Saldırının failleri belliydi: Rusya ve Suriye güçleri.
Tabir-i caizse Türkiye ayaklandı; “gerçek dışı ve provokatif paylaşımlar” hakkında soruşturmalar başlatıldı… İnternet yavaşlatıldı… İçişleri Bakanlığı, provokatif paylaşımlardan dolayı ilk etapta 91 hesap hakkında işlem yaptı…
İstanbul’daki Rusya Konsolosluğu önünde protesto eylemi düzenlendi…
O gece televizyonlara çıkan AKP Sözcüsü Ömer Çelik, Türkiye’nin artık mültecileri tutmayacağını, Avrupa’ya olan sınır kapılarının açıldığını duyururken, “Katil rejim ve onu cesaretlendirenlerin, bu kalleşliğin hesabını en ağır şekilde vereceğini” söyledi…
Suriye birliklerinin “meşru hedef” olduğunu bildiren Ankara, 200’den fazla topçu atışıyla 329 Suriye askerinin etkisiz hale getirildiğini açıkladı…
Sabahın ilk ışıklarına kadar İdlib operasyonunu sevk ve idare eden Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, “Birliklerimizin bulunduğu yerler önceden Rusya Federasyonu’nun sahadaki yetkilileri ile koordine edilmesine rağmen bu saldırı gerçekleştirilmiş, ilk atışa müteakip bir kez daha uyarı yapılmasına rağmen maalesef saldırı devam etmiştir. Bu hava saldırıları sırasında ambulanslar dahi vurulmuştur… Bugüne kadar şehitlerimizin kanını yerde bırakmadık, bundan sonra da bırakmayacağız. Operasyonlarımız Mehmetçiğe ve bölgedeki mazlumlara uzanan kanlı eller kırılana kadar devam edecektir.” dedi…
İdlib’deki kalleş saldırıyı Genel Merkez’de saniye saniye takip eden MHP Lideri Bahçeli, yaptığı uzun açıklamada şu ifadeleri kullandı:
“Türkiye Cumhuriyeti Devleti 27 Şubat 2020’de İdlib kırsalında, katil Esad unsurlarıyla zalim işbirlikçileri tarafından alenen ve alçak bir hava saldırısına maruz kalmıştır. Allah korkusu taşımayan, insan sevgisi tanımayan caniler Regaib Kandilimizi kana bulamışlardır… Bundan sonra hiçbir bahanenin, hiçbir sözün itibarı, iradesi ve inandırıcılığı kalmamış, bütün ezberler bitmiş ve tükenmiştir. Rusya Federasyonu bizim tarafımızdan malum olan menfur ve meşum yüzünü bir kez daha göstermiş, Türkiye’ye karşı beslediği gizli husumeti açıkça ifşa etmiştir… Suriye hava sahasının Rusya tarafından açılıp açılmaması hükmünü tümden kaybetmiş, artık güç ve zor kullanmak kaçınılmaz bir mecburiyet haline gelmiştir… Gelişmelerin silahlı çatışmadan sıcak savaşa dönüşme konusu, Türkiye’nin meselesi olmaktan artık çıkmış, kan döken rejim unsurlarının bulundukları her yerde cezalandırılmaları Türk tarihine ve maşeri vicdana karşı ertelenemez bir sorumluluk halini almıştır… Karşımıza kim çıkarsa çıksın doğduğuna pişman edilmeli, bunun gereği can pahasına yapılmalıdır… Esad ya pişman olup teslim bayrağını çekecek ya da bombaladığı topraklar ona ve çetesine mezar olacaktır.”
