner Kışlalı’yı anma etkinliği panelinde sunduğum tebliğin metnidir.
Sayın
başkan, sayın konuklar ve tüm değerli katılımcılar; hepinizi saygı ve
sevgilerimle selamlıyor, katılımlarınız için şahsım ve derneğimiz adına
teşekkür ediyorum.
Bartın’da kaybettiğimiz madencilerimize tanrıdan rahmet ve kederli
ailelerine ve milletimize baş sağlığı diliyorum.
Değerli
katılımcılar,
Kemalist
Devrimci Sosyal Demokrasi’ye nereden geldik sorusunu öncelikle bir özetleyelim.
CHP’nin tarihsel Ortanın Solu hareketi;
içeriksiz, basit, sığ bir slogandan ibaret değildir. 1960’lar Türkiye’sinin; en
seçkin cumhuriyetçi, laik, demokrat, halkçı (toplumcu ) bilim, düşünce, kültür
ve siyaset insanlarının yoğun ve yaygın fikri katkıları ve eylemleri ile
yürütülen bir zihniyet devrimidir. Arkasında
10 yıllık (1965-1976) yoğun bir kitlesel emek vardır. Bu hareketin en önemli
fikir öncülerinden iki şahsiyetin, her ikisi de emperyalizm uşağı, gerici,
faşist güçler tarafından katledilen Muammer Aksoy ve Ahmet Taner Kışlalı’yı
saygı, minnet ve şükranla anıyorum, .
10 yıllık bir teorik- pratik birikim, CHP içinde ve CHP
dışında yapılan zengin içerikli danışmalar, tartışmalar, çatışmalar sonucunda
CHP örgütü 1976’da yapılan 23. Kurultayda nihai kararını verdi. İdeolojik-
politik ekseninin temel dayanaklarını yeniden tanımladı. Altıok ilkelerinde
ifadesini bulan Milli Kurtuluşçuluk ve Cumhuriyet aydınlanması dayanaklarına
ilaveten Evrensel Sosyal Demokrasi’nin
ilkelerini de ideolojik – politik fikri ekseninin bir dayanağı olarak
programına ekledi. 20. Yüzyılın başında, savaş ve devrim yıllarında Kemalist
devrim hedeflerini 6 Ok’la ifade
etmişti. Yapılan, 20.Yüzyılın 2. Yarısında değişen Dünya ve Türkiye
koşullarının ihtiyaç ve taleplerine göre bir uyarlamadır bir sentezdir. Bu sentez,
DEMOKRATİK SOL olarak adlandırılan bir
Kemalist Devrimci Antiemperyalist Sosyal Demokrasi modelidir.
Bu model kısa zamanda başarı
getirmiş, halk tarafından benimsenmiştir, siyasal pratikte 1973 ve 1977
seçimlerinde CHP’yi bugün hayal bile
edilemeyen oy oranları ile birinci parti yapmıştır. O günkü seçim yasaları ile yarım bir iktidar
sağlamış olsa da bu sonuçlar AŞININ TUTTUĞUNUN göstergesidir.
Ancak bu zihniyet devriminin devamı
getirilememiş, siyasi kadrolara ve seçmen kitlesine yeteri kadar ulaştırılamamıştır.
Bunun birçok nedeni var. Ayrı bir çalışma konusu. 1970’lerin ikinci yarısında
ülkeyi saran terör ve iç çatışmaların yarattığı kaotik ortam, arkasından gelen
12 Eylül faşist darbesi ve siyasi yasaklar, devamında uluslararası çapta
emperyalist küreselleşme, Yeni Dünya düzeni, Neoliberal kültür mühendisliği
kampanyaları en etkili nedenler arasındadır.
