Cumhuriyet Halk Partisi nin İstanbul’da 24-25 Kasım 2012’de gerçekleştirdiği “Değişen Zamanlarda Sosyal Demokrasi: Balkanlar’da Dayanışma ve Refah “ konulu konferans notları, bu yazının dizisinin içeriğini oluşturuyor. Ama önce biraz ön bilgi… Konferans iki gün sürdü. Tüm oturumları izledim. İyi ki de öyle yapmışım, çünkü bölgedeki sosyal demokrat siyasi pratikler üzerinden yürüyerek bütüne dair, yani konunun küresel boyutu üzerinden de giden hararetli tartışmalar yaşandı. Her oturum sonunda gerçekleşen zengin içerikli soru-cevap bölümü konunun evrensel yanını çok güzel ortaya koyduğu gibi, sosyal demokrat uygulamaların küresel ölçekte sıkışma noktalarına ilişkin çözüm önerilerinin de önünü açtı. Sıkça dillendirilen, sosyal demokrasinin neoliberalizm karşısında mevzi kaybettiği, uygulamada sosyal demokrat politikalardan sapma olduğu yönündeki eleştirilerin de ele alındığı bu konferans, oldukça verimli geçti diyebilirim. Konferansta, Cumhuriyet Halk Partisi’nin bölgedeki sosyal demokrat partilerle kurduğu ilişkinin dayanışma ve çeşitli alanlarda ortak proje geliştirme açısından önemli bir girişim olarak nitelendirildiğini, sahiplenildiğini de belirtmek gerekiyor. Evet, başlayabiliriz… Konferansın açılış konuşmasında Kılıçdaroğlu özetle şunları söyledi: “Balkanların bir barış, istikrar ve refah coğrafyasına dönüşmesi sosyal demokratların ortak çabası ile mümkün olabilir. Balkanlar bizim için, barışa yönelik köklü bir ihtiyacı ve iradeyi, farklılıkları bir arada, huzur içinde yaşatacak bir yönetim için bulunmaz fırsatları ve sosyal demokrasinin eşitlik, özgürlük ve dayanışma ideallerini elbirliğiyle hayata geçirebileceğimiz bir bölgeyi ifade etmektedir. Türkiye’nin bütün Balkan ülkeleriyle iyi bir dost olmasını önemsiyoruz. Mustafa Kemal’in özgürlükçü fikirlerinin doğuşuna tanıklık eden bu bölgeyle dayanışma içinde olmamız, siyasi işbirliğinden ekonomiye, turizm ve ulaşımdan kültüre, değişik alanlarda ortak projeler üzerinde çalışmamız, ayrıca güvenlik konularında işbirliğini yoğunlaştırmamız, hepimizin yararına olacaktır. Avrupa Birliği’yle ilişkilerin ve küresel değişim dinamiklerinin Balkanlara azami katkıda bulunması için aramızda çok yönlü bir işbirliği önemli ve zorunludur. Küreselleşme çağındaki dönüşümler ve ortaya çıkan yeni toplumsal eşitsizlikler, dünyanın bütün bölgelerinde, sosyal demokrasinin insandan ve emekten yana değerlerine olan inancı ve ihtiyacı, her geçen gün artırmaktadır. Balkanlar, bu ihtiyacın en derinden hissedildiği bölgelerin başında gelmektedir. CHP olarak, Balkan devletlerinin, fanatik milliyetçilik, otoriter yönetimler ve savaşların acı hatıralarından sıyrılarak insan haklarını içselleştirmiş, demokratik, barışçı yönetimlere ve çoğulcu ekonomilere doğru ilerleyişini destekliyoruz. Sosyal demokrasi, Balkanlar için sadece bir toplumsal istikrar projesi değil; aynı zamanda kalıcı ve gerçekçi bir bölgesel barış projesidir. Çok etnili ve çok dinli bir toplumsal yapıya sahip olan Balkanlardaki barışın ve güvenliğin teminatı çoğulcu ve katılımcı demokrasilerdir. Bu nedenle, Balkanlarda vatandaşlık hakları temelinde yapılan tartışmaları ve atılan adımları önemsiyoruz. Balkanlardaki farklı kimliklerin kendilerini ifade edebilmeleri için demokratik mekanizmaların etkin bir şekilde çalıştırılması gerektiğini de düşünüyoruz. Fakat bildiğimiz bir şey daha var: Ekonomik adaletsizlikler aşılmadıkça siyasi ilerlemeler kısa süreli ve etkisiz olmaya mahkûmdur. Bu nedenle, Balkanlarda adil bölüşümün sağlandığı, üretim temelinde hakça bir ekonomik düzenin egemen olmasını Balkan halklarının refahı için zorunlu görüyoruz ve arzuluyoruz. Avrupa Birliği ülkelerinden birçoğunun ekonomik zorluklarla boğuştuğu bugünlerde, krizlerin faturasının çalışanların ve emekçi kitlelerin sırtına yükleneceği endişesini de taşıyoruz. Bu bağlamda Yunanistan’da yaşananları kaygıyla izliyoruz. Bugün iş sağlama, işin sürekli olması, sosyal dışlanmaya karşı konulması, kamu hizmetlerinin düzgün bir şekilde sürdürülmesi gibi sosyal konular, halklarımızın en çok kaygılandıkları konulardır. Dolayısıyla sosyal politikalar ekonomik politikaların vazgeçilmez bir parçası haline getirilmelidir. Küreselleşme sürecinin beraberinde getirdiği olumsuz etkilerin sosyal kalkınmayla en aza indirileceğine inanıyoruz. Sosyal kalkınmada amaca ulaşabilmek için ise, ekonomik planlama ve büyüme hedeflerine gerekli sosyal boyutlar entegre edilmelidir. Böylece kalkınma, sosyal açıdan kabul edilebilir ve sürdürülebilir hale gelecektir. Bu bağlamda, Balkanların yakın dönemdeki ortak deneyimleri, hâlihazırdaki sosyal ve ekonomik alt yapısı gözden uzak tutulmamalıdır. Balkanlar için gerçekçi bir ilerleme ancak sosyal demokrat bir evrilmeyle mümkün olabilecektir. Bugün Türkiye’de çok yönlü bir demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları, özgürlükler ve laiklik mücadelesi vardır ve bu mücadeleyi yapıyoruz. Dayanışma anlayışımız çerçevesinde Balkanlardaki yoldaşlarımızın desteği bize güç verecektir. Biz sosyal demokrasiyi uygarlığın yükselen değerlerinden biri olarak görüyoruz. Çünkü insan onuruna odaklanan, adaletin yaygınlaşmasını hedefleyen ve dayanışmayı esas alan sosyal demokrasi bu özellikleriyle barış ve istikrara da katkı verecek, onların teminatı olacaktır.” Önümüzdeki hafta oturum konuşmacılarının görüş