Propaganda, Psikolojik savaş, Örtülü operasyonlar, Algı Yönetimi … üzerine bir KİTAP : CIA ve KÜLTÜREL SOĞUK SAVAŞ
Siyasetle uzaktan yakından ilgilenen herkesin okuması gereken bir kitap;
PARAYI VERDİ DÜDÜĞÜ ÇALDI
2004 yılında Doğan Kitap yayınevi, Parayı Veren Düdüğü Çaldı–CIA ve Kültürel Soğuk Savaş– adıyla çok önemli bir kitap yayımlamış. Kitabın orijinal (İngilizce) adı: Who Paid The Piper?(The CIA and Culturel Cold War). Yazarı, Frances Stonor Saunders. Kitabı Türkçe’ye yetkin çevirmenlerimizden Ülker İnce çevirmiş. Ebat 14 x23 , sayfa sayısı 490.
Kitabın Doğan Kitap yayınevi 2004’de her birİ 2000 er adet olarak toplam 4000 adet basmış. Kitabın 2004’den 2010 hiç yeni baskısı yapılmamış. Ben kitabı, bir eski kitapçı rafında bulduğum Doğan Kitap yayınevi ilk baskısından okudum.
Temmuz 2010’da Kırmızı Yayınları kitabın yeni (toplam olarak üçüncü) baskısını yayımladı. Kırmızı yayınları kitabı Parayı Veren Düdüğü Çaldı–Sanat ve Edebiyat Dünyasında CİA Parmağı adı ile yayınladı. Ebat 13,5 x 21 , sayfa sayısı 632
Kitabı okurken yaptığım küçük bir araştırmaya göre, bugüne kadar bu kitabı referans olarak kullanmış iki kaynağa rastladım. Biri Mustafa Yıldırım’ın Sivil Örümceğin Ağında kitabı, diğeri de Prof. Ümit Özdağ’ın İstihbarat Teorisi adlı kitabı. Ümit Özdağ kendi kitabında bu kitabın kısa bir özetini vermiş.
Kitap önce ve bir ön bilgi olarak, 2. Dünya Savaşından sonra Soğuk Savaşa’a başlarken ABD’nin emperyalist dünyanın yeni lideri olarak yeniden örgütlenmesini ve CIA’nın kuruluşunu anlatıyor. Sonra da, esas konusu olan, CIA ile daha tecrübeli İngiliz istihbarat örgütü MI6 tarafından yürütülen psikolojik savaşın ve onun “kültürel cephesinin örgütlenmesi”ni ilginç ayrıntılarla anlatıyor..
Ülkemizde son yıllarda en çok tartışılan konuların psikolojik savaş-harekat, örtülü operasyonlar, propaganda, algı yönetimi, algı operasyonu, istihbarat örgütleri- medya- iş dünyası- politika arasındaki gizli ilişkiler olmasına rağman; tamda bu konuları kaynağına, uzmanlarına, patronlarına, erbabına dayanarak anlatan bu kitaba karşı aydınlar arasında , medyada adeta bir SUSKUNLUK YASASI uygulanmaktadır. Sorunun bu cephesi ayrıca incelenmeye değer .
Özellikle CIA ve MI6’nın dönek veye teslim olmaya hazır “solcu” ve “sosyalistleri” devşirip operasyonlarında nasıl kullandığını canlı örnekleri ile anlatıyor. Bunların CIA dökümanlarındaki kod adı Komünist Olmayan Sol ( KOS ) imiş. Herhalde bugünkü Türkiye’den devşirdikleri eski solcuları da Ulusal Olmayan Sol ( UOS ) adı ile kodlamışlardır.
Kitaptan bazı ilginç anekdotlar akatararak, okuyucularımıza kitabın tamamını alıp okumalarını tavsiye ediyoruz. Kitabı okuyunca ABD nin kalburüstü iş, sisyaset, medya ve bürokrasi kadrolarının CIA içinde veya CIA ile işbirliği içinde yetişip yükseldiklerini de göreceksiniz.
