İçinde bulunduğumuz ocak ayının son haftası Cumhuriyetçi, Aydınlanmacı, demokrat halkımız tarafından devrim şehitlerini anmaya adanmıştır. Türkiye’yi ABD destekli ‘Ilımlı İslam’a dönüştürme cinayetlerinin ikisi bu hafta işlendi. 31 ocak 1990’da Muammer Aksoy, 24 Ocak 1993’de Uğur Mumcu, emperyalizm maşası gerici – faşist terör çeteleri tarafından katledildi.
Öncelikle başta Muammer Aksoy ve Uğur Mumcu
olmak üzere tüm devrim şehitlerimizi saygı, sevgi ve özlemle anıyor katilleri
ve onların tasmalarını tutan elleri lanetliyorum.
Aşağıdaki
yazı, Prof. Dr. Muammer Aksoy’un 15 Ekim 1966 tarihli, 301 sayılı Forum
dergisinde yayınlanan “Demokrasinin
Akıbeti – CHP ve Ortanın Solu” başlıklı yazısından, bugüne de ışık tutacak
seçkilerden oluşan, bir özettir. Yazının orijinali Forum dergisinde 3 sütuna 9
sayfadır. Bugünkü teknikle 12 klavye puntosu ile A4 norm kağıda 14 sayfaya
yazılmaktadır. Burada güncel önemi olan seçkilerle 3,5 sayfalık bir özet
yaptık. Orijinal yazının güncelleştirilmiş tam metnini bu gazetenin TÜM
DOSYALAR sayfasında yayınlıyoruz, ilgilene okurlar erişebilirler.
Yazının
yazıldığı tarih, hocanın da önemli bir rol üslendiği CHP’nin “ORTANIN SOLU” programını kabul ettiği karar kurultayının
yapıldığı dönemde. Bu yazı Forum dergisinin 15 Ekim 1966 tarihli sayısında
yayınlanıyor, CHP’nin 4 günlük karar kurultayı, XVIII. kurultay, 18 Ekimde başlıyor. Sayın Aksoy bu kurultayda
divan başkanı. Akademisyenlikten, 27
Mayıs Devrimi Kurucu Meclis üyeliği ve bu meclisin Anayasa Komisyonu
sözcülüğü görevlerini başarıyla tamamladıktan sonra, CHP’nin 18. Kurultayında, divan başkanı olarak
siyaset arenasına giriyor.
Dönem,
kendisini Demokrat Parti’nin (DP) devamı olduğunu açıkça ikrar eden Adalet Partisi’nin (AP) tek başına iktidar
olduğu 10 Ekim 1965 seçimlerinin birinci yılı sonu. AP’nin 27 Mayıs Devrimi’nin
yasal ve kurumsal mirasını tasfiye etmeye yönelik girişimlerinin uç vermeye
başladığı bir dönem.
Aksoy
hocamız, 1960’lar Türkiye’mizin yüz yüze olduğu sorunları madde madde çarpıcı özetlemelerle
günümüze ayna tutuyor. Rejim Tehlikededir (Tehlike Çanları ), İktidarın
Anayasayı Çökertme Çabası, Rejim Çıkmazının Sebepleri alt başlıkları
altında ; dönem iktidarı AP’nin 1961 Anayasası’na hazımsızlıklarını, ihlallerini,
yargı bağımsızlığı, akademik özerklik, basın yayın özgürlükleri alanındaki hak
ihlallerini, laiklik karşıtı eylemleri hükümetin himaye etmesini
sergilemektedir. Yaşanan dönem aynı zamanda Soğuk Savaş dönemi. Soğuk Savaş
döneminin iç ve dış siyasetlerini yönlendiren antikomünizm, dini ve mili
duyguların istismarı, ABD ve NATO’nun Gladyo örgütlerinin hem siyasi partiler
arası mücadeleye hem partiler içindeki mücadelelere müdahaleleri ile siyasi alandaki mücadeleler fikir düzeyinden
uzaklaştırılmış akıl yörüngesinde değil ve sadece his ve heyecan dalgaları
önünde sürüklenen, yozlaşmış bir demokrasiye gidişi tasvir etmektedir.
İktisadi, sosyal ve
kültürel Hayat alt
başlığı altında ülke kırsalındaki ve kentlerindeki sosyal, ekonomik, eğitim,
sağlık, işsizlik, yoksulluk, gecekondu, konut, üretim, ticaret, mili
kaynaklarını (madenler, petrol vbg )
değerlendirilmesi, ulaşım, iletişim, enerji , dış ticaret vbg sorunları sergilemekte.
