Aşağıdaki yazı, Sosyal Demokrasi Derneği İstanbul Şubesi tarafından 19 Ekim 2019 tarihinde Şişli Belediyesi Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Merkezinde düzenlenen “ Şehit Edilişinin 20.yılında Prof. Dr. AHMET TANER KIŞLALI “ anma konferansında sunduğum bildiri metnidir.
KEMALİZM, MAZLUM MİLLETLERİN DEVRİMCİ ANTİEMPERYALİST
SOSYAL DEMOKRAT HAREKETİ
Sayın başkan, değerli konuşmacılar vekatılımcılar sözlerime başlamadan önce hepinize sevgi ve saygılarımla selamlarımı sunarım.
Ben konuşmamı kısa 5 bölüm olarak tasarladım.
İlk önce ideoloji kavramı üzerinde biraz durmak istiyorum, Atatürkçülük veya kemalizm bir ideoloji midir, ideolojilere nasıl bakarlar?
İkinci olarak, Kemalist, iktidar kurma ve devlet yönetme siyasi rejim anlayışı hakkında dilgilerimi ve düşüncelerimi paylaşacağım ,
Üçüncü olarak, Kemalist iktidarın sosyo-ekonomik politikaları üzerinde duracağım.
Dördüncü olarak, KEMALİST DEVRİM ile çağdaşı olan diğer devrimci veya evrimci siyasi akımların bir karşılaştırmasını yapacağım, karşılaştırmanın sonucu olarak Kemalist Devrimi dünya siyaset yelpazesi içindeki yerini okuyacağız.
Beşinci bölümde tespitlerimiz hakkında dünya özellikle MAZLUM MİLLETLER dünyası ne diyor, örnekler göstereceğiz.
İDEOLOJİ, DİN ve BİLİM olguları üzerine.
İdeoloji kavramı ve akımları konusunda farklı yaklaşımlar var. Örneğin Atatürk kendisinin ideolojileştirilmesine sağlığında karşı çıkmıştır. İdeolojinin hareketi donduracağını, toplumu dogmatizm çemberine hapsedeceğini ileri sürerek çevresini uyarıyor. Sorunların çözümünde aklın ve bilimin kuşkucu ve sorgulayıcı hakemliğine, rehberliğine başvurmayı vasiyet ediyor.Yaşadığı dönemi gözönüne alırsak; farklı ideolojiler adına icra edilen Musolini, Hitler, Stalin yönetimlerinin sapkınlık ve zorbalıklarını görünce “ideoloji” kavramından uzak durması ve gelecek kuşaklara uzak durmalarını vasiyet etmesi haklı ve anlaşılır bir tutum.
Benzer bir yaklaşım, geçtiğimiz yıllarda hayli populer olan Yuval Noah Harari, HAYVANLARDAN TANRILARA SAPIENS /İnsan Türünün Kısa Tarihi” adlı kitabında; kadim dinleri ve modern çağın ideolojileri olan sosyalizmi, Komunizmi, milliyetçiliği, liberalizmi aynı kategoride ve DİNLER ana başlığı altında irdeliyor. Bu yaklaşımda da gerçek payı var, çünkü 20. YY tarihi bu ideolojilerin dinleştirilmesi sonucu çıkan din savaşları tarihi görünümünde.
Felsefe Sözlüklerinde ideoloji, “Siyasi , hukuki, dini, etik, estetik, ve felsefi görüş ve fikirler sistemi. ………………………………………………………………..
…..İdeoloji, bilimsel yada bilim-dışı olabileceği gibi, realitenin doğru veya yanlış yansıması da olabilir.” Şeklinde açıklanıyor.
Bu tanıma göre herkesin, adını koysun koymasın, düşüncelerini ve davranışlarını yönlendiren bir görüşü, ideolojisi vardır. Atatürk ve Cumhuriyet’in kurucu kadrolarının da dünya görüşleri, ütopyaları, gelecek planları ve uygulamaları ile bizlere bıraktıği teori ve pratik mirası bir düşünüş, davranış sistemidir, ideolojidir. Bu ideoloji kimileri tarafından Atatürkçülük, kimileri tarafından Kemalizm olarak kullanılmaktadır. Bugün anısına bu konferansları düzenlediğimiz Ahmet Taner Kışlalı hocamız, kitaplarında ve makalelerinde, Atatürk’ün teorik ve pratik mirasını, milli bağımsızlık ve çağdaşlaşma hedefine yönelik ALTIOK ile çerçevelenmiş bir ideoloji olarak tanımlıyor Kemalizm adını tercih ediyor. Ben de bu çalışmada Kemalizm kavramını kullanacağım.