KİTAPTAN BAZI NOTLAR :
Propaganda yapmanın en iyi yolu hiç yapmıyormuş gibi yapmaktır.
RICHARD CROSSMAN
Eski solcuların bir amaç etrafında CİA’yla el ele vererek birleşmesi o kadar olmayacak bir şey değildir. Soğuk Savaş cephesinde çarpışmak üzere, belki kendilerinin haberi olmadan kiralanmış olan aydınlar ile teşkilat arasında sahici bir çıkar ve inanç birliği vardı....
Gelgelelim Soğuk Savaş’a ilişkin resmi belgeler bu karşılıksızlık efsanesini kökünden sarsıyor. CİA’dan para yardımı alan kişilerden ve kurumlardan, geniş kapsamlı bir inandırma seferberliğinin, bir propaganda savaşının erleri olması bekleniyordu ......
ABD Ulusal Güvenlik Konseyi ( NSC ) ve CIA lugatındaki bazı kavramlar …..
PROPAGANDA : “ Herhangi belli bir grubun düşünce ve hareketlerini etkilemek üzere düzenlenmiş haberler, özel savlar ya da çağrılar yoluyla bilgi ya da belli bir doktrin yaymak amacıyla yürütülen her türlü örgütlü çaba ya da hareket “
PSİKOLOJİK SAVAŞ : “ Bir ulusun savaş haricinde propaganda ve etkinliklerden planlı bir şekilde yararlanarak, yabancı grupların görüşlerini, tavırlarını, duygu ve davranışlarını kendi ulusal amaçları doğrultusunda etkilemeyi amaçlayan düşünce ve bilgileri iletmesidir. “
EN ETKİLİ PROPAGANDA TARZI : “ Söz konusu kişinin kendisinin inandığını sandığı nedenler yüzünden, sizin arzu ettiğiniz yönde hareket etmesidir .”
“ İçinde Amerikan tarzının propagandasını yapan hiçbir şey olmamalı; bunun olmaması başlıbaşına en iyi anlamda propaganda demektir.” ( Perry Miller )
... Dulles , Amerika’nın soğuk savaş programının başarısının “ hükümetten bağımsız görünme, özgürlüksever insanların doğal inançlarını temsil edermiş görüntüsü verme yeteneğine “ bağlı olduğunu anlamıştı.
Disraeli’nin “ Bir kitap bir savaş kadar büyük bir olay olabilir” sözüne kulak verilerek büyük bir kitap programı yürürlüğe kondu.
Gizli eylem şöyle tanımlanyordu: “ Birleşik Amerika’nın dış politikası doğrultusunda hükümetleri, olayları, örgütleri ya da kişileri etkilemek üzere yapılan ama Birleşik Amerika hükümetinin ilişkisinin belli olmayacağı örtülü eylem.”
Ulusal Guvenlik Konseyi’nin ( NSC ) NSC -10/2 numaralı 1948 tarihli kararnamesinde:
“ Amerika’nın güvenlik anlayışının sınırları, temelde Amerika’nın kendi suretinde bir dünya yaratmasını gerekli kılacak kadar “ genişletilmişti.
NSC-10/2 hükümete her türlü gizli harekat izni veriyordu: “doğrudan önleyici eylemlerde bulunma, bu amaçla propaganda, ekonomik savaş, sabotaj, antisabotaj, tahrip, tahliye gibi önlemlere başvurmak; düşman yönetimleri devirmek, bu amaçla yeraltı direnişçilerine, hareketlerine, gerillalara, özgürlükçü sığınmacı gruplara destek vermek” ... “ Öyle bir şekilde planlamalı ve uygulamaya konmalıdır ki, Birleşik Amerika Hükümeti’nin bu eylemlerdeki sorumluluğunu yetkisiz kişiler açıkça göremesin; gören olursa da Birleşik Amerika hükümeti bunu inandırıcı bir şekilde reddedebilsin. “
demokrasi kurallarının ve hristiyanlık ilkelerinin yardımına başvurmalıyız; Avrupa’daki Hristiyan duyarlılığının gücünü unutmayalım. Komunizmle yarışacak bir ideoloji ortaya koymalıyız.”