Bugün, yaklaşık yarım asırdır, Atatürkçü, Sosyal demokrat,
her renkten solcu, ilerici, devrimci siyasi kadrolar arasında Kemalizm – Sosyal
Demokrasi sentezi üzerine sürekli sorular sorulmakta, ancak yetkili ağızlardan
aydınlatıcı cevaplar alınamamaktadır. Kemalizm ile sosyal demokrasi uyuşur
mu, Atatürkçülük neyimize yetmiyor veya
tersi sosyal demokrasi neyimize yetmiyor, Atatürkçülüğün modası geçmedi mi, ne
faydası olacak gibi sorular kafalara sürekli takılmaktadır. Ben bu konuşmamda bu
tür soruları ve bu sorulara verdiğim yanıtları sizlerle paylaşacağım.
Soru-1: Sık
sorulan bir soru, Atatürkçülük ile Sosyal demokrasi uyuşur mu ? EVET UYUŞUR
ÇÜNKÜ ;
Atatürkçülük
ve Sosyal demokrasi farklı coğrafyalarda farklı tarihlerde, farklı sosyoekonomik
koşullarda ortaya çıkmış, siyasi akımlardır. Sosyal demokrat düşünce;
aydınlanma devrimini, sanayi devrimini yapmış, Napolyon ordularının mıntıka
temizliği yaptığı Avrupa coğrafyasında, gelişmiş kapitalist ülkeler işçi sınıfı
hareketi içinde doğmuştur. Atatürkçülük ise, üretimin karasabanla, ulaşımın
kağnı ile yapıldığı, yarı sömürge yarı feodal bir imparatorluğun enkazı
üzerinde emperyalizme ve feodalizme karşı verilen Milli Kurtuluş savaşı ve
Cumhuriyet Devrimi süreci içinde doğmuş gelişmiştir. İki akım arasında çokça
ortak ideal ve hedefler vardır,
farklılıklar ve çelişmeler de vardır. Hepsinden önemlisi de farklı
sosyoekonomik gelişme aşamasındaki toplumları kucaklayan evrensel bir Sosyal
demokrasi anlayışı için birbirini tamamlayıcılık vardır. Kavranması gereken
halka da bu olmalıdır.
Sosyal
demokrasinin yazılı evrensel ilkeleri ile Kurtuluş savaşımızın ve
Cumhuriyetimizin kurucu felsefesi Atatürk ilke ve devrimleri arasında bir ideal,
bir hedef birliği vardır
Eşitlik,
özgürlük, adalet, dayanışma, hukukun üstünlüğü, çoğulculuk ve katılımcılık, uzlaşma,
barış ve hoşgörü, emeğin üstünlüğü ve önceliği, gelişmenin bütünlüğü, karma
ekonomi, planlama vbg sosyal demokrasinin hedeflediği amaç ve hedefler; Atatürk
ilke ve devrimlerinin de amaç ve hedefleridir. Kurtuluş savaşımız çoğulcu
katılımcı bir meclis tarafından yönetilmiştir, bu belki de dünyada tek
örnektir. Savaş halindeki gazi meclisin gündemine aldığı Halkçılık programı,
bir toplumculuk (sosyalizm) örneğidir. Sakarya Savaşının en sıcak günlerinde
Zonguldak Maden işçilerinin sağlık ve güvenlik koşullarını gündemine almış,
görüşmüştür gazi meclis. Devamında Cumhuriyet Devrimi sürecinin ekonomik,
sosyal reformları, hukuk, eğitim atılımlarının amacı, Avrupa’nın rönesans,
reform, aydınlanma hareketleri kazanımlarını ülkemize ve halkımıza
kazandırmaktır. 1930’lu yıllarda yurt dışına üniversite ve doktora seviyesinde
eğitim için yüzlerce öğrenci gönderilmiştir. Bunların hepsi Avrupa’ya
gönderilmiştir. Cumhuriyet Devrimimizin ülkemize kazandırmaya çalıştığı,
bilim, kültür, sanat, sosyal, ekonomik, politik değer ve kurumlar devrimimizin
Evrensel Sosyal Demokrasi ile ortak paylaşımlarıdır.
Dünya
üzerinde değişik siyasi partilerin uluslar arası çatı örgütleri var.