Başta petrol ve madenler olmak üzere Milli kaynaklarımızın yabancılara havale edilişinin
ülkemize uğrattığı zararlara dikkat çekmektedir.
Türkiye’nin
içinde yuvarlandığı sorunlar yumağını sergiledikten sonra “Bir yanda kendisini gösteren
endişe verici, ümit kırıcı soruların yanında, bazı ümit ışıkları da belirmiş
olmasaydı, Türk demokrasisinin akıbetinden kesin surette ümidi kesmek
gerekirdi! “ diyerek çözümler odağı olarak dönemin CHP’ni CHP’nin XVIII.
Kurultayının önemine işaret ediyor.
Halk Partisinin Kusurları başlığı
altında, iğneyi dönemin CHP’ne batırarak, CHP’nin kendisini sorgulaması
gereğini vurgulamasını ve CHP’nin Ortanın Solu programını kabul ettiği XXVIII.
Kurultaya görüş ve önerilerini Hoca’nın kendi kaleminden aşağıya aynen
alıyoruz. Söz Hocanın.
“Halk Partisinin seçimleri kaybetmesine, kendi bünyesindeki aksaklıların,
sakatlıkların da geniş ölçüde sebep olduğunu itiraf edemezsek hem
gerçekçilikten uzaklaşmış oluruz hem de derde deva bulacak bir sonuca
ulaşamayız. Bir parti kendi kendisini methetmekle, üzerine toz kondurmamakla ve
arka arkaya seçim kaybettiği halde meseleyi sadece hasmının kusurlarına (hileli
ve gayrı meşru davranışlarına) yüklemekle hiçbir şey kazanamaz, ama çok şey
kaybeder. Bu zihniyetten vazgeçmediği sürece, seçim kazanması imkânsızdır. Hele
böylesine, her çareye başvurarak, iktidardan gitmemeyi kendisine amaç edinmiş,
meşru, gayri meşru bütün vasıtaları seferber etmiş bir hasımla karşı karşıya
olursa.
Şu halde Halk Partisi’nin
iktidara gelmesini isteyenlerin, özellikle rejimi kurtarma bakımından bunun
zorunluluğuna inananların, artık Halk Partisi’nin zayıf taraflarını ortaya
koymaları (masanın üstüne sermeleri) şarttır. Böyle bir davranışın, dosta,
düşmana karşı CHP’yi kötü durumda bırakacağını, onu halkın gözünden
düşüreceğini iddia etmek yanlıştır; aldatıcı bir mantığa kapılmaktır.
Her şeyden önce belirtelim
ki nasıl ancak büyük insanlar bir şey kaybetmeden kendi kendilerini tenkit
edebilirlerse sağlam temeller üzerine oturmuş, köklü siyasi teşekküllerde,
halkın önünde kendi kendilerini tenkit etme ve bundan zararlı çıkacak yerde, daha
da kârlı çıkma gücüne sahiptirler. Mazisi Cumhuriyet Halk Partisi’nin mazisi,
başardıkları Cumhuriyet Halk Partisi’nin başardıkları olan bir siyasi teşekkül,
kurucusu Atatürk olan ve tarihi bir lidere sahip bulunan bu parti, 1946’dan bu yana
20 yıldır seçim kazanamamasının sebeplerini ortaya koyma ve kusurlarını
düzeltme amacıyla kamuoyunun önünde açık kartla oyun oynarsa bir şey kaybetmez,
ancak çok şey kazanır. Önce belirtelim ki o kusurların hepsi, halk tarafından
bilinmekte, hatta mübalağalı olarak nitelendirilmekte ve değerlendirilmektedir.
Ama Halk Partisi’ni idare eden kadronun, bu kusurları bilmezlikten gelerek veya
o kusurlara önem vermeyerek, ilkelerinin ve programının yolunda değil de bir süreden
beri olduğu gibi idareimaslahat yolundan yürümesi, CHP’yi yeni hamlelerin
sahibi, yeni bir ruh ve heyecanın yaratıcısı yapamaz. Atatürk’ün partisinin mazisindeki başarıların yarattığı krediyi yiyen bir
teşekkül halinde kalması, onu, tarihi
görevini bitirmiş, fonksiyonu kalmamış bir parti derecesine düşürür.”
