Şu 21 yılda ABD-AB’nin hedefleri doğrultusunda “askeri vesayeti” bitirme gerekçesiyle TSK’nın başına neler neler gelmedi ki?!
Bir yandan kumpaslarla komuta kademesinin alt-üst edilişi, öte yanda önce yönetmelik sonra kanunlarda yapılan değişikliklerle adım adım “menzile” yüründü.
Ergenekon ve Balyoz kumpaslarının ardıydı; o zamana kadar Genelkurmay Başkanlarının ev sahipliğinde gerçekleştirilen 30 Ağustos Zafer Bayramı ve Türk Silahlı Kuvvetleri Günü kutlamalarında Başbakan’ın Genelkurmay Karargâhı’nda tebrik için sırada beklemesi eleştiri konusu yapıldı. Bunun üzerine Ulusal Bayramlarla ilgili yönetmelik değiştirildi ve 2011’deki kutlamalarda tebrikleri ilk kez Karargâh’ta dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül kabul etti. Bir yıl sonra 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nın ev sahipliği de Gül’e geçti.
2013’teki Zafer Bayramı resepsiyonunu ise yine ilk kez Gül, Başkomutan sıfatıyla Çankaya Köşkü’nde düzenledi.
O resepsiyonun tarihi karesi, dönemin Genelkurmay Basın ve Halkla İlişkiler Dairesi Başkanı Ertuğrul Gazi Özkürkçü’nün Gül’ü selâmlaması oldu. Üniformalı Özkürkçü’nün kafa selâmı vermek yerine Gül’ün önünde eğilmesi her kesimden tepki gördü.
Geçtiğimiz Mart’ta TSK’nın Brüksel’deki en üst düzey temsilcisi Tümgeneral Göksel Kahya’nın, İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliği için burada bulunan dönemin Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’ın basın toplantısında boş çay bardaklarını topladığını gördük. Olay kadar dikkat çeken ayrıntı, bu görüntülerin Anadolu Ajansı tarafından servis edilmesiydi. 3 Ağustos’taki YAŞ toplantısında Tümgeneral Kayha’nın görev süresi uzatıldı.
Üç gündür de MGK toplantısında gerçekleşen bir başka şok görüntüyü, yani Kara Kuvvetleri Komutanı ve Genelkurmay Başkanvekili iken emekliye sevkedilen Orgeneral Musa Avsever’in halini konuşuyoruz.
Erdoğan’ın MİT’teki 13 yıllık hizmetlerinden dolayı “Devlet Üstün Hizmet Madalyası” verdiği Hakan Fidan bile böylesine muhabbet göstermezken, saat ve çini ile ödüllendirdiği Orgeneral Avsever, gözyaşları içinde şunları söyledi:
“1971 yılında başladım askerliğe, bu şura ile son oluyor. Bir subayın gelebileceği en üst seviyeye geldim. Size müteşekkirim. Sarılmak istiyorum.”
Bunun üzerine Avsever’le kucaklaşan Erdoğan gülerek, “Kendisi duygulandı, biz de duygulandık, sağ ol.” dedi.
Sözkonusu görüntülerin ve konuşmaların böylesine ayrıntılı paylaşılmasında mutlaka ki bir murad vardır ve herhalde maksat hasıl olmuştur!..
2005’teki İddialar
Bu hallerinin ardından serbestiyet.com, 2009’da kabul edilen Ergenekon kumpasının ikinci iddianamesinde Musa Avsever’in adının geçtiğini hatırlattı.
Olay neydi? İddianamenin kabulünden sonra hemen hemen tüm medyada, “İnsanın kanını donduracak ifadeler” başlığıyla, davanın sanıklarından Gazeteci Mustafa Balbay’ın günlüğü olduğu öne sürülen bazı metinler yayımlandı.