Muhafazakarlar, liberaller, sosyal demokratlar, Komünist Partilerin çatı örgütü
merhum Komintern vardı. Bunlar arasında ekonomik- sosyal politikalar ve siyasi
rejim tercihleri özgürlükçü, çoğulcu demokrasi açısından Atatürkçülük ile ideal
ve hedef ortaklığı en geniş olan uluslararası siyasi akım Sosyal Demokrasidir,
demokratik Sosyalizm’dir, bunun çatı örgütü de Sosyalist Enternasyonaldir.
Üzerinde en
çok uyuşmazlık tartışması olan kavram Altıok’un milliyetçilik okudur.
Milliyetçiliğin Sosyalist Enternasyonal üyeliği ile Sosyal demokrasi ile
uyuşmazlığı iddiasıdır. Bu tamamen gerçeklere aykırı bir dogmadır. Lenin’in
döneminin Avrupa’lı Sosyal demokrat partileri için kullandığı sıfat “sosyal şovenlik”tir.
Biraz fazla sivri dilli bir suçlama olsa da, Avrupa SD partilerinin milliyetçi
niteliklerini ifade eden, Lenin’in doğru saptamalarından biridir. İngiliz işçi
partisinin birinci önceliği emperyalist Britanya İmparatorluğun çıkarlarıdır.
Fransız Sosyalist Partisi’nin birinci önceliği emperyalist Fransa
Cumhuriyeti’nin çıkarlarıdır. Yunanistan’ın Pan –Helenik Sosyalist hareket
partisi, bizde olsa Turancı bir parti olurdu. Sosyalist Enternasyonal’in üye
listesindeki partilerin birçoğunun adında ulusal, ulusal kurtuluş, ulusal
bağımsızlık kavramları vardır. CHP gibi, SE üyesi partiler de milliyetçidir. Bu
ayrıca iyi bir şeydir. Emperyalizmle mücadeleyi görev olarak yazan bir
platformun milliyetçiliği dışlaması düşünülemez.
Diğer iki
uyumsuzluk sorusu partilerin sınıfsal ve ideolojik kimliği üzerinedir.
SD partilerin sınıf partileri oldukları, Marksist ideolojiye dayandıkları
iddiasıdır. Bu iddia geçmişte kısmen doğruydu, bugün yanlıştır artık. SE’i
yeniden yapılandıran, amaç ve görevleri yeniden tanımlayan, 1951 tarihli Frankfurt
konferansında Sosyal Demokrat partiler her iki konuda kendilerini yeniden
tanımlamıştır. Yayınlanan sonuç bildirgesinde,
sosyal taban olarak kütle partisi kimliğini, ideoloji olarak da, çoklu,
çoğulcu ideolojileri benimsemiştir. Marksizm bunlardan sadece biridir. Kemalist
devrim ve CHP geleneği ile çelişik bir farklılık yoktur.
Soru – 2 ; Biz Atatürkçüyüz
SD neyimize, bizi bozmaz mı ? Veya
Biz Sosyal Demokratız, Atatürkçülüğün modası geçmedi mi ?
Bu
soruların ikisine de cevabımız HAYIR’dır. Ortanın Solu hareketi Kemalizmi veya
Sosyal demokrasiyi dışlayan bir hareket değil, onların ikisinin de pozitif
mirası üzerine inşa edilen yeni bir sentezidir.
Bu sentez halkımız tarafından da benimsenmiştir, tüm yurtsever ilerici
güçleri birleştirmiş bütünleştirmiştir. 1970’lerdeki seçim başarılarını
getirmiştir. 1970’lerden beri Türkiye’li sosyal Demokratların %80’i kendisini
aynı zamanda Atatürkçü olarak görür. Aynı şekilde kendini öncelikli olarak
Atatürkçü olarak görenlerin %80’i de kendini aynı zamanda SD olarak görür. Bu
anlamda Altıok – SD bileşimi halk çoğunluğu içinde benimsenmiş ve
özümlenmiştir. Yani AŞI TUTMUŞTUR. Aşılama türdeş bitkiler arasında tutar.
Kemalizm ve Sosyal demokrasi türdeş iki akım olmasaydı aşı tutmazdı. İki akım
arasında uyumsuzluk iddiaları ve ayrıştırma girişimleri dogmatik, şabloncu zorlamalardır.