İdeoloji kavramı, toplumsal ve siyasal olayları anlama, algılama ve anlamladırmada önemli işlev gören bir kavram. Ancak ideoloji kavramı ve ideolojiler; bilimin ve bilimsel düşüncenin kuşkucu ve sorgulayıcı gözetimi altında kullanılmazsa, bir inanç sistemi, bir din haline getirilirse bir savaş silahı haline kolayca geliyor. Tarihsel pratiğe bakarsak da bu kolayca görülür. Yirminci Yüzyıl dinleşmiş ideolojilerin çatışmaları ile geçti, yirmi birinci yüzyıla da ideolojileşmiş dinlerin çatışmaları ile girdik. Onun için de yeni yüzyılı bazıları Yeni Ortaçağ olarak isimlendiriyor.
Kemalizmin çağdaşı olan diğer ideolojilerden ve dinlerden en önemli farkı, bilimi ve bilimsel düşünceyi kendisinin üstünde ve önünde , kuşkucu ve sorgucu bir hakim olarak kabul etmesidir. Atatürk bizzat kendisi bunu şöyle ifade ediyor.: “Ben, manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım bilim ve akıldır. Zaman süratle ilerliyor, milletlerin, toplumların, kişilerin mutluluk ve mutsuzluk anlayışları bile değişiyor. Böyle bir dünyada, asla değişmeyecek hükümler getirdiğini iddia etmek, aklın ve bilimin gelişimini inkar etmek olur. Benim Türk Milleti için yapmak istediklerim ve başarmmaya çalıştıklarım ortadadır. Benden sonra beni benimsemek isteyenler, bu temel eksen üzerinde akıl ve bilimin rehberliğini kabul ederlerse, manevi mirasçılarım olurlar.”
ATATÜRK, takipçilerine, değişen dünya koşullarına, toplumun değişen ihtiyaç ve taleplerine göre, bilimdeki yeni ilerlemeler ışığında yeniden yeniden Kemalizmi revize etmelerini, yani kronik revizyonist olmalarını tavsiye etmektedir. Sonuç olarak; Kemalizm bilimi ideolojiye rehber kabul eden bir ideolojidir. Döneminin ideolojik dikta rejimleri gibi bilimi ideolojiye kurban eden bir ideoloji değildir. Bu özelliği ile Atatürk dünya tarihinde eşsizdir.
KEMALİST DEVRİM VE İKTİDAR MODELİ / Hükümet Olma – Hükümet etme
Kemalizm’i çağdaşı olan 20.YY da dünyayı etkilemiş diğer ideolojik-siyasi akımlarla, iktidarı ele geçirme ve hükümet etme şekli, kurmayı hedefledikleri siyasi rejim açısından siyasi yelpazenin neresine yerleştireceğiz? Bu bağlamda devrim, özellikle şiddete dayalı devrim veya barışçı ve evrimci iktidar değişimi projelerine, uygulamayı hedefledikleri siyasi rejimin demokratik veya otokratik karakterine bakmamız gerekiyor.
Atatürk’ün devrimlere, özellikle şiddete dayalı devrimlere yaklaşımı savaşa yaklaşımı ile aynıdır. Her ikisine de zorunluluk halinde, başvurulacak bir çare olarak görür. Tıpkı bir hekimin hastaya diğer kansız tedavi yöntemlerini uygulayıp sonuç alamadığı zaman başvurduğu cerrahi müdahale gibi bakar. “Harp zaruri ve hayati olmalıdır. Milletin hayatı tehlikeye maruz kalmadıkça harp bir cinayettir.“ sözleri sadece devletler arası savaşlar için değil, şiddete dayalı devrimci iç savaşlar için de geçerlidir. “ hükümetlerin icraatı menfi olup da millet itiraz etmez ve iktidarı düşürmezse bütün kusur ve kabahatlere katılmış olur “ sözleriyle, zorunluluk halinde, DEVRİM’i halkın hakkı ve görevi olarak görür.
Buna karşılık iktidar sürecinde zorbalığı ve şiddeti reddeder. Atatürk 1930 Mart ayında verdiği bir demeçte “Korku üzerine egemenlik kurulamaz. Toplara dayanan egemenlik yaşayamaz. Böyle bir egemenlik ve dikdatörlük ancak ihtilal çıktığında muvakkat bir zaman için lazım olur. “ Yani devrimlerin amacı diktatörlük olamaz.
