Montrö Anlaşması ve Atatürkçülük konusunda yaptıkları açıklama sebebiyle “darbecilikle” suçlanıp gözaltına alınan 14 emekli amiral, bugün sabaha karşı adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı.
1 haftadır ülke gündemini sallayan bu olaydaki son gelişmeleri yazacaktım; ancak bu arada öyle bir gelişme yaşandı ki, önceliği buna vermek zorunda kaldım.
O gelişme ne mi?
Hatırlanacağı gibi; o açıklama yayımlandığında tüm yetkililer 104 emekli amirali “darbeci” ilân etmekle kalmadı, “apoletlerinin sökülmesini”, “emekli maaşlarının kesilmesini”, “lojmanlardan atılmalarını” ve “koruma kararlarının kaldırılmasını” da istedi.
Yine bilindiği gibi, o açıklamaya üç eski Deniz Kuvvetleri Komutanı destek verdi. Bu komutanlar Bülent Bostanoğlu, Eşref Uğur Yiğit ve Murat Bilgel’di.
Ve lojmanda oturup, koruma kararı olanlar sadece onlardı.
Ne mi oldu?
İşte bu üç eski Kuvvet Komutanı’na, 6 Nisan’da önce İstanbul Valiliği’nden bir yazı gitti. Yazıda, yakın koruma kararının, çağrı esasına göre korumaya dönüştürüldüğü bildirildi.
Aynı isimlere iki gün sonra, 8 Nisan’da, bu defa Milli Savunma Bakanlığı’ndan bir yazı gönderildi. Bu defa istenen, 5 gün içinde lojmanları boşaltmalarıydı.
Düşünün; daha gözaltına alınanların bile ifadesi alınmamış, bu komutanlar hakkında herhangi bir işlem yapılıp yapılmayacağı belli değil, ama bunlar oluyor.
Bu ne aceledir?.. Bu bir peşin cezalandırma değilse nedir?..
O komutanlardan birisiyle konuştum.
Kelimenin tam anlamıyla çok kırgındı.
Sadece şunları söylemekle yetindi:
“Mesele lojman, koruma değil. Mesele, FETÖ’ye uygulanmayan bir sistemin bize uygulanması, onlara yapılmayan bir muamelenin bize yapılmasıdır. Çok ağırıma gitti, sıtkım sıyrıldı.”
Haksız mı?!