İddialara göre; dönemin Kara Harp Okulu Komutanı Tümgeneral Hulusi Akar’ın 2005’teki bir sempozyumun ardından verdiği yemeğe Fikret Bila ile birlikte katılan Balbay’dan şöylesi notlar ele geçirilmişti:
“Yemekte hemen yanımda Musa adında Tuğgeneral oturdu. KKK İkmal Bölümündeymiş. Onun yanında 3 Tuğg. bir Binbaşı vardı. Biz Fikret Bila ile oturduk, Musa ve ötekiler barut gibi. Ama nasıl… Yemeği gösteriyor, ‘Biz bu devletin yemeğini yiyoruz ama, ne yapıyoruz?’ diyor. Kıbrıs’a da kızıyor. ‘Biz de fazla bir şey yapmamışız.’ diyor. Hükümetin T.C.’yi AB’ye peşkeş çektiğini söylüyor. ‘Tayyip’i alıp arabanın arkasına,’ diyor…. ‘Kızılay’da’, diyor, ‘vallahi işe yarayacağını bilsem, kendimi Kızılay’da yakarım.’ diyor. ‘Biz PKK kadar cesur değil miyiz?’ diyor. Halkın da kaynadığını ama bir lider bulamadığını söylüyor. Bizi övüyor ve ‘Siz’, diyor, ‘belinizde tabanca olmadan bunu yapıyorsunuz; bizim tabancamız var, ne?’ diyor… Şaraptan yudumluyor, sohbetin sonunda, ‘Siz bizden dolusunuz, gerginsiniz.’ dedim. ‘Evet’ dediler, ‘Çok doluyuz. Çok gerginiz, kabımıza sığamıyoruz… Sonunda bütün bunlar sohbet.’ dediler.”
15 Temmuz’dan Önceki YAŞ Dosyasında Yazanlar
Bizim bu iddiayı hatırlatmamızın sebebi ise şu:
Son YAŞ kararıyla Genelkurmay Personel Başkanlığı’ndan Milli Savunma Bakanlığı Personel Başkanlığı’na atanan Tümgeneral Orhan Gürdal, 15 Temmuz darbe teşebbüsünden sonra Genelkurmay General-Amiral Şubesi’nin Müdürü’ydü.
O vakitler Albay olan Gürdal, 25 Kasım 2016’da Ankara Cumhuriyet Savcısı Kemal Aksakal’a elden bir dosya teslim etti. Bunlar da Genelkurmay Çatı Davası’nın 391 numaralı ek klasörüne de girdi.
Sözkonusu dosyada, 15 Temmuz yaşanmasa yapılacak olan o yılki YAŞ çalışmalarına ilişkin 10 parça bilgi/belge ve doküman vardı.
Malûm, “FETÖ’yle mücadele” sıkı tutuluyor; YAŞ’ta durumları görüşülecek subaylarla ilgili olarak MİT ve Emniyet’in yanı sıra “hassas kaynaklar” denilen kimi kişi ve kurumlardan bilgi toplanıyordu.
İşte Gürdal’ın, Savcı’ya teslim ettiği belgeler arasında bu çalışmaları gösteren tablolar da vardı ve Korgeneral rütbesinde olan Musa Avsever’le ilgili yazılanlar şöyleydi:
MİT 2015’te, “PDY mensubu olduğuna dair iddiaların bulunduğu yönünde bilgi mevcuttur.” demiş, 2016’da bu iddiayı tekrarlamıştı; Emniyet İstihbarat’tan ise herhangi bir bilgi gelmemişti.
“Diğer kaynaklardan” Kaynak 2 ve 4 görüş bildirmezken Kaynak 1, “olumlu” demiş, Kaynak 3, “geçmişte Cumhurbaşkanı aleyhine konuşma” kaydını düşmüştü.
Kara Kuvvetleri Komutanı’nın değerlendirmesi de şuydu: “İncelemeye devam ediyorum. Hizmetlerinin bu aşamada yeterli olduğu.”
Anlaşılan o ki, 15 Temmuz olmasa, Avsever emekli edilecekmiş.
En ilginç kısma gelelim.
Aynı tablonun “Özel not/yapılan işlemler” başlığı altında şu bilgilere yer verilmişti:
“Başbakan Erdoğan’ı yakmayı düşündüğü haberi… Ülkücü iddiası ile 1984’te takibe alındığı (PERGİS)”
Buradan da anlaşılan; TSK veya TSK’dan birileri, Ergenekon kumpası iddianamesine epeyce itibar etmiş… Üstelik de Avsever’e ait olduğu iddia edilen ifadeler çarptırılarak!..
Altını çizmek istediğimiz şu:
Hem iktidar ve TSK hem de savcılar, 15 Temmuz’dan sonra büyük ölçüde bu çizelgelerde yazılanları dikkate alarak “FETÖ’yle mücadele” edip davalar açtı.
Ancak Avsever hakkında yazılanlar ciddiye alınmamış olmalı ki; 15 Temmuz’dan sonra Orgeneralliğe terfi ettirilip 1. Ordu Komutanlığı’na, 2021’de de Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na atandı.
Avsever’in devlet adabını alt üst eden o vedasının sebebi bu mudur veya ileriye yönelik başka beklentiler midir, bilinmez; ama TSK-siyaset ilişkisinde önemli bir eşiğin daha aşılmasına vesile olduğu kesin!..