Pratiğin sınavından başarıyla geçmiş bir birliği bozucudur, bölücüdür.
Soru-3: Sosyalist
Enternasyonal Bağımsızlığımızı yok etmez mi ? HAYIR YOK ETMEZ.
SE üyesi partiler, özgün ulusal kimliklerini koruyarak bu platforma katılırlar.
Üyeleri bağlayıcı katı şartnameleri yoktur. Her üye parti, çoğunluk kararına
uyup uymamakta özgürdür. Bazı ülkeler 1’den
fazla parti ile temsil edilebilir. Büyük Ağabey pozisyonundaki bir partinin
sopa ile yönettiği bir çatı örgütü değildir. Çoğulcu, demokratik bir yapıdır. İşine
gelmeyen parti üyelikten serbestçe çıkabilir. Hiçbir müeyyidesi yoktur. Parti
veya devlet bağımsızlığımıza halel getirecek bir durum yoktur.
Soru-4:
Sosyal Demokrasi Düşüncesi ile ALTIOK veya Atatürkçülük arasında farklılıklar
ve/veya çelişkiler yok mudur ? Evet
VARDIR.
Birinci ve
en önemli farklılık ve çelişki SÖMÜRGECİLİK VE EMPERYALİZM İLE MİLLİ
KURTULUŞ SAVAŞLARI arasındaki
karşıtlıktan kaynaklanmaktadır. Bu konu göz ardı veya kulak arkası edilerek
geçiştirilecek bir konu değildir. Türkiye Sosyal Demokratlarının beslendiği
birinci ideolojik damar; Ulusal Kurtuluş savaşımızın ve Cumhuriyetimizin kurucu felsefesi, Antiemperyalizm ve
aydınlanmadır. Oysa Avrupalı Sosyal Demokrat partiler, tarihte ülkelerinin
sömürgeci emperyalist politikaları ile uzlaşma içinde olagelmişlerdir. Bu
konuda CHP Haklı ve doğru tarafta olmuştur. Yanlış ve haksız tarafta olan
Avrupalı SD partileri ve onların Avrupa merkezci yaklaşımları olmuştur. Türkiye
sosyal demokratları (CHP), mazlum milletlerin bağımsızlık ve kalkınma
davalarını da kucaklayacak Gerçekten Evrensel bir sosyal demokrasi anlayışının
öncülüğünü yapma misyonu ile SE içinde bulunmalıdır.
Sosyalist
Enternasyonal’in demokratik çoğulcu yapısı içinde CHP; insanlık için, bu
anlamlı görevi yapma imkanına sahip
yegane partidir, öznel ve nesnel koşullar uygundur. 20.Yüzyılın başında, Dünya
demokratik sosyalizm hareketi sayıları iki elin 10 parmağı kadar olan, zengin,
emperyalist Avrupa partilerinden ibaretti. Bugün Sosyalist Enternasyonal; asıl
üye sayısı 120‘nin üzerinde, gözlemci üyelerle birlikte 200 üyeyi aşmış bir
dünya platformudur. Sömürgecilik ve emperyalizm zulmünü yaşamış milletlerin
partileri çoğunluktadır. Üye listesi
incelenirse birçoğunun isimlerinin ulusal ve ulusal kurtuluş deyimlerini
içerdiği görülecektir. Herkesin tanıyacağı bir örnek, Nikaragua bağımsızlık
savaşına önderlik eden Sandinista Ulusal kurtuluş Cephesi SE üyesidir.
SE, 1951’de Frankfurt’ta topladığı
yeniden yapılanma konferansında sömürgecilik ve emperyalizmle mücadeleyi,
azgelişmiş ülkelerin bağımsızlık ve kalkınma mücadelelerine katılımı ve destek
vermeyi amaç ve görevleri arasında saymıştır. Bu olumlu bir gelişmedir. Pratiğe
yansıması için CHP çaba harcamalıdır.