Teşkilat’ta bir süredir evrilip çevrilen bir düşünce vardı: komünistlerle savaşmak için eski komünistlerden daha iyisi bulunabilirmiydi ? Koestler’in danışmanlığında bu düşünce artık şekil almaya başladı. Ona göre, komünizm efsanesi ancak solda olup da komünist olmayan kişiler bir inandırma seferberliğiyle harekete geçirilirse kazanılabilirdi. Koestler’in andığı kişilere zaten Dışişleri Bakanlığı’nda ve istihbarat çevrelerinde bir grup olarak ad konmuştur: “Komünist olmayan Sol “ (KOS)
( Günümüz Türkiyesi için bu ad herhalde Ulusal Olmayan Sol olarak CİA literatüne girmiştir. AA )
KOS ( Komünist Olmayan Sol ), kısa zaman içinde Washington’da bürokrasi dilinde sık sık kullanılan bir tanım haline geldi. Bir tarihçi, “ Kartvizit sahibi bir gruptular neredeyse “ diye yazıyordu.
Sosyalizmden sağa kayış yörüngesi üzerinde yalnızca ılımlı merkezin üzerinden atlayıp geçmiş olan Burnham’ın solun omurgasız adamlarıyla kaybedecek zamanı yoktu. “ Kendi ağzımızdan çıkan sözlerin tuzağına bile bile yakalandık, onların tutsağı olduk – bizi zehirleyen solun bu zokasını yuttuk. Komünistler bizim dilsel teçhizatımızı yağmaladılar, bizi kendi sloganlarımızın ipiyle sım sıkı bağladılar. ‘ Komünist Olmayan Sol’un ilerici insanı, gerçek komünistlerin karşısında bir suçlu gibi sürekli titriyor. Aynı dili kullanan ama kararlı ve korkusuz bir şekilde hareket eden komünisti, komünist olmayan solcu, kendisinin yürekli bir kopyası olarak görüyor.“(Dönekliğin psikoljik analizi -AA )
Koestler asla komünist olmamış kişilerin, kendisi gibi döneklere içerlediğinin zaten farkındaydı. Koestler bu savları tekrarlayarak şöyle yazıyordu: “ Eski komünistler, bir zamanlar antinazi sığınmacılar gibi, can sıkıcı Kassanndra’lardan farksızdı; onlar aynı zamanda cennetten kovulmuş birer melekti ve cennetin sanıldığı gibi bir yer olmadığını ortaya çıkarma densizliğini yapıyorlardı. Katoliklikten veya komünistlikten dönmüş olanlara bütün dünya saygı gösterir, ama hangi inançtan olursa olsun, inancını kaybetmiş rahipten nefret eder. Bu tavır dininden dönenlerin sevilmemesi olarak açıklanır. Oysa dönek de eski inançlarından ya da inançsızlıklarından dönmüş olan kişidir ve onlara hala sadık kalanlara zulmetmeye hazırdır. Yine de o bağışlanır çünkü bir inanca “ bağlanmıştır”, oysa eski komünist ya da papazlıktan ayrılmış kişi bir inancı “ kaybetmiştir “- bu yüzden de yanılgımızı gösterme tehdidi taşıyan, o iğrenç, korkutucu boşluğu bize hatırlatan kişi haline gelir.”
Doğruyu hakim kılmak için yalana başvurmak gerekiyorsa başvurulacaktı. Koestler’in deyimi ile “ yarı doğru adına yüzde yüz yalanla savaşmak”tı bu.
Braden Avrupa’daki yeni açılmış UÖB’lere ( Uluslaraarsı Örgütler Bölümü ) açık talimatlar gönderdi: ”Para miktarını özel örgütlerin kuşku uyandırmadan harcayabilecekleri miktarlarla sınırlı tutun; Amerikan çıkarının boyutlarını gizleyin; örgütün resmi Amerikan siyasetini her yönüyle desteklemesini istemeyerek dürüstlük imgesini koruyun. “ ( Aç gözlü dönekler, parayı bol bulunca açılıp saçılıp kendilerini deşifre etmesinler diye bir uyarı… AA )
Dulles, Amerika’nın Soğuk Savaş programının başarısının “ hükümetten bağımsız görünme, özgürlük sever insanların doğal inançlarını temsil edermiş görüntüsü verme yeteneğine “ bağlı olduğunu anlamıştı...