TBMM’de grubu bulunan dört parti ortak bildiri yayınlayarak İdlib saldırısını “şiddet ve nefretle” kınadı…
Erdoğan da Putin’le görüştükten sonra şunları anlattı:
“Dün Sayın Putin’e de söyledim, ‘Sizin orada ne işiniz var. Eğer siz üs kuracaksanız üssü yine kurun ama şu anda orada siz, bizim önümüzden çekilin, bizi rejimle baş başa bırakın. Biz de rejimle gereğini yaparız’. Tabii ona da ‘Biz çekildik.’ diyemiyorlar. Ve menfaatleri nedir, inanın bunu çözebilmiş değiliz… Karşımızdaki senaryonun asıl hedefi Suriye değil, Türkiye’dir. Suriye’de istediklerini alanlar, namluları hemen Türkiye’ye çevirecektir… Dün Sayın Putin’e de söyledim, Sayın Trump’a da ve diğerlerine de… Bize verilen söz neydi? YPG’yi, PYD’yi bunlar bu bölgelerden çıkaracaklardı. Ne Rusya verdiği sözü tutabildi, ne Amerika… Çıkaramadılar.”
Hesap Soruldu Mu?
Özetle, İdlib kalleşliğine karşı söylenebilecek her söz söylendi, ama iki şey yapılmadı: o saldırının sebebi izah edilmedi ve müsebbiplerinden, dört başı mamur biçimde hesap sorulmadı…
Peki saldırının sebebi neydi?
Türkiye’nin, İdlib’deki 12 gözlem noktasını boşaltması. Nihayetinde boşaltıldı da!..
Ankara’nın pek sevdiği ABD’nin eski Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey’nin birkaç ay önceki şu küstâh sözleri ise şehitlerimizin acısı kadar yüreğimize oturdu:
“Erdoğan, ona dişlerinizi gösterene kadar geri adım atmayacaktır. [Suriye’nin kuzeydoğusunda] Ekim 2019 ateşkesini müzakere ederken yaptığımız buydu. Ekonomilerini yıkmaya hazırdık. Rus uçağının düşürülmesi sonrasında Putin’in yaptığı da buydu. Ruslar şimdi İdlib’de Türklere iki defa güçlü sinyal gönderdi. Bir Türk taburunu vurdular.”
Putin’in 10 Gün Önceki Sözü
Kandırmalar, misillemeler, tehditler -aynen Trump’ta olduğu gibi- Erdoğan-Putin dostluğuna hâlel getirmedi; hâlâ birbirlerine çok güveniyorlar.
Ankara acaba şuna ne der?
İdlib saldırısının birinci yıldönümünden 10 gün önce, 17 Şubat’ta Putin, Rusya Parlamentosu’nun alt kanadında temsil edilen siyasi partilerin başkanları ile bir toplantı yaptı. İç ve dış konuların ele alındığı bu toplantıya katılanlardan biri de Liberal Demokrat Partisi Lideri Vladimir Jirinovski’ydi.
Türk karşıtlığı ile bilinen Jirinovski dış müdahale, Rusya ve Bizans konularına değindikten sonra, “Doğudan gelen barbarlar 1453’te Konstantinopol’u işgal ederek bizi yetim bıraktı.” şeklinde ifadeler kullandı.
“Dost” Putin’in tepkisi mi? Şu “düzeltmeyi” yaptı:
“Türkiye de dahil, Doğu konusunda bilgili bir uzmansınız. Dediğiniz gibi, barbarlar Doğu’dan geldi ve Hıristiyan Ortodoks imparatorluğunu yıktı. Ama doğudan gelen barbarlardan önce, bildiğiniz gibi, haçlılar Batı’dan geldiler ve Ortodoks Hıristiyan imparatorluğunu zayıflattılar ve ancak bunun ardından son darbeler vuruldu ve fethedildi. Olan buydu… Bu tarihi olayları hatırlamalıyız ve asla unutmamalıyız.”
Keşke ülkemizi yönetenler de, İdlib şehitlerimiz başta olmak üzere, böylesi tarihi olayları hatırlasa ve asla unutmasa!..
Tüm şehitlerimizi rahmet, minnet ve şükranla anıyorum.