Bu bağlamda Cumhuriyetin ilk yıllarında, Atatürk’ün Sosyal demokrat partiyi yasaklaması
ile ilgili soruyu ele alalım. Bir kere dönem tek parti dönemidir, yapılan sosyal
demokrasiye özel bir yasaklama değildir. Atatürk’ün bu kararı; savaş ve devrim
yıllarının dünya ve Türkiye koşullarına ve
siyasi konjonktüre bağlı alınmış siyasi bir karardır. Tarihin yanlış ve
haksız tarafında duran o günkü Avrupa merkezci Sosyal Demokrasi’ye karşı
alınmış, haklı ve doğru bir karardır. Sosyal demokrasinin evrensel ilkelerine
karşı alınmış bir tavır değildir. Öyle olsaydı 1930’larda yüzlerce üniversite
ve doktora öğrencisini, sosyal demokrat partilerin etkin olduğu Avrupa’ya
göndermezdi. Onların oralardan sadece fizik, kimya, matematik getirmeyeceğini,
farklı ideolojileri, siyasi düşünceleri de getireceğini düşünemeyecek
kadar öngörüsüz değildir Atatürk. Dünya
da, Türkiye de 100 yıl öncesinin Dünyası
ve Türkiye’si değildir, Dünya Sosyal Demokrasi
hareketi de 100 yıl öncesi gibi bir Batı Avrupa siyasi kulübü değildir. O gün
Atatürk’ün yaptığı haklı ve doğru idi, bugün aynı davranışı tekrarlamak haksızdır,
yanlıştır, uygulanabilirliği de yoktur.
. Güncel uyuşmazlık konusu olarak görülen
iki farklılık; devrimcilik – reformculuk ikilemi
ile sosyoekonomik model olarak paylaşım odaklı Refah devleti - üretim odaklı
kalkınmacı devlet modeli ikilemleridir. Bu
farklılıklar vardır ancak çelişme yaratacak farklılıklar değildir, SE üyesi
partiler kendi milli kaynak ve ihtiyaçlarına göre kendi rotalarını çizerler.
Eski Alman başbakanı Willy Brandt SE başkanı iken yaptığı bir konuşmada “ … SE, hiçbir zaman, üye partilerin kendi ülkelerinde
hangi yoldan gitmeleri gerektiğini öngören bir kumanda merkezi olmamıştır ve
asla olmayacaktır…” diyor.
Avrupa’lı
Demokratik Sosyalistleri, Sosyal Demokratları toptancı bir yaklaşımla suçlamak
ve mahkum etmek, gerçekçi de değildir, siyaseten de yanlıştır. Onların bir çoğu
emperyalist –militarizm ve faşizme karşı tavırları nedeniyle, zulme uğramış,
bazıları da hayatını kaybetmiştir. Fransız sosyalisti Jean Jaures katledilmiş,
Lenin’in “Proleterya İhtilali ve Dönek Kautsky” kitabında kum torbası muamelesi
yaptığı Kautsky, Almanya’nın savaş bütçesine karşı oy vermiş, Nazi rejiminin
baskı ve tehditlerinden Hollanda’ya
kaçmış, orada sefalet içinde hayatını kaybetmiştir.
Daha
güncel bir olay, AKP iktidarının ilk yıllarında, Türkiye’nin Atatürk devrimleri
yolundan çıkıp ABD menşeli Ilımlı İslam yoluna sokulması projesi Avrupa
parlamentosunda gündem konusu oldu. Bu süreçte bir grup sosyalist milletvekili
yayınladıkları ortak bildiride, özet olarak “Atatürk’ün Türkiye’ye
kazandırdığı, kazandırmaya çalıştığı değerler, bizim de paylaştığımız ortak
değerlerimizdir.” diyerek Kemalist Devrim değerlerine destek vermişlerdir.
Sosyal
bilimlerde ezeli ve ebedi doğru veya yanlış yargılar, toptancı yargılar
gerçekçi değildir ve siyaseten de yanlıştır.
Soru-5: Diğer bir soru grubu
da Siyasi yarar (pragmatizm) açısından sorulan sorulardır. Sosyalist
Enternasyonal’e üyeliğe ne gerek var, bize ne faydası olacak, icat çıkarmayın? Türü
sorular.