Ancak tıbbi cerrahi müdahalelerde olduğu gibi, devrimlerin de milletlere ( muvakkat = geçici olarak) yaşattığı, yaşatmak zorunda olduğu zor ve şiddet dönemi, bir PERHİZ dönemi kaçınılmazdır. Eski rejimin baskı güçlerinin tekrar hortlama tehdidi bertaraf edilinceye kadar gerektiğinde zor kulanarak bu perhiz dönemi sürdürülür. Kemalist devrim özgürlük ve bağımsızlığı, çoğulcu demokratik sistemi hedef olarak seçmiş bir devrimdir. Sınıf, zümre, parti, şahıs, aile diktatörlüğü kurma düşünce ve pratikleri Kemalist devrime yabancı kavramlardır. Türk devrimi öncüleri bunu hem söz ve yazılar ile sürekli vurgulamışlar, hem de uygulamaları ile göstermişlerdir. Dünya devrimleri arasında PERHİZ dönemlerini en ılımlı ve en hızlı geçiren devrim Türk Devrimidir. Atatürk bunu devrimimizin bir gururu olarak şöyle ifade ediyor. “Bizim devrimimiz, görece çok az kan bedeli ödedi, bu bizim için bir iftihar vesilesidir. Ancak bunu milli kurtuluş savaşımızda ödediğimiz kan bedeline borçluyuz …”
Atatürk Cumhuriyet rejimi ile demokrasi aynı anlamda kullanmaktadır. Kendisinin yazdığı yurtaşlık bilgisi kitabında“ Türkiye Cumhuriyeti, demokrasi temeline dayalı bir devlettir. Demokrasi ise, temelde siyasal içeriklidir, düşünseldir, bireycidir, eşitlikçidir. “
Cumhuriyet’in 10.yılı demeçlerinde; “ Cumhuriyet rejimi demek, demokrasi sistemi ile devlet şekli demektir. Biz cumhuriyeti kurduk, on yaşını dolduruken demokrasinin bütün gereklerini sırası geldikçe uygulamaya koymalıdır. … Milli egemenlik esasına dayanan memleketlerde siyasi partilerin var olması tabiidir. Türkiye Cumhuriyet’inde de birbirini denetleyen partilerin doğacağına şüphe yoktur.”
Kemalist Devrimciliğindiğer bir vasfı da, devraldığı çağdışı kalmış feodal ataerkil kurum ve yapıların yıkılması ve çağdaş kurum ve yapıların inşa görevidir. Bu da Avrupa Soyal demokrat partilerin gündemlerinde yoktur, ihtiyaçları da yoktur.
KEMALİST DEVRİMİN EKONOMİK SOSYAL POLİTİKALARI:
Bu konudaki düşüncelerimi, rahmetli hocamız Ahmet Taner Kışlalı’nın kitap ve makalelerinde sık sık tekrarladığı bir pasaj ile anlatacağım.
“Türkiye’de sosyal demokrat ideolojinin, Kemalizm ile birlikte girmeye başladığını söylemek yanlış olmaz. Genel ve eşit oy hakkı, sekiz saatlik işgünü, çeşitli sosyal sigortalar, gelir düzeyine göre değişen vergi sistemi, parasız eğitim hep sosyal demokrat dünya görüşünün yansımaları olarak gerçekleşmiştir. Halkevleri, Köy Enstitüleri, Türk Dil ve Tarih Kurumları’nın bağımsız birer dernek niteliği ile kurulmuş olmaları, hep aynı çerçeve içinde değerlendirilebilir. “ Yurtta Barış, Dünyada Barış” ülküsü bile sosyal demokrasinin çok bilinen barışçı ilkeleri ile çakışmaktadır. Çağdaş sosyal demokrasinin hedeflediği sınıflar arası barışçı denge, Kemalizm’in de açık hedeflerindendir. Kemalizm’in -özel girişimi de reddetmeyen- devletçilik anlayışı, devletin toplum yararına gerektiğinde ekonomiye karışma anlayışından farklı değildir. Batı’da sosyal demokrat ya da demokratik sol nitelikli hareketlerin uzun çabalar, acılar ve kayıplar sonucu gerçekleştirebildiği bu kazanımlar, Türkiye’de –Kemalist devrimci anlayış içinde- çok daha kısa sürede ve acısız, kayıpsız sağlanmıştır. Kemalizm’in bir “liberal demokrasi”yi değil, “sosyal demokrasi’yi hedeflediği açıktır. 1960’ların başında Türk işçisine tanınan “grev ve toplu sözleşme” hakları da, gene aynı çizginin bir ürünüdür.
