Tarihte bir ilk yaşandı.Sarayda düzenlenen Polis Akademisi mezuniyet töreninde, Polis Akademisi bandosu, polis üniformalarıyla, Akp protokolüne, Akp'nin seçim şarkısı Türkiye Yüzyılı'nı söyledi.
Korkunç bir olaydır bu.Feci bir olaydır.
Polis imdat'ı arayacağız mesela…Yardımımıza koşmadan önce hangi partiye oy verdiğimiz mi sorulacak?Polisin siyasi görüşüne uymayan vatandaşlar, hırsızlara katillere gaspçılara sapıklara karşı, kendi başının çaresine mi bakacak?
Polis hepimizin polisi değil mi?Sarayın kapıkulu mu?
Hayır, elbette vatandaşlar arasında ayrım yapılmayacaksa… O halde, devleti hangi partinin yöneteceği polisi niye ilgilendiriyor?
Cumhuriyet ilan edildiğinde polis teşkilatı ilkeldi.Tek tük hariç, kadro cahildi.Mustafa Kemal “kanun adamları”nı çağdaş seviyeye çıkarmaya kararlıydı, eğitimli, liyakat sahibi polisler istiyordu. Çankaya Köşkü'nde biliminsanlarıyla polis odaklı toplantılar düzenliyor, teşkilatın geleceğine dair öneriler topluyordu.Ama, en başta içişleri bakanı, ekonomik gerekçelerle itiraz ediyordu, bakanlık bütçesinin “fakir” olduğunu belirtiyor, teşkilatın modernize edilmesini ve polis okulları açılmasını öncelikli görmüyordu. O gün itibariyle, polis olabilmek için, okuryazar olmak, askerliğini yapmış olmak, fiziksel engeli bulunmamak, yeterli kriterdi. Polis olmak isteyenler Ankara'nın İtfaiye Meydanı'ndaki kahvelerde oturur beklerdi, içişleri bakanlığı yeni polis kadrosu açtığında, adaylar bu kahvelerden göz kararıyla seçilirdi. Yöntem buydu. Yine böyle bir Çankaya Köşkü toplantısında, Mustafa Kemal yaverini çağırdı, “İtfaiye Meydanı'ndan polis olabilecek birini al getir” dedi. Getirdiler.Fikri adında bir delikanlıydı, Harputlu'ydu. Mustafa Kemal yine yaverine seslendi,
“Fikri'ye tüfek verin” dedi.
Verdiler.
“Doldur” dedi.
Doldurdu.
“Tavana ateş et” dedi.
Fikri hiç tereddüt etmeden tüfeği doğrulttu, tavana peşpeşe sıktı. Mustafa Kemal tamam manasında başını salladı, “çıkabilirsin” dedi.
Fikri gitti. Fikri salondan çıktıktan sonra, Mustafa Kemal yakın korumalığını yapan polis memuru Ragıp'ı çağırdı, milli mücadeleden beri yanındaydı, karakterini çok beğenirdi.
“Ragıp'a tüfek verin” dedi.
Verdiler.
“Doldur” dedi.
Doldurdu.
“Tavana ateş et” dedi.
Ragıp o her zamanki saygılı ses tonuyla “emriniz başım üstüne Paşam ama, sebebini öğrenebilir miyim?” diye sordu.
Mustafa Kemal gülümsedi, “çıkabilirsin Ragıp” dedi. Ragıp gitti.Mustafa Kemal, içişleri bakanı Şükrü Kaya'ya döndü…
– Harputlu Fikri'ye seni vurmasını söyleseydim, vurur muydu?
– Vururdu.
– Ragıp'a söyleseydim?
– Vurmazdı Paşam.
Mustafa Kemal açısından toplantı bitmişti, tarihi talimatını verdi…“İşte bu sebeple, hemen kolları sıva, Polis Enstitüsü'nü aç, bu müesseseye en değerli hocaları temin et” dedi.“Polis asker kadar disiplinli, hukukçu kadar hukuk adamı, anne kadar şefkatli olmalıdır” dedi.“Herkesin polisi kendi vicdanıdır, polis ise vicdanı olmayanların karşısında olmalıdır, vazifesini serbestçe yapmalıdır” dedi.
E, yüz yıl sonra bakıyoruz.
Kanunsuz emirse Mustafa Kemal'i bile dinlemesin, devleti yönetenlerle hukuk arasında kalırsa, hukuk'tan yana olsun diye yetiştirilen polisimiz… Resmi üniformayla Akp şarkısı söylüyor. Akp şarkısı söylemeye mecbur ediliyor.
Hepimiz bu ülkenin evladıyız, onlarca farklı iktidar, onlarca farklı içişleri bakanı gördük, kutuplaştırmanın böylesini, ötekileştirmenin bu derecesini, polisimize bunu yapanı ilk defa görüyoruz.