Değerli
arkadaşlar,
Dünyanın
birçok sorunu, ulusların tek başına çözebilecekleri sorunlar değildir.
Uluslararası işbirliğini zorunlu kılıyor. Bunlar herkesçe bilinen gerçekler. Bu
ortak sorunlar için BM düzeyinde devletlerarası bilgi paylaşımı, ortak hareket
imkanlarının kullanılması yanında, benzer ideolojik- politik görüşlere sahip
siyasi partilerin de aralarında bilgi ve düşünce paylaşımı yapmaları, farklı
çözüm seçeneklerinin gündeme alınabilmesini sağlar, düşünsel zenginlik katar
dünyamıza.
Siyasi
partilerimizin bu tür çatı örgütlerine katılmaları, ülkemizin ekonomik,
politik, diplomatik, ticari hayatına zenginlik katar.
Bu genel
yararlara ilaveten Türkiye’nin özel bir durumu da vardır. 5 milyona yakın
yurttaşımız Avrupa’da yaşamakta ve hayatın her alanında aktif roller
oynamaktadırlar. Avrupa’da yükselen ırkçılık ve neofaşizm tehdidine karşı bu
yurttaşlarımız Sosyal Demokrat partilerle dayanışmaktadırlar. Bütün bu
gerçekler bize Avrupalı sosyal demokrat partilerle dayanışma içinde olma,
Sosyalist Enternasyonal içinde rol üslenme görevi yüklemektedir.
Daha geniş çerçeveli bakışla düşünürsek; Kemalist Devrim 20.yüzyıla
damgasına vurmuş, mevcut egemen emperyalist sisteme meydan okuyan iki büyük
siyasi akımdan biridir, Diğeri Bolşevik devrimidir. 1960’larda Vietnam
savaşının en sıcak günlerinde ABD başkan yardımcılarından Hubert Humprey
şöyle diyor: “Askeri bakımdan önemi barutun keşfiyle kıyaslanabilecek, yeni
ve cüretkar bir saldırı biçimiyle karşı karşıyayız, ulusal kurtuluş savaşlarından
bahsediyorum”. Sam Amca Milli Kurtuluş savaşlarını, kendilerine yönelmiş,
barut kadar etkili bir silah olarak görüyor. Bu silahın kaşifi Mustafa Kemal
önderliğindeki Türk milletidir. Kemalizm; uluslararası değeri, anlamı ve
içeriği olan bir ideolojik-siyasi akımdır. O’nu misakı milli sınırları içine
hapsetmek, çoraklaştırır, etkinliğini kısıtlar. Kemalizm’i daha etkin bir
şekilde dünyaya açmaya, hem dünyanın ihtiyacı var, hem de Türkiye’nin ihtiyacı
var.
Bunun tek çaresi Sosyalist Enternasyonal’e katılmak mıdır? Bu
tartışılabilir. Sayın Bedri Baykam’ın sanatçı dostlarından bir Fransız aydını
var. Kendisini Kemalist olarak tanımlıyor. 5-6 yıl kadar önce ülkemize geldi,
Piramit’te konferanslar verdi, Sayın Baykam’a Kemalist Enternasyonal kurma
önerisinde bulundu. Bu da bir seçenektir. Sayın Baykam’a, daha geniş çerçeveli
bir programla, bu arkadaşı yeniden ülkemizde misafir etmeyi önerdim,
değerlendireceğiz. Benim şu andaki düşünceme göre, Sosyalist Enternasyonal’de
çalışmak daha gerçekçi yoldur, tartışalım.
Ayrıca her farklılıktan, her
çelişmeden ayrışma, karşıtlaşma, kamplaşma çıkarmak da gerçekçi bir siyaset
yaklaşımı değildir. Farklılıklar, çelişmeler bize dünya gerçeklerine kuşkucu
bilimsellikle yaklaşma, eleştirel akılla çözümler üretme becerisi kazandırır.