Çağdaş sosyal demokrat ideolojinin Türkiye’ye girişinde ve yayılmasında önem taşıyan bir isim de Bülent Ecevit’tir. Ecevit’in düşünce sisteminde, sosyal demokrasinin, bir paylaşım ideolojisi olmasının, çalışanlar ve …………güçsüz kesimler lehine düzenden ödünler koparma amacının ötesine geçmektedir. Geleneksel kamu sektörü-özel sektör ikileminin yanına, “ halk sektörü” adıyla üçüncü bir sektörü oturtmaya çalışmaktadır. Bu halkın küçük tasarrufları ……. Ve sosyal güvenlik kurumlarının, kooperatif birliklerinin, sendikaların öncülüğünde büyük yatırımlara dönüştürülmesi ile ile oluşacak bir sektördü. İşçiler ise, kamu …. ve halk sektörünün kuruluşarında yöentime etkin bir şekilde katılacak, yetki ve sorumluluğu paylaşacaklardır. Ecevit, “Halk iktidarını gerçekleştirebilmek için, halkın ekonomik alanda örgütlenmesini hızlandırmamız gerekir.” Demektedir.”
Sonuç olarak Kemalizm’in çağdaşı siyasi akımlarla karşılaştırma sonucu özet olarak şöyledir:
1- Dikta ve zulüm yönetimlerine karşı, sömürgeciliğe ve emperyalizme karşı mücadelede şiddet dahil her türlü aracı kullanarak devrim yapmayı, milli egemenliği tesis etmeyi, milletlere hak ve görev olarak tanıması bakımından, Dönemin reformcu Avrupa sosyal demokrat partilerinden ayrılır. Devrimci Sosyalistlere (bolşeviklere) daha yakındır, nitekim müttefik olarak onları yanında bulmuştur.
2- Emperyalizm gerçeği ve 1.Emperyalist Paylaşım savaşında Avrupa’lı sosyal demokrat partiler iyi bir sınav vermemişlerdir. Jean Jures gibi bazı istisnalar hariç emperyalizm ve savaş yanlısı bir politika izlemişlerdir. Kemalist Devrim ise bir antiemperyalist- milli kurtuluş devrimidir.Bunun sonucu 1970’lere kadar mazlum milletler dünyasında Sosyal Demokrasi adı yoktu, ama Kemalizm ve Atatürk vardı. Ta ki Sosyalist Enternasyonal Başkanlığına Willy Brandt’ın seçilmesi ile O Dünya ile temasa geçilmiştir. Önce Avrupa’nın kenar mahalleleri sayılan İspanya , Portekiz, Yunanistan ve Türkiye ile ilişki kurmuş, daha sonra bağımsızlıklarını yeni kazanan, o zamanki adıyla, Üçüncü Dünya ülkelerine açılarak şeklen de olsa bir dünya örgütü ( Enternasyonal ) olmuştur. Emperyalist reflexlerden arındığı söylenemez, zaman zaman nüksetmekte Türkiye’ye ve CHP’ye ayar verme girişimleri krizlere yol açmaktadır. Bunlar da zaman içinde aşılacaktır. Gerçekler eninde sonunda kendini kabul ettirecektir.
3- Kemalist Devrimin sonucunda kuruması hedeflenen siyasal rejimin nitelikleri bakımından ise; özgürlükçü, çoğulcu demokratik sistem tercihi, Avrupa’nın rönesans, reform ve aydınlanma değerlerini ülkemize ve halkımıza kazandırma kararlılıkları ile Avrupa Sosyyal Demokrat partileri ile aynı doğrultusundadır.
4-Ekonomik sosyal politikalar bakımından, rahmetli hocamız Ahmet Taner Kışlalı’dan alıntıladığımız doğru saptamalarla ifade ettiği gibi Kemalist Devrimin ekonomik-sosyal programı sosyal demokrat bir programdır.
