Milli Savunma Bakanlığı, Pazartesi gece yarısı Irak’ın kuzeyindeki bölücü teröristlere yönelik “Pençe-Kilit Harekâtı”nın başlatıldığını açıkladı.
Ertesi gün Hürriyet’ten Hande Fırat; MSB’nin operasyonu duyurduğu açıklamada dikkat çekildiği gibi, “dost ve müttefik” ülkelerin bilgilendirildiğini vurgulayıp, “Burada kilit önem taşıyan iki ülke ABD ve Irak merkezi hükümetidir.” yorumunu yaptı.
Operasyon konusunda kimleri bilgilendirmişiz? 40 yıldır PKK’ya, son 10-12 yıldır da Suriye’deki YPG/PYD’ye hamilik yapan ABD’yi ve PKK’yı terör örgütü saymayan Irak yönetimini!..
Acaba zaman zaman çatışmalarına karşın yine de PKK’yı terör örgütü saymayan “Barzanistan” yönetimi de bilgilendirilmiş miydi?!
Erdoğan Irak Yönetimine Teşekkür Ederken
Erdoğan bu sorunun yanıtını dünkü AKP Meclis Grup Toplantısı’nda, “Irak merkezi hükümeti ve Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi ile yakın iş birliği içinde yürüttüğümüz bu harekât” sözleriyle açıklamakla kalmadı, “destekleri” için “merkezi hükûmete ve bölgesel yönetime” teşekkür etti.
Erdoğan, “bu harekât vesilesiyle Türkiye’nin kimsenin topraklarında gözü bulunmadığını, tek amacının sınırlarının güvenliğini ve sınır komşularının istikrarını sağlamak olduğunu bir kez daha ifade etmek istediğini” de belirtip operasyondan terör örgütü ve yandaşları dışında kimsenin rahatsız olmadığını söyledi.
Irak’ta Neler Oldu?
Erdoğan’ın bu konuşmayı operasyonun üçüncü günü yaptığına dikkat çekip Irak cenahında yaşananları aktaralım.
Daha operasyonun başladığı gün “Barzanistan” Parlamentosu Peşmerge İşleri Komisyonu üyesi Rizgar Muhammed, “TSK ile PKK arasındaki çatışmalarda en büyük zararı bölgedeki sivil halkın gördüğünü” ve daha önce bu konuda hazırladıkları raporların dikkate alınmadığını belirterek, “En üst makamlar arasında müzakere olmasını önerdik. Irak’ın duruma müdahil olmasını istedik. Ancak bir sonuç çıkmadı. Bir sonuç çıkmış olsaydı, bugün Türkiye bu saldırıyı gerçekleştirmezdi.” dedi.
Ertesi gün de Irak Cumhurbaşkanlığı’ndan bir açıklama yapıldı. TSK’nın operasyonlarının “Irak’ın egemenliğinin ihlâli ve ulusal güvenliğe tehdit olduğu” iddiasının yer aldığı açıklamada şu ifadeler kullanıldı:
“Türkiye’nin Kürdistan Bölgesinde, Irak sınırları içerisindeki askeri operasyonlarının durdurulması ve Irak federal hükümeti ile koordinasyonun sağlanması yönünde daha önce yapılan çağrılara rağmen koordinasyon olmaksızın tekrarlanması kabul edilemez. Ortak çıkarlar temelinde Türkiye ile olumlu ilişkilerin güçlendirilmesi ve güvenlik sorunlarının önceden ortak işbirliği ve koordinasyon yoluyla çözülmesi, olağanüstü güvenlik sorunlarının ele alınmasında tek taraflı güvenlik uygulamalarının kabul edilemez olduğunu ve Irak’ın egemenliğine saygı gösterilmesi gerektiğini vurguluyoruz. Irak devletinin resmi kararı ve bütünlüklü dış politikası, Irak’ın topraklarını bir çatışma alanı ve başkalarının hesaplarını çözmek için bir arena haline getirmeyi, egemenliğini ihlâ etmeyi ve güvenliğini tehdit etmeyi reddetmesine dayanmaktadır. Irak, komşularından herhangi birine karşı saldırı ve tehditler için bir sıçrama tahtası olmayı reddediyor.”
Cumhurbaşkanlığı’nın ardından peş peşe başka açıklamalar geldi.
Irak Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ahmed Al-Sahaf, “Türkiye’nin iyi komşuluk ilkesini ihlâl ettiğini” öne sürüp “operasyonu şiddetle kınadıklarını” bildirdi.