....... Komisyonu’nun fon oluşturma işine bakan Özgürlük Haçlıları adlı bir kolu vardı, Ronald Reagon adlı genç bir aktör bunun sözcülüğünü ve reklam işlerini yürütüyordu.
“ Elbette, gerçek bir savaşın içindeyseniz iyi dövüşmeniz gerekir – yüksek sınıflara mensup insanlar iyi dövüşür.
kaybedecek en çok şeyi olan onlardır.”
Örtülü eylem ajanı William Colby, “ Genellikle parayı kendi kendi banka hesaplarına yatırmayı ve çeşitli şekillerde katkıda bulunmaya harcamayı kabul edecek Amerikalılara ulaşmaya çalışıyorduk “ diyordu. “ Bir Amerikan kurumuna, şirketine ya da her neye olursa olsun gidip de, ‘ Bu parayı aktarmak için ülkene yardımcı olmak istermisin ?’ dediğimizde ‘ Hay hay, seve seve ‘ derlerdi. Dünyanın istediğiniz her noktasına para aktarmak kolaydır. ... “
Teşkilatla bu şekilde işbirliği yapmayı kabul etmiş olan Amerikalılara ve Amerikan şirketlerine “ sessiz kanallar” denirdi..
Braden, “ CİA’da bir kamuflaj şubesi vardı, bu şubenin görevi harekatlarımızda kullandığımız vakıflar gibi paravanlar bulunmasına yardımcı olmaktı.” Diye açıklıyor. “Ayrıntılarla ben hiç ilgilenmezdim. Maliye bölümü bu işle uğraşırdı, kamuflaj görevlisiyle konuşurdu. Kullandığımız bir düzenekti bu yalnızca. Farfield Vakfı bunlardan biriydi. Hepsinin adını bilmiyorum, hatırlamıyorum. Ama para trafiği böyle zikzaklı bir yol izlerdi. CİA’nın parasız kalması gibi bir tehlike hiç yoktu.”
YAZAR HAKKINDA
Frances Stonor Saunders
2000 Gladstone Tarih Ödülü
Frances Stonor Saunders 1966 yılında
doğdu. Oxford, St Anne’s Koleji, İngilizce Bölümü nden birincilikle 1987’de
mezun oldu. Roma’da iki sene geçirdikten sonra, İngiltere’ye döndü. Channel 4
ve BBC için çalışan bağımsız film şirketlerine sanat belgeselleri
yapımcılığından önce çeşitli görevlerde çalıştı. 1993’te, New York School’a
uluslararası arenada başarı kazanması için CİA’nın destek sağladığını öne süren
bir makale okudu ve bir yıl bu hikâyeyi araştırdı. Bu hikâyeden, Channel 4’te
gösterilen "Hidden Hands: A Different History of Modernism" adında
bir program çıktı. Bu program da ilk kitabı "Parayı Verdi Düdüğü
Çaldı"ya kaynak oldu. Üç yıllık bir çalışmanını sonucunda elde edilmiş bir
yığın arşiv malzemesinin oluşturduğu kitap ona 2000 yılı Gladstone Tarih Ödülü
nü kazandırdı. Frances Stonor Saunders halen "New Statesman"
dergisinde sanat editörü olarak çalışmaktadır.
