Çekişmeli ve çatışmalı bir mücadeleden sonra Amerika Birleşik Devletlerinde yeni başkan Biden yemin ederek göreve başladı.
Bu törende ünlü şarkıcı Lady Gaga’nın coşkuyla söylediği Amerikan Millî Marşı’nı törene katılanlar ayakta saygıyla dinlediler.
Amerikan Millî Marşı, İngiliz ve Fransız millî marşlarından sonra en erken yazılan marşlardan biridir. Millî Marşların hemen hepsi yurt sevgisini, millî bağımsızlığı ve birliği yücelten, milleti bu duygular etrafında toplamayı amaçlayan en önemli kültürel simgelerdendir. Bizim istiklal Marşımız da Kurtuluş Savaşı sırasında böyle bir ihtiyaçtan doğmuştu.
Milli marşlar aynı zamanda yazıldıkları dönemin dil ve kültürünün taşıyıcılarıdır. “Tanrı Kralı korusun” diye başlayan İngiliz Millî Marşı’nın amacı, kraliyet rejimine bağlılık olarak anlaşılabilir. Oysa bu marş, halk arasında söylenmeye başlanmasından yüz yıl sonra 1740’ta yazıya geçirilmiş ve 1745’te Kraliyet Tiyatrosunda söylenmesinden sonra İngilizlerin millî marşı olmuştur. Marş, İngiltere ile Fransa’nın savaştığı bir dönemde kralın şahsında İngilizlerin vatan sevgisini dile getirmektedir.
Fransız millî marşı Marseyyez, işgale uğrayan Paris’i kurtarmak için Marsilya’dan hareket eden Marsilya Taburunda, askerlere şevk ve cesaret vermek amacıyla yazılmış bu nedenle “Marsilyalıların Şarkısı” anlamında Marseyyez adını almıştır. Her iki marş bizim anonim türkülerimizden “Ankara’nın taşına bak” “Yaşa Mustafa Kemal Paşa yaşa” “İzmir’in dağlarında çiçekler açar” diyen metinlere benzetilebilir.
“ÖVÜNÇLE SELAMLADIĞIMIZ…”
Biden’in göreve başlama töreninde söylenen Amerikan Millî Marşı da Amerika’nın bağımsızlık savaşından kalma bir metindir. Onun yazarı F. K. Key, Baltimorlu genç bir avukattır. Amerikalıların İngilizlere karşı 1814’te verdiği İkinci bağımsızlık savaşı yıllarında İngilizler ünlü bir fizikçiyi esir alırlar. Onun serbest bırakılması için görevlendirilen Key de rehin alınır. Tutulduğu yerden bir İngiliz gemisinin McHenry kalesine yaptığı saldırıya tanık olur ve kalede dalgalanan Amerikan bayrağı karşısında duyduğu heyecanla 32 dizelik “Pul Pul Yıldızlı Sancak” adlı şiiri yazar. Şiir, ilk kez “Yurtsever Baltimor’da McHenry Kalesi Savunması” adıyla yayımlanır. Resmen millî Marş olarak kabulü ise 1931’dir.
Gazi Eğitim Enstitüsünün müdürlerinden ve İngilizce öğretmenimiz Naciye Öncül’ün Vatan Türküsü kitabım için çevirdiği marşın ilk dört dizesinde bağımsızlık simgesi olan bayrağa şöyle sesleniyor.
“Ah, söyle, görebiliyor musun, şafağın ilk ışıklarında,
Alacakaranlığın son pırıltıları içinde öylesine övünçle
selamladığımızı
O tehlikeli kavgada kalın çizgileri ve parlak yıldızlarıyla
Tabyalar üzerinden görkemli dalgalanışını izlediğimizi?”
MİLLÎ MARŞLARIN BAŞINA GELEN
Millî marşların anavatanları olan İngiltere, Fransa gibi Amerika da bağımsızlıklarını kazandıktan sonra sömürgeci ve emperyalist birer ülke oldular. Millî marşlarını işgal ettiği ülkelerde ve üslerde de askerlerine söylettiler. Ne kadar garip değil mi?
İşgal yıllarında Vietnam’da, Kamboçya’da, Amerikan-Çin savaşında ve günümüzde ABD misyonunun bulunduğu her yerde bu marş, gadre uğrayan milletler nezdinde zorbalığın, açgözlülüğün, sömürü ve zulmün sesinden başka bir şey değildir. Bu nedenle ABD emperyalizmine karşı bağımsızlık savaşı verilen yerlerde devrimciler bu bayrağı yerinden sökerek yakmakta ya da parçalamaktadırlar. Buna yol açan emperyalistler kendi milletlerinin özgürlükçü atalarından utanmalıdırlar.
Aynı şekilde İstiklal Marşımızın başına böyle bir talihsizlik gelmemesi, Mehmet Akif’in kemiklerini sızlatmamak için Amerika gibi hegemonyacılara özenmemek ve bunu yapmaya kalkışacak hükümetlere engel olmak gibi bir görevimiz var…
Robert Kenedi’nin eşiyle, Washington’daki evlerinde 1997’de yaptığımız bir sohbette ona bugünkü Amerika’dan nefret ettiğimizi nazikçe şöyle ifade etmiştim de ne demek istediğimi şıp diye anlamıştı. “Biz Türkler Amerikalıları severiz, geçmiş yüzyılda yaşamış Amerikalıları daha çok severiz!”
Faşist Trump’ın büyük bir bozgunla malikânesine dönmesi hem Amerikalılar, hem başka milletler için olumlu olmuştur. Fakat Amerika’nın iç düzeni açısından bir rahatlama sağlasa da bu ülkenin dış politikasında emperyalizmden vazgeçmesi beklenmiyor. Onu bu politikadan vazgeçirecek bir dizi gelişmeyle mümkündür ve bunların başında ülkelerin izleyecekleri bağımsızlık politikası gelir.