Şii Sadr Hareketi’nin Lideri Mukteda es-Sadr, Türkiye’nin Irak topraklarındaki “tehlikeyi sona erdirmek için” Irak hükümeti ve güvenlik güçleri ile koordineli olması gerektiğini kaydedip, “Komşu Türkiye, Irak topraklarını haksız ve gerekçesiz bir şekilde bombaladı... Tekrarlanması halinde sessiz kalmayacağız, çünkü Irak tamamen egemen bir ülkedir.” derken, Irak Ulusal Hikmet Hareketi lideri Ammar el-Hakim, Türkiye’nin askeri operasyonlarını “reddettiklerini” duyurdu. Nasır İttifakı Başkanı ve eski Irak Başbakanı Haydar Abadi de TSK’nın operasyonunu kınayan bir mesaj yayımladı.
Erdoğan’ın AKP Grup Toplantısı’ndaki konuşmasından saatler önce, Salı’yı Çarşamba’ya bağlayan gece yarısı ise Irak Haber Ajansı (INA), Türkiye’nin Bağdat Büyükelçisi Ali Rıza Güney’in Dışişleri Bakanlığı’na çağrıldığını ve operasyonlar nedeniyle kendisine “protesto notası” iletildiğini bildirdi.
TSK unsurlarının Irak topraklarından çekilmesi talebini içeren ve “Irak, uluslararası sözleşme hükümlerine uygun olarak gerekli ve uygun önlemleri almak konusunda yasal hakka sahiptir. Her iki taraf da meydana gelen bu tür düşmanca ve tek taraflı eylemler karşısında Birleşmiş Milletler Sözleşmesi ve uluslararası hukuk kurallarına uymalıdır.” denilen notada; “PKK’lıların bölgeye geçmişte Türk hükümeti ile yapılan bir anlaşma sonucunda geldiğinin” hatırlatıldığı kaydedildi.
Notadaki bu hatırlatmanın anlamını da dün Irak Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Al-Sahaf açıkladı. TSK’nın operasyonunun “tek taraflı ve Bağdat’tan onay alınmadan yapıldığı” iddiasını tekrarlayıp şunları söyledi:
“Notada Türkiye Hükümeti ile Kürdistan İşçi Partisi (PKK) arasında (2012-2013’teki çözüm süreci döneminde) örgütün silahlı güçlerinin Irak’a çekilmesi konusundaki anlaşmaya da değindik. Dolayısıyla bu, Türkiye’nin iç sorununu Irak topraklarına ihraç etme süreci ile ilgili bir iç sorunudur.”
Hiçbir Şey Olmasa da Bir Şeyler Oldu
Bunların neredeyse hiçbiri Türkiye’de gündeme gelmediği için gerçek dışı veya yaşanmamış olduğu varsayılabilir.
Ancak bir de şunlar var:
Operasyonun başladığının açıklanmasından saatler evvel Irak Danışma Konseyi Başkanı Ferhad Alaaddin sosyal medya hesabından, “Suudi, Kuveyt veya İran güçleri, terörist veya muhalif güçleri avlama bahanesiyle Irak sınırlarını işgâl edip sınır köy ve kasabalarını bombalasa, cumhurbaşkanlıkları ve siyasi güçlerin liderlerinin tepkisi ne olurdu? Irak toprakları komşu bir ülkeden askeri güçler tarafından işgal ediliyor ve herkes kafasında kuş varmış gibi susuyor!!!!!!” şeklinde bir paylaşım yaptı.
Bağdat Büyükelçimiz Ali Rıza Güney de Alaaddin’e, “Egemen bir ülke olarak önce Irak topraklarını işgâl eden ve Kürtler dahil herkesi öldüren teröristleri temizlemelisiniz…” karşılığını verdi.
Özetle; hiçbir şey olmasa da bir şeylerin olduğu ortada!..
Mesele şu:
Irak’taki o tepkiler bir yana, işin ülkemize nota verilmesine vardırılması ciddiye alınmamış olabilir.
Ancak Erdoğan’ın dün hem operasyonun “Irak merkezi hükümeti ve Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi ile yakın iş birliği içinde yürütüldüğünü” söylemesi hem de “destek verdikleri” için “teşekkür etmesi” neyin nesiydi?
Acaba gelişmeler hakkında Erdoğan’a bilgi verilmedi veya o da notayı “müzik notası” gibi mi değerlendirdi?