5- Ekonomik ve sosyo ekonomik politikalar bakımından Avrupa’lı SD partiler ile geri kalmış ülke partilerinin önemli bir fark vardır. Avrupa partilerinin öncelikli sorunu paylaşım politikalarıdır.Azgelişmiş ülke partilerininn ise en can alıcı sorunu üretim ve kalkınma sorunudur. Sefalette müsavat (eşitlik) istenen birdurum değildi, sürdürülebilirliği de yoktur. Refahın üretilmesi ve refahta müsavatın hedeflenmesi esastır. Kemalist devrmin muasır medeniyetler seviyesine çıkma hedefi, ekonomi devleti vizyonu, Ecevit’in Halk sektörü projesi, dünya ölçeğindeBM – UNCTAD’ın UESCO’NUN kalkınmacı ve insani gelişme politikaları ve projelerine ilham veren politikalardır.
Sonucun sonucu olarak; Kemalizmi en kısa şekilde nasıl tanımlarız sorusunun yanıtı bu yazımızın başlığı olacaktır.
KEMALİZM, MAZLUM MİLLETLERİN DEVRİMCİ, ANTİEMPERYALİST, kalkınmacı SOSYAL DEMOKRAT hareketidir.
Kemalizm bir batı –doğu / kuzey - güney sentezidir. Ahmet Taner Kışlalı hocamız bu sentezi şöyle ifade ediyor.:
“Kemalizmin önünde iki aşamalı bir amaç vardı: Bağımsızlık ve çağdaşlaşma. Bu ereklere ulaşmak için, ideolojinin çerçevesini oluşturan milliyetçilik, cumhuriyetçilik ve laiklik ilkeleri Fransız devrimi ve dolayısıyla liberalizmden, devletçilik, halkçılık ve devrimcilik ilkeleri de sosyalizmden esinlendi. “
KEMALİST DEVRİM HAKKINDA DÜNYA NE DİYOR ?
Kendi milli devrimimiz hakkında biz bu yorumları yapıyoruz da, kendi kendimize devrimimizi gerçek dışı bir yüceltme, abartma güdüsü ile mi hareket ediyoruz acaba ? Gerçek dünyada MAZLUM MİLLETLER ne diyor Kemalizm hakkında, birkaç örnek verelim.
Çin devrimi’nin komutanlarından;
Gai Heshen (Mao nun yakın mücadele arkadaşı) şöyle diyor.
“Emperyalizmin baskısı altındaki büyük ve eski ülkeler arasında en çok ıstırap çeken Çin ve Türkiye oldu. Ey benim 400 milyon mazlum kardeşim gördünüz mü olan biteni? Bizim gibi milletlerarası emperyalizmin baskısına uğrayan Türk halkı şimdi emperyalizmi yendi! Türklere hayranız ve onların verdiği büyük örneği biz de gerçekleştirmek istiyoruz…
Türk mücadelesi karşısında kör ve sağır kalamayız. Yakın Asya’nın her yerinde Mazlum halklar Türkiye’nin zaferini yürekten istemektedirler. Milletlerarası emperyalizmin zulmüne uğrayan biz, 400 milyon kardeş, sıcak sevgi ve temennilerimizi göstermeli ve hep birlikte haykırmalıyız. Yaşasın mazlum Türk halkının zaferi!”
(Hint Parlamento Heyeti Başkanı – 1954) Madam Sucheta kripalani
“ATATÜRK, yalnız Türk Milletinin değil, bağımsızlığı uğrunda savaşan bütün milletlerin önderiydi. O’nun direktifleri altında siz bağımsızlığınıza kavuştunuz. Biz de o yoldan yürüyerek bağımsızlığımızı elde ettik. “
Mazlum Müslüman Dünyasında Atatürk’ün ölümünde yüzmilyonlarca insan gıyabi cenaze namazları kıldı. İran ve Afganistan 1 aylık ulusal yas ilan etti.
1934’de Türk kadınına seçme ve seçilme hakları verilince, Kemalist Devrim’in bu atılımını onurlandımak üzere Dünya Kadınlar Birliği, 1935 Kongresini Türkiye’de, İstanbul’da yaptı. 35 Ülkeden gelen kadın delegelerin devrmimiz, Atatürk’ümüz hakkındakı sözleri gurur vericidir. Bunları Osman Bahadır’ın e-yayınlarında çıkanOsmanlılardan Cumhuriyet’e Sekülerleşme kitabından okuyabilirsinin. Bunlardan özellikle; Mısır delegasyonunun başkanı SİTTİ ŞARAVİ ‘nin sözleri mazlum islam düyasının sesi niteliğindedir, şöyle diyor:
“ Ankara’ya ilk defa gittim. Hükümet merkezinizin bu kadar mükemmel ve güzel bir şehir olduğunu pek zannetmiyordum. Türk ırkının pek kısa bir zaman içinde neler yapmaya muktedir olduğunu görerek hayran oldum.
