Geçen cuma güne Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bütün Türkiye’de Cuma namazından sonra yağmur duası yaptırması düşündürücüdür. Daha da ötesi dehşet vericidir! Dua ile yağmur yağacağına ihtimal vermek, ülkemizi yönetenlerin nasıl bir cehalet içinde bulunduğunu, ülkeyi de cehalete dayanarak yönettiğini gösteriyor.
Duanın insan psikolojisinde rahatlatıcı ve teselli edici bir yanı bulunduğu gerçek ise de bazı şeyler vardır ki dua ile başarılması mümkün değildir. Örneğin, yalnız Müslümanlar değil, Hristiyanlar, Yahudiler ve Budistler, onlara katılan öteki inanç sahipleri hep birlikte olsalar ve günlerce dua etseler güneşin doğudan değil de batıdan doğmasını sağlayamazlar. Mikrobik bir hastalığı dua ederek de iyileştirmek mümkün değildir. Dua ile depremler, volkanlar ve seller de önlenemez.
CEHALET İKTİDARDA
Doğal olayların nedenlerini bilmeyen, ilkokullarda okutulan tabiat bilgisi dersi bile almamış olanlara özgü bir cehalet, bugün ülkenin yönetimine yol gösteriyor. Geçmiş yüzyılların folklorik bir ögesi olarak kalması gereken yağmur duası ile yağmur yağdırmaya çalışmak bunun kanıtıdır.
Çocukluğumda köyde düzenlenen birkaç yağmur duasına katıldığımı hatırlıyorum. “nefesi kuvvetli olanlardan” bir grup, üç yüz bin çakıla okuyarak bunları suya verirler, sonra hep birlikte dua edilirdi. Duacıların normal dualardaki gibi avuçları gökyüzüne açılmaz, her iki elin parmakları yere doğru sallanırdı. Böylece göklerin hâkimine işaret diliyle de mesaj gönderilir, sicim gibi yağdırmanın kopyası verilirdi. İslam öncesinden kalan bir inanç gereği olsa gerek, camide korunan bir at başı iskeleti de ıslanmaya bırakılırdı.
Ancak bütün bunları devletin düzenlemesi akla bile gelmezdi. Tamamına yakını ilkokul eğitimi bile görmemiş köylülerin kendi girişimleriyle yapılırdı. Uzunca bir süredir, köyümüzde ve çevre köylerde yağmur duasına çıkıldığını duymadım. Bu kez, Diyanet’in emriyle dua düzenlenen Cuma günü köyü aradım ve köylülerden birine Cuma namazına gidip gitmediğini sordum. Beş vakit namazında olan bu lise mezunu köylü o gün cumaya gitmemiş. Bunun nedenini, korona salgınını yeni atlatmış olmasına yordum. Köyde Cuma namazı kılınmış ve ardından yağmur duası da yapılmış. Konuştuğum köylü dedi ki:
“Bunlar çok açıkgöz. Meteorolojiye soruyorlar, yağmur geleceğini öğrenince yağmur duası düzenliyorlar!” Sosyal medya paylaşımlarında da bu yolda eleştiriler görüldü. Bu durum, yurttaşların Diyanet’i, dolayısıyla devleti kültür yönüyle arkada bıraktığına kanıt sayılabilir.
ABDÜLHAMİT’İN VEBAYI ÖNLEME YÖNTEMİ
Yüz yılı aşkın bir zaman önce Mehmet Akif, İkinci Abdülhamit döneminde halkın nasıl aldatıldığına örnek olarak, bir veba salgınında hocaların İstanbul çevresinde yedi kere dua okuyarak dolandırıldığını anlatır.
Dua ile yağmur yağdırılabiliyorsa dua ile başka nelerin yaptırılabileceği hakkında çok geniş bir liste sunulabilir. Uzun lafa gerek yok: Korona salgınını önlemek için toplu bir duaya ne kadar çok ihtiyacımız var! Asgari ücretin yaşanabilir bir düzeye çıkması için yetkililerin kalbine merhamet duygusunun düşmesi için toplu bir dua niçin akla gelmesin? Karnelere zayıf gelmemesi için öğrencilerin ve onların velilerinin duası hiç de boş bir çaba sayılmamalı…
Bilime ve teknolojiye gerek yok! Çalışmaya, didinmeye ihtiyaç yok! Doğayı korumak gerekmez. Nasıl olsa bunları dua ile elde etmek mümkün!
BARİ ARAPLARDAN GERİ KALMAYALIM
Eskiden hemen bütün kamyonların alınlarında “Allah korusun” yazardı da yabancılar bunu Türklerin bir kamyon markası sanırdı. Hiçbir sihrin, duanın, hamaylının trafik kazalarını önlemediği, insanları hastalıktan korumadığı anlaşıldı ve bu gibi batıl uygulamalar nerdeyse görülmez oldu. Diyanetin yağmur duası, bütün bu zihin gelişimini geriye çevirmeyi mi amaçlıyor?
“Dua ile yağmur yağsaydı, Arabistan çöl olmazdı” diyenler var. Orada yağmur duasına çıkılıp çıkılmadığını bilmiyoruz ama petrol zengini Araplar teknolojiyi kullanarak deniz suyundan içme suyu elde ediyorlar ve çölde vahalar oluşturuyorlar. Bari onlardan geri kalmasak!