“CHP’yi
iktidara götürecek usul ve araçlar, AP’ninki gibi birtakım oyunlar ve tertipler
olmayacaktır. CHP’yi iktidara götürecek ve orada tutacak adım, alınması zor
fakat sağlam bir tedbirdir. Halkın büyük
çoğunluğunu maddi ve manevi yoksulluktan kurtaracak, onu yalnız hürriyete değil
refaha ve güvenliğe de ulaştıracak bir program uygulamaya kararlı olduğunu ve böyle bir zihniyeti kendisine rehber
edindiğini millete (seçmene) ispat etmektir. Türk halkı, CHP’nin gerçekten halkçı, yani 32 milyonun ve
gelecek kuşakların refahını ve mutluluğunu tek amaç edinmiş bir siyasi teşekkül
hüviyetine sahip olduğunu kabul ettiği, parti içindeki bazı zümrelerin veya
kişilerin, bu teşekkülü, çelişme ve
zikzaklarla dolu ve ilkelerine aykırı yönlere sürükleyemeyeceklerini ve
böylece CHP’nin muhakkak surette ve tam
ciddiyetle ilkelerinin çizdiği yoldan gidecek bir fikir ve prensip partisi olduğuna
inandığı zaman onu iktidara büyük çoğunlukla getirecektir. Çünkü halkın yararı
bundadır. Ve bundan başka bir yol da Halk Partisi’ni iktidara getiremeyecektir.
Şimdi cevaplandırılması
gereken soru şundan ibarettir: Halk Partisi’ne halkın (yani çoğunluğun)
sevgisini ve güvenini sağlayacak ruh ve
zihniyet nedir ?
Buna Sosyal Demokrasi yolu, Toplumcu Demokrasi yolu demek gerekir. 1965
seçimlerinden biraz önce Halk Partisi Lideri Sayın İnönü tarafından Ortanın Solu
olarak adlandırılan yolun anlamı da bundan başka bir şey değildir.
Artık gidilecek yol, Anayasamızca Türk Cumhuriyeti’nin
nitelikleri olarak ilan edilen demokratik, hürriyetçi, milliyetçi ve laik olma ilkelerini
ne kadar ciddiye, alıyorsak, sosyal (toplumcu) olma ilkesini de o derece kalpten
benimsemektir. Esasen halkçı, devletçi ve devrimci bir partinin 1966 yılında
sosyal (toplumcu) demokrasi idealini benimsemesinden başka çıkar bir yol da
düşünülemez. Zamanımızda partiler, ancak bir fikir etrafında toplandıkları
oranda toplumsal görevlerini yerine getirebilirler. Altı ilkenin anlamı,
zamanın akışı içinde toplumun ihtiyaçlarına göre şekillenecektir. İktisadi
hayatta çok geri kalmış, servet ve gelir dağılışı ve toplum hayatının
nimetlerinden faydalanma imkânları batı ülkelerinde eşine rastlanmayan sert ve
kesin farklılıklar gösteren bir memleket olarak, bütün dünyanın gittiği
toplumcu yoldan, ama batı alemi gibi demokratik toplumcu yoldan, süratle
ilerlemek, bizim için hem sefaletten kurtulmanın hem de komünizm tehlikesini
ciddi olarak gidermenin tek çaresidir. Altı prensibe dağılmış olan
ilkelerimizin özünü ve böylece partimizin topluma bakış açısını bir sistem
olarak belirtmenin büyük faydaları vardır.
İşte CHP’nin toplumcu
demokrasiyi ciddiye alışını belirten ortanın solu bakış açısı, parti
ilkelerimizin, yeni anayasamızın ışığında ve insanlığın 1966 yılında ulaşmış
olduğu gelişme seviyesinde kazandığı anlamla ve bütün ciddiyet ve samimiyetle
uygulanması demektir.