Reisicumhur Atatürk bizi kabul etti. Çok sempatik, mütevazi tavırları ve fevkalade zekasıyla bütün kadın murahhasları teshir etti ( etkiledi ). Biz Mısırlılar zaten Atatürk’ü çok sever ve onun açtığı yolda yürümeyi bir şeref biliriz. Hatta siz ona Atatürk dersiniz. Biz ise onu Ataşark diye anarız. Çünkü o yalnız Türk’ün değil bütün Şark’ın ve bilhassa Mısır’ın da atası ve önderidir.”
Son olarak Vietnam Ulusal önderi Ho Şi Minh’in sözleri;
“Türk halkı hayranlık verici bir cesaret ve fedakarlık ruhuyla uğursuz Sevr anlaşmasını yırttı ve bağımsızlığını kazandı. Emperyalizmin düzenlerini yendi ve sultanın tahtını devirdi. Bitkin, parçalanmış ve çiğnenmiş bir ulusu, birleşmiş ve güçlü bir cumhuriyet haline getirdi. Devrimini yaptı.”
UNESCO’nun Atatürk’ümüzün 100. doğum yıldönümü için Uluslararası anma etkinliği öngören, 152 ülke delegesinin oybirliği ile aldığı karar metni şöyle :
“ Uluslararası anlayış, işbirliği ve barış yolunda çaba göstermiş üstün bir kişi; olağanüstü devrimler gerçekleştirmiş bir devrimci; sömürgecilik ve yayılmacılığa karşı savaşan ilk önder; insan haklarına saygılı; dünya barışının öncüsü; bütün yaşamı boyunca insanlar arasında; renk, din, ırk ayrımı gözetmeyen eşsiz bir devlet adamı; Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu. “
Dünyanın batısını , doğusunu, kuzeyini, güneyini, beyazını, siyahını, sarısını, melezini kucaklayan gerçekten evrensel bir sosyal demokrasi tarif edilmek istense; UNESCO’nun bu kararındaki Atatürk anlatımından daha güzel bir ifade bulunamaz. Tanım bizler için de hem kendi ulusal tarihimizi hem de Dünya’yı kucaklayan bir Sosyal Demokrasi tanımıdır. Türkiyeli Sosyal demokratlar bu anlayışla Sosyalist Enternasyonal’de bulunmalı ve orada bu anlayışın öncüsü olmalıdır.
Değerli arkadaşlar, kıssadan hisse çıkaracak olursak;
Türkiye’nin demokatik sol veya sosyal demokrat hareketi ne ulusal geçmişine sırt çevirip, reddi miras ederek, ne de evrensel sosyal demokrasiyi reddedip kendini ulusal yalıtılmışlık içine hapsederek bir başarı elde edebilir. Ulusal ile evrenseli özümseyerek birleştiren bir hareket ancak Cumhuriyet ve demokrasi karşıtı cephenin karşısında halkı birleştirebilir. Bu yol denenmiş ve başarı getirmiş bir yoldur. 1970’lerde Bülent Ecevit in siyasi liderliğinde, Muammer Aksoy un fikri öncülüğünde yürüyen Ortanın Solu hareketinin propgramıdır. Bu program 2 ayak üzerindedir, bir ayağı Milli Kurtuluş Savaşımızın ve Cumhuriyetimizin kuruluş felesefesi, diğer ayağı evrensel sosyal demokrasidir. Seksenli ve doksanlı yıllarda bu programın fikri takipçiliğini Ahmet Taner Kışlalı hocamız yapmıştır. Muammer Aksoy ve Ahmet Taner Kışlalı yı hedefleyen kirli silahlar aslında Türkiye nin kurtuluş reçetesi olan Kemalizm’i,Devrimci Antiemperyalist Sosyal Demokrasi’yi hedeflemiştir. Onları fizik olarak öldürenler kalplerimizdeki yerini ve zihinlerimizdeki fikirlerini öldüremeyeceklerdir. Sözlerimi bitirirken ülkemizin yetiştirdiği bu iki müstesna toplumcu, yurtsever, aydın, akademisyen, politikacı şahsiyetin aydınlık hatıraları önünde bir kez daha saygıyla eğiliyorum. Ruhları şad olsun.
AHMET AKKÜÇÜK / 19.10.2019
Yazar Sayfası: Yazarın Köşesi: / Tarih: 21.10.2019 00:00:00 / Okunma = 18583