Her farklı düşüncenin kendi kabuğuna çekilerek, dışındaki akımlarla rekabet ve
çatışma içine girmesi entellektüel kısırlık getirir. Kendilerini dogmatizm
kuyusuna mahkum ederler, dünyayı kuyunun ağzından göründüğü kadar görebilirler.
Bunun iç siyasetimizdeki yansıması ayrışma, bölünme parçalanmadır, güç
kaybıdır. Bugün ülkemizde 120’yi aşkın siyasi parti var, bir o kadar da
partileşme çabası içindeki fraksiyonlar var. Bunun sonuçlarının Türkiye’yi
nereye sürüklediği ortadadır. Dünya tarihindeki bir örnek de Sovyetler
Birliği’nin tarihi ve trajik bir şekilde çöküşüdür.
Türkiye’miz gerek Osmanlı döneminde gerek Cumhuriyet
döneminde kapalı bir toplum hiç olmamıştır. Hep dünyaya açık olmuştur. Sürekli
göç almıştır. sürekli göç vermiştir. 19. Yüzyılda Avrupa’da başı dara düşen
devrimcilerin yegane sığınağı Osmanlı devleti idi. Bu devrimcilerin birçoğu,
Müslüman olmuş, devlet hizmetine girmiş Osmanlı ordusunun modernleşmesine,
fikir hayatının zenginleşmesine katkılar yapmışlardır. Aynı şekilde, 1930’larda
Nazi zulmünden kaçan bilim ve düşünce insanlarının sığınaklarından biri genç
cumhuriyetimiz olmuştur. Kırım savaşından beri Osmanlı ve Türkiye sürekli dış
göç almıştır, almaya da devam etmektedir. 1950’lerden sonra da sürekli dışarıya
göç vermektedir. 5 milyona yakın yurttaşımız Avrupa’dadır. Balkanlar, Rusya, Afrika,
BAE, ABD, Kanada, Avusturalya vbg birçok ülkede önemli sayıda vatandaşımız çalışmaktadır.
Dünya ile bu kadar girift ilişkiler içinde olan
Türkiye gibi bir ülke, dünyanın en yaygın ideolojik siyasi akımı olan
Demokratik Sosyalizm’den veya Sosyal Demokrasi’den soyutlanamaz. Aynı şekilde
hiçbir güç, Kemalist Devrimi ve Atatürk’ü Türk halkının gönlünden, zihninden,
hafızasından silip atamaz. Bu her iki akım da siyaset arenamızda her zaman var olacaktır. Sorun; bu iki akımın ortak yanlarını göz ardı edip, farklılıklarını
abartıp, dogmatik-şabloncu bir ideolojik tavırla kendi kabuklarına çekilerek mi
siyaset yapacaklar, yoksa her iki akımı kapsayan bir sentez rehberliğinde
güçlerini birleştirerek mi siyaset yapacaklardır? Tercih yapmamız gereken
ikilem budur.
Türkiye’nin Demokratik Sol
veya Sosyal Demokrat hareketi ne ulusal geçmişine sırt çevirip, reddi miras
ederek, ne de evrensel sosyal
demokrasiyi reddedip kendini ulusal yalıtılmışlık içine hapsederek bir başarı
elde edemez. Ulusal ile evrenseli özümseyerek birleştiren bir hareket (Kemalist
Devrimci Sosyal demokrasi) ancak Cumhuriyet ve demokrasi karşıtı cephenin
karşısında halkı birleştirebilir. Bu yol denenmiş ve başarı getirmiş bir
yoldur. 1970’lerde Bülent Ecevit'in siyasi liderliğinde, Muammer Aksoy, Ahmet
Taner Kışlalı gibi seçkin aydınların fikri öncülüğünde yürüyen Ortanın Solu
hareketinin programıdır. İthal, tercüme reçetelerle, tarihi imdada çağırmalarla
bir yere varamayız.
AHMET AKKÜÇÜK / 15.10.2022, İstanbul
Yazar Sayfası: Yazarın Köşesi: / Tarih: 24.10.2022 13:28:21 / Okunma = 41021