Halk Partisi’nin
prensipleri bakımından, daima ortanın solunda olduğu bir gerçektir. Yani 1961
Anayasası ilkelerinin de sosyal bir demokrasiyi öngördüğü ve ortanın solunda
yer aldığı şüphesizdir. Ama 1961 Anayasa çerçevesi içinde yer almaları
gerektiği için, diğer partiler, nasıl ortanın solunda sayılabilecek teşekküller
haline gelemiyorlarsa, altı okun samimi ve ciddi olarak benimsenmesi ve
uygulanması halinde ortanın solunda bir muhtevaya kavuşması zorunluğu da ne
bütün CHP’lilerin sosyal demokrasiyi (ortanın solunu) benimsemiş olduğunu ne de
idareci kadronun bugüne kadar ciddi, titiz ve çelişmesiz surette böyle bir
siyaseti uygulamak istediğini ispat eder. Gerçek bunun aksini ortaya
koymaktadır: CHP saflarında en üstün kademelere kadar yükseldiği halde ortanın
solu dediğimiz toplumcu demokrasinin felsefesini benimsememiş, hatta buna
açıkça karşı çıkmış kişiler çoktur. Toprak reformu, petrol ve madenlerimizin
millileştirilmesi, sosyal hakların gerçekleştirilmesi, Köy Enstitüleri, ciddi
bir vergi reformu, tıbbın sosyalleşmesi ve daha birçok ana davalarda kendini
gösteren temeldeki ayrılıklar bunun kesin delilleridir….. Ortanın Solu
siyaseti, bugüne kadarki siyasetin, 40 yıldır gidilen yolun ta kendisi değilse,
parti başka bir parti mi olacaktır? Yedinci bir oku mu söz konusudur? Böyle bir
sonuca, ancak program değişikliği, hatta hüviyet değişikliği ile gidilebilir
yolundaki sözler ise demagojiden başka bir şey değildir. Bütün bunların
cevabını gelecek yazımızda(*) vereceğiz. Şimdilik şu kadarını söylemekle
yetinelim. Tek partili bir devrede kurulan ve prensiplerini seçen Halk Partisi,
1945’te Türkiye’de çok partili siyasi
hayat yolunu açarken ve inşa ederken 1954’ten sonra hukuk devleti ve hürriyetler düzeni devrinin öncülüğünü ve
savunuculuğunu yaparken kendi
kendisini yenilemesini bilmiştir. Yaşayan bir ilke olan devrimciliğine uygun
surette o yılların ve devrelerin toplumu ileri götürücü ve çağdaş uygarlık
düzeyinin gerektirdiği fikir ve ilkeleri benimsemiştir. İşte bunun gibi 1965
yıllarında da 1961 Anayasasının ve sosyalleşen (insancılığa ve toplumculuğa
yönelen) dünyanın eğilimine ve tarihin akışına uygun olarak toplumculuğu özel
bir içtenlikle benimsemesini bilecektir.
Bununla alışılmamış bir davranış içine girmiş sayılamaz. Tam aksine rejimin
kurucusu, koruyucu ve kurtarıcısı olma misyonuna devam etmektedir. Çünkü
zamanımızda sosyal olmayan demokrasi sahte bir demokrasidir ve yaşama gücünden
yoksundur.
İşte
ortanın solu deyiminin ifade ettiği siyaseti gönülden benimseyenlerin (yoksa
kelimeye evet deyiver bildiğini oku yolunda düşünmeyenlerin) inancı şudur: CHP
Kurultayı, parti meclisine Bülent Ecevit ve onun gibi düşünen demokratik
toplumcu zihniyete sahip, oportünistlikten ve eyyamcılıktan uzak prensip
adamlarını büyük bir çoğunlukla getirirse CHP için de Türk demokrasisi için de
şans dolu bir devre başlayacaktır. O zaman Halk Partisi programına ve
ilkelerine uygun fakat onlara yeni bir
ruh ve inanç kazandıran çağdaş bir zihniyet ve felsefe ile gençleşecek, Atatürk
günlerinin dinamizmine ve idealizmine kavuşacaktır. Böylece demokrasimizi
de içine düştüğü çıkmazdan kurtararak, siyasi ve sosyal tarihimize yeni bir
zafer kazandıracaktır.”
Özeti düzenleyen AHMET AKKÜÇÜK / 28.01.2022
(*) Sayın
yazarın burada “gelecek yazımızda” diye vadettiği yazı 1968 yılı sonuna kadarki
FORUM dergilerinde bulunamamıştır. Muhtemelen rahmetli Hoca bu yazıya
başlayınca başta umduğundan daha uzun çıkınca 1971 yılı kasım ayında Cumhuriyet
gazetesinde yazı serisi olarak yayınlamıştır. Bu yazı dizisinin teması hocanın
vadettiği yazının teması ile aynıdır. Bu yazılar 1990 ADD tarafından ATATÜRK VE
SOSYALDEMOKRASİ adı ile kitaplaştırılmıştır.
Yazar Sayfası: Yazarın Köşesi: / Tarih: 4.04.2022 08:35:54 / Okunma = 24563