Bu başlık, bana da hemen Yakup Kadri’nin “Zoraki Diplomat” kitabını hatırlattı.
1932’de eski Marksist yeni CHP’li birkaç arkadaşıyla kurdukları Kadro dergisi, devlet eliyle zengin yaratma politikasına karşı çıkınca, rejim için sakıncalı görünerek kapatılmış, Yakup Kadri de zoraki diplomat yapılarak Tiran elçiliğine atanmıştır.
Zor insana neler yaptırmaz ki? Hiç ilgileri olmadığı halde, devrin ve koşulların gereği demokrat, hatta sosyalist kesilenlere birçok örneği vardır. Zorlayıcı koşullar ortadan kalkınca onlar eski kimliklerine geri dönerler.
Son günlerde devletin tepesindekilerin demokrasi ve insan hakları söylemleri neredeyse gözlerimizi yaşartacak! 2002’den önce Amerika’ya ve Avrupa’ya güven vermek için “muhafazakâr demokrat” olduklarını söylüyorlardı. Üst üste seçim kazandıkça iktidar koltuğunu kendi mülkleri olarak görmeye başladılar. Oradan düşmemek için akla gelmedik şeyler yapıyorlardı ve halen de hızlarını almamış olacaklar ki yapmaya devam ediyorlar. Böylece “demokrasi”nin ruhuna Fatiha okuyalı yıllar oldu. Elde yalnız muhafazakârlık” kaldı.
Bu az buz bir muhafazakârlık değildi. İnsanların yaşam alışkanlıklarına üst üste müdahaleler, tutucu taşra kültürünü topluma çeşitli program ve baskılarla kabule zorlamalar, kendilerini İslam’ın temsilcisi ve koruyucusu olarak görmeler… Adalet mekanizmasının AKP’nin disiplin kurulu gibi çalışmaya başlaması… Bu fanatizm İster itemez, dış politikada klasik bir Gâvur-Müslüman dövüşmesine dönüştü.
Yabancı sermaye bundan ürktü. Ülkeyi terk etti. Terk etmeye devam ediyor. Türkiye’nin uluslararası finans kuruluşlarında kredisi bitti. Ekonomi dibe vurdu. Hükümet, Suudi Arabistan gibi petrol denizinin üstünde oturan bir ülkenin başında olsaydı, Batılı yatırımcıların Türkiye’den el etek çekmesini dert edinmezdi. Fakat Türkiye yabancı sermayeye, yabancı teknolojiye muhtaçtı.
Yeni “demokrasi” söylemleri, bunun için, inanın yalnız yabancıları tatmin etmek için piyasaya sürüldü. Zoraki demokratlarımız, Allah bilir muhalefetin ne kadar diktatör olduğu, kendilerinin ise demokrasi için kendilerini nasıl paraladıklarını anlatmaya başlayacaklar! Zaten, “demokrasiye geçiyoruz” demiyorlar. “Demokrasimizi daha da güçlendireceğiz” diyorlar. Hele hâkimlerimizin kimsenin (hatta iktidarın) gözünün yaşına bakmadan adil hüküm vermeleri gibi alışmadığımız demeçler bile işitiyoruz.
HUYLU HUYUNDAN VAZGEÇMEZ
Huylu huyundan vazgeçmese de, sırf yabancı yatırımcıları Türkiye’ye çekmek için yapılacak bu yeni hukuk ve adalet reformundan halkın payına da bir şey düşer mi? Günümüzün hepimizi can derdine düşüren korona salgınından sonra en çok ilgilendirmesi gereken konusu budur.
Yalnız ortada bazıları için bir sorun var: Adalet Yürüyüşü yapılırken “Türkiye en adaletli dönemini yaşıyor” diyen, daha bu yıl “şimdi demokrasi değil, disiplin gerekli” açıklamasını yaparak hükümetin yanında yer almış olanlar, bu hukuk ve adalet reformuna ne diyecekler?
Hiçbir iktidar halktan bir zorlama olmaksızın kendi sultasından vazgeçmez. Onu dize getirecek olan demokrasi mücadelesine atılmış yığınlardır.
Türkiye’de demokrasinin, adaletin, hukukun dibe vurmadığını görmeyen kalmadı. Ne var ki, yoksullar, AKP iktidarının kendilerine sağladığı bazı ekonomik avantajların devam edeceği hayaliyle bu kötü gidişe katlanıyorlar. Kentli okumuş muhalifler ise ne yazık ki ipin ucunu bir kez kaptırmıştır ve bir daha yakalayamıyor.
Ekonominin gitgide kötüleşmesi karşısında Hükümetin elindeki olanaklar tükenince son çare olarak yabancı yatırımcılara güven vermek için demokrat kesilmesinin halka bir yararı olur mu? Olmaz diyemeyiz. Tahliye bekleyen yalnız Osman Kavala değildir. Hükümet içi yana yana bazı yeni düzenlemelere gitmek zorunda kalacaktır.
Hükümetin yeni söylemleri, ABD seçimlerinde alınan ve Tramp’ı Beyaz Saray’dan yolcu eden sonuçların Türkiye’de bir yankılanması olmasın.
Şimdilik “Ne kopartılırsa kârdır” diyelim. Halkı iktidar yapacak mücadelemizi gevşetmeyelim…
SON DURUM: Bu yazı bir hafta önce 20 Kasım’da kaleme alınmıştı. Bülent Arınç’ın bir televizyon programındaki konuşmasına Erdoğan’ın verdiği sert tepki, “bu demokrasi”nin şimdilik adalet bekleyenlere olmayacağını açıklıkla gösterdi.