Son NATO Zirvesinde Amerikan emperyalizminin Türkiye’ye yeni bir görev verdiği, Tayyip Erdoğan’ın da bu görevi kabul etmeye hazır olduğu anlaşıldı.
Türkiye, Kabil Havaalanı’nın koruyacak ve işletecekmiş. Türkiye, ABD ve müttefikleri ile birlikte zaten Afganistan’daydı. Yeni durum şudur. Afganistan’da Taliban kuvvetleri karşısında yenilgiye uğrayan Amerika’nın başını çektiği koalisyon yenildi. Askerleri çok kayıp verdi. Afganistan serüveni ABD’ye pahalıya patladı. İşbirlikçi ve yolsuzluklara batmış Afganistan diktatörlüğünü ayakta tutmanın imkânsızlığı da anlaşıldı. Trump yönetiminin bu ülkeden çekilme kararını Biden yönetimi de uygun görüyor. Şu koşulla ki, geride artçı bir kuvvet bırakılacak. İşte bu artçı kuvvet, Türkiye askeri olacak. Çünkü Batılı ülkelerin uçakları buraya gidip gelmeye devam edecek ve Türkiye onların güvenliğini sağlayacak…
AMERİKAN GÖLGESİNDE GENİŞLEME
AKP iktidarı döneminde yaşanan dış politikaya gerçekleri ışığında bakıldığında Hükümetin böyle bir görevi kabul etmesinin iki nedeni olduğu görülüyor.
Birincisi Erdoğan iktidarı zaten başka ülkeler üzerinde nüfuz kullanma politikası güdüyor. Türkiye’nin topraklarını genişletme de içinde olmak üzere başka ülkelere tırnak atıyor. Oralarda üsler kuruyor.
İkincisi, Amerika ve Rusya karşısında bir bocalama devresinden sonra hükümet, Amerika ