Ülkemizde iki kriz birden var: Hem ekonomik hem de siyasi kriz yaşıyoruz.
Siyasi krizi artık net olarak görüyorsunuz. İktidarı ele geçirmiş, arkasına güvenlik gücünü almış bir zümre, kendinden olmayanı hem tehdit ediyor hem de onları, hakaret ve küfür ederek aşağılıyor. Durum böyle olunca halk da bulunduğu yerde sabitleniyor; elbette halk sağlıklı düşünemiyor. İktidar kendi kitlesinin kendinden kopmaması için bu kötülüğü yapıyor. Devletin maddi olanaklarını da o kitleye fonlanmaya devam ediyor. Bu fonlanma hem devlet vakıfları kanalıyla hem de tarikat ve diğer karanlık oluşumlar üzerinden yapılıyor.
Siyasal krizleri siyasal iktidarlar üretir. O siyasal iktidar gitmeden de o kriz bitmez. Çünkü siyasal iktidar siyasi hayatı boyunca temiz şekilde çalışmamıştır. Ekonomik ve siyasi suçlar işlemiştir. Bu suçlardan yargılanacağını bilmektedir. Bu nedenle de iktidardan gitmemek için çok kötü yola gireceği açıkça bellidir. Umarım yanılırız.
Ekonomik krize gelince: Ekonomik kriz halkı bitirmek üzeredir. İktidar da uzun zamandır ekonomik kriz yok diyerek direndi ama sonunda krizin varlığını kabul etmek zorunda kaldı. Çünkü ekonomik krizden dolayı işsiz kalan, aç kalan, intihar eden, isyan eden vatandaş sayısı çok fazlalaştı. Kapanan şirket sayısı tarihimizin en üst seviyesine çıktı. Artık kabul edildi ki; ülkede kriz çok büyük! Peki, bu krizden çıkılabilir mi?
Halkın direk etkilendiği yerli ve yerel üretim merkezleri yok oldu. Örneğin şeker üretimi/ sanayi ve artıkları olan küspe/gübre halkın aracısız etkilendiği yerlerdendir. Un ve buğday, yağ gibi tarım ürünleri halkın direk etkilendiği yerlerdir. Hayvancılık halkın direk etkilendiği yerlerdir. Ek olarak halkın kendi arasındaki küçük ama yaygın ticaret durmuş durumdadır ve bu karabasan halkın direk etkilendiği yerlerdir. Maalesef ki halkın direk etkilediği ekonomik saha bitmiştir, bu alan ülkeyi bitirmektedir.
Halkın parası olan hazinenin peşkeş çekilmesi devam ediyor. Bu kötü eylem acil durdurulması lazımken, durmuyor, israf devam ediyor.
Soygun köprüleri/hastaneleri/tünelleri ile olan anlaşmalar aynen devam ediyor ve geçilmeyen köprü için halkın parası israfça harcanmaya devam ediyor.
Hazine malları/toprağı şakır şakır satılıyor ve kimin aldığını bile bilmiyoruz. Bu şekilde bir satış ülkeye büyük kötülüktür. Kötü politikadan vazgeçilmiyor.
Gelir getirecek bir şey bulunamayınca kim ve ne olduğu bilinmez milletleri vatandaş yapma politikası, parayla vatandaşlık satmak dünyanın en berbat politikasıdır. Bu peşkeş devam ediyor. Vatandaşlık alanların ek olarak nasıl bir hak kazandıkları da bilinmiyor.
Milyonlarca insan ülkemizde barınıyor. Parasını hazineden ödüyoruz. Sırf bir siyasi düşünce ve siyasi tarikatı iktidarda tutmak için bu harcama yapıldı, yapılıyor ve daha da yapılacak gibi gözüküyor. İktidar bundan vazgeçeceğe benzemiyor. Bu israflar hazineyi boşalttı.
Az kaldı, Merkez Bankamız Duyun i Umumiye şekline dönmek üzere ve borçlu olmadığımız ülke kalmadı. Bu borcun tahsilatı için bu ülkeler bizden aynen Birinci Dünya Savaşı’nda olduğu gibi toprak veya yönetim talebinde bulunacaktır.
Sonuç:
Acele önlem alınmazsa vatanı, toprağı ve devleti ile bağı zayıflamış Türkler göçecek. Yerleri Araplarla dolacak. İşgalci devletler de onların tarafını tutacak. Kötü günler bizi beklemektedir. Bu aşırı ve abartılı İsraf politikasına acil ve derhal son verilmezse kriz bizi bitirecektir.