“Yeni anayasa” isteyenler, Türkiye’de Türk
ulusunun egemenlik hakkını ortadan kaldırmak için anlaşmış olanlardı.
Müdahale edilecek maddeler açıktı. Mevcut anayasada “çok fazla Türk
sözü” geçiyordu; “bu kadarına da gerek yok” idi; aslında bu laf “hiç
geçmesin” idi. Ulusal egemenlik hakkını ortadan kaldırmak için,
bireylere verilmiş olan Türk Vatandaşı sıfatını kaldırmaya soyundular.
Anayasa’nın 66. Maddesi hedef tahtasına koyuldu. Buradaki Türk
vatandaşlığı silinecek, yerine yeni laf, yani Türkiye Cumhuriyeti
Vatandaşı lafı yerleştirilecekti. AB desteği de arkalarındaydı.
Yapamadılar.
Ne var ki sinsilik zirve yaptı ve insanların ağızları bu proje-lafa
bir güzel alıştırıldı. Cumhurbaşkanı başdanışmanları Türk Milletinin
devri bitti babından laflar etmeye başladılar.
*
“Yeni anayasa” isteyenler, ulusun egemenliğiyle birlikte üniter
devlet yapısını da çözmek isteyenlerdi. Bu konuda da müdahale edilecek
maddeler açıktı. Hem işleri de kolaydı. Çünkü Anayasa’da Türk
vatandaşlığından farklı olarak bu konuda açıktan açığa “üniter” ya da
“tekçi” devlet lafları yoktu. Üniterliğin ilke ve mekanizmaları vardı.
İlke, 3. Maddede “ülkenin bölünmez bütünlüğü” diye ifade edilmişti.
İlkenin mekanizmaları ise 123. ve 126. Maddelerde “idarenin bütünlüğü”,
bütünlüğün güvencesi olarak “idarenin kanunla düzenlenmesi” ve yerel
yönetimlerde “idari vesayet” diye belirlenmişti. Pekçok kimseye göre
“teknik” işler”!
AB desteği yine arkalarındaydı. Sözde istatistik için, Türkiye’yi 3
kademeli bölgelere ayırdılar. En altta 81 il, birinci kademe bölge
sayıldı. Bunun üstünde iller birleştirilip 26 bölge yaratıldı. En üstte
de memleket 12 bölgeye ayrıldı.
Üst kademeye denk gelecek şekilde GAP benzeri DAP (Doğu Anadolu),
DOKAP (Doğu Karadeniz), vb. sözde kalkınma amaçlı taslak idareler
kuruldu. Orta kademeye ise 26 bölgenin hepsinde birer Bölge Kalkınma
Ajansı kurmayı başardılar.
Bunları gerçek birer bölge yönetimine dönüştürmeyi başaramadılar.
Türkiye’nin tarihsel dinamiklerini aşamadılar. Ama sanmayın ki
durdular!
2012 yılında, 30 ilimize sınırları il sınırlarıyla çakışan
“büTünşehir belediyesi” modeli kurdular. Bu illerde “vali” ile “belediye
başkanı” aynı sınırlarda iş görmeye başladı. Şimdi bir yandan “bütün
illeri büyükşehir yapacağız”, öte yandan da “bir ipte iki cambaz olmaz;
valiyi kaldırıp tüm yetkileri başkanlara vermeli” diyorlar.
Cumhurbaşkanı Başdanışmanı, eski Kayseri belediye başkanı, Cumhuriyet
ile sorunlu olduğu mahkemece karara bağlanmış Şükrü Karatepe “illerde de
tek adam yapacağız” diyerek bu planın sürdüğünü açıklamış bulunuyor.
Bir ilde valiliklerin kaldırılması, hem merkezi hem yerel
yönetimlerin tüm işlerinin tek belediye başkanına verilmesi, eyalet
sistemidir. Bu kadar küçük küçük, bu kadar çok sayılı eyalet sistemi
olmaz diyen mi var? Kolay, bir adım sonrasında birleştirmeler yapar, bu
pürüzü de ortadan kaldırıverirsiniz, ne olacak!
*
Ulusal devleti, üzerine ümmetî şal atılmış çok-milliyetliliğe;
üniter devleti ise eyaletler devletine dönüştürme hevesleri, 16 Nisan
2017 referandum sandığının iki derin güdüsü. Heves sahiplerine “aklına
bile getirme” dememiz gerekirken, hevesler önümüze referandum sandığı
kılığında düştü.
Sandıktan, ulusumuzun ve ülkemizin yararı için hayır’lı bir sonuç
çıkacağını umuyoruz. Ama sonuç ne olursa olsun, asıl ihtiyacımızın
sağlam ve kararlı bir ulusal muhalefet yapılanması olduğunu şimdiden
görüyoruz.