Doğan Kitap tarafından yayımlanan eserleri:
Parayı Verdi Düdüğü Çaldı, CİA ve Kültürel Soğuk Savaş / Haziran 2004 / 2. baskı Eylül 2004
YAYINCININ NOTU
Soğuk Savaş yıllarında Marksizm ve
komünizme ilgi duymaya başlayan Batı Avrupa aydınlarını "Amerikan
Tarzı"na daha uygun bir bakış açısına ısındırmaya çalışan CİA’nın
hikâyesini dinlemek ister misiniz? Çok ciddi bir araştırma sonucunda, birçok
kişiyle görüşülerek hazırlanan "Parayı Verdi Düdüğü Çaldı", CİA’nın
kültür cephesinde yürüttüğü faaliyetlere bir açıklık getiriyor. Yazarı Frances
Stonor Saunders, bu önemli konuyu anlatırken keskin bir gözlemci oluyor ve
muzip mizah anlayışını hiç elden bırakmıyor.
Kitabı okurken, insan ister istemez, komplo teorilerine inanacak duruma
geliyor. Çünkü CİA’nın Amerikan kültürünü nasıl bir propaganda silahı olarak
gördüğünü, bu amaç uğruna nasıl konferanslar düzenlediğini, dergiler
çıkarttığını, orkestraların turneleri ve resim sergileri için ödenek
sağladığını öğreniyorsunuz. Soyut ekspresyonizmin sosyalist gerçekçiliğin
öğretileri karşısında özgürlüğü temsil etmek için yaratılmış bir akım olduğunu
gördüğünüzde de, sanatın propagandaya alet olmasını nefretle kınıyorsunuz.
Saunders, ilginç bir döneme farklı bir açıdan yaklaşmış. Politika ya da sanat
ve edebiyatla ilgilenen, yaşadığı dünyaya yabancı kalmak istemeyen herkesin
ilgisini çekebilecek bir çalışma "Parayı Verdi Düdüğü Çaldı".
ÖZDEMİR İNCE’nin kitap hakkındaki düşünce ve izlenimleri…..
Parayı Verdi Düdüğü Çaldı yı okurken sık sık 1950’li, 60’lı yıllarda, Farfield, Ford, Rockefeller ve Fulbright vakıflarının burslarıyla Türkiye den kimler gitti acaba ABD’ye, diye de düşündüm. Birini bulsam da konuşsam... Dünyanın en zengin, en saygın vakıflarının CIA için paravan görevi yaptıkları kimin aklına gelir?
Soğuk Savaş’ın civcivli günlerinde ABD, Batı Avrupa’da gizli bir kültürel propaganda programına büyük miktarda para ayırmıştı. ‘Bu programın ana özelliği, böyle bir programın olmadığı iddiasıydı. Amerika’nın Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA) bu programı büyük bir gizlilik içinde yürüttü… Kültürel Özgürlük Kongresi’nin otuz beş ülkede bürosu vardı. Kongre yüzlerce personel çalıştırıyor, yirminin üzerinde saygın dergi yayımlıyor, resim sergileri açıyordu; bir haber ve film servisine sahipti; tanınmış kişilerin katıldığı uluslararası toplantılar düzenliyor; müzikçilere ve ressamlara ödüller dağıtıyor, konser ve sergi olanakları sağlıyordu. Tek amaç uzun zamandır Marksizme ve komünizme yakınlık duyan Batı Avrupa aydınlarını yavaş yavaş “Amerikan tarzı” bir bakış açısına ısındırmaktı.’
Meğer CIA’nın en etkili silahı Encounter dergisini okumak için boşu boşuna abone parası ödemişim yıllarca. İstesem bedava gönderirlermiş. Fransa’da yayımlanan Preuves dergisini almak için Hachette dükkânlarına taşınıp durmuştum. Meğer Jean-Paul Sartre’ın Les Temps Modernes dergisini madara etmek için çıkartıyorlarmış.
Hey gidi Bertrand Russell, hey gidi George Orwell, hey gidi Ignazio Silone, hey gidi Stephen Spender, hey gidi Arthur Koestler!..”
2004 Doğan kitap baskısında kitabın arka kapak sayafasında, kitap ve yazarı hakkında verilen bilgi :
“ Amerikan istihbaratının ‘Altın Çağı’na duyulan sorgulanmamış özlemin” in gerisinde çok daha utandırıcı bir gerçek yatıyordu: Dante okumuş, Yale’e gitmiş, vatandaşlık erdemi eğitimi almış, bu aynı insanlar, demokratik seçimlerin sonuçları ile oynadılar, insanlara haberleri olmadan LSD verdiler, binlerce Amerikan vatandaşının mektuplarını açtılar, hükümetleri düşürdüler, dikdatörlükleri desteklediler, cinayetler düzenlediler, Domuzlar Körfezi felaketini hazırladılar. “ Ne adına? “ diye soruyordu onları eleştiren biri. “Vatandaşlık erdemi “ adına değil, imparatorluk adına.
Viladimir Nabokov’un Puşkin üzerine yazdığı yazıyı, Jorge Luis Borges’in öykülerini, Arnold Toynbee, Bertrand Russel gibi o yılların en önemli beyinlerinin yazılarını yayınlayan Encounter dergisinin bütün faturalarının ödenmesi sorumluluğunu üstlenen CIA’ydı.
CIA’nın gizlice para desteği verdiği Çehov Yayıncılık Şirketi aracılığıyla Çehov’un yapıtları büyük ölçüde çevrildi ve dağıtıldı.
Amerikan kültürünün ileri karakolları olarak kurulan Berlin’deki Amerika-Hauser’de, CIA’nın önerisiyle, Lillian Hellman’ın, Eugene O’Neil’in, Thornton Wilder’in, Tenessee Williams’ın, William Saroyan’ın, Clifford Odets’in, John Steinback’in oyunları sunuluyordu. Ve daha niceleri…
New York Times, 1977’de 1000 kadar kitabın yayımında CIA’nın payı olduğu iddiasında bulundu.
Yazarın TEŞEKKUR girişinden bir paragraf..
“Kültürel Soğuk Savaş’ı araştırmaya başladığımda Amerika’nın Bilgi Edinme Özgürlüğü Yasası’ndan çok yararlanacağımı sanıyordum. Daha önce tasnif edilmiş olan resmi belglerin pek çoğu bu yasa gereği açılınca araştırmacıların FBI nin yakın geçmişteki çalışmalarıyla ilgili büyük bir zenginlik kazandığını biliyoruz. Ama iş CİA belgelerini elde etmeye gelince durum farklı. Benim 1992 de yaptığım ilk başvuruya henuz yanıt gelmedi. Daha sonraki bir başvurum kabul edildi ama istediğim belgeleri alabilmem için yaklaşık 30.000 dolar ücret ödemem gerektiğni bildirdiler. Neyse ki CİA nin Enfermasyon ve Gizlilik koordinatörü başvurumun işleme konma şansının aslında sıfır olduğunu söyledi de boş yere canımı sıkmaktan kurtuldum. Gerçekte, bu ülkenin savunmasıyla ilgili malzemeleri araştırırken çok daha büyük engellerle karşılaşan İngiliz tarihçiler, Bilgi Edinme Özgürlüğü Yasasını çok överler. Ama hiç değilse CİA söz konusu olduğunda, yasanın iyi uygulandığını söylemek olanaksız. Neyse ki özel kolleksiyonlardaki belgeler bu eksikliği kapatacak kadar zengin. Tarihse olarak birbirini izleyen Amerikan yönetimleri özel sektörü de yönetime ortak ettiler. Özellikle Soğuk Savaş döneminde Amerikan dış politikası, devletin resmi daireleri ile serbest çalışan güya resmi kişi ve kuruluşlardan oluşan bir çeşit konsorsiyum tarafından ortaklaşa yürütülüyordu. İşte bu tür gizli ya da üstü örtülü bir harekât bile küçük ve birbirine düşman gruplar tarafından yürütüldüğü için, salt bu nedenden dolayı, bu tür harekâtların mercek altına alınması mümkün olmaktadır.”
Derleme ve Düzenleme
AHMET AKKÜÇÜK / 06.03.2017
Yazar Sayfası: Yazarın Köşesi: / Tarih: 6.03.2017 00:00:00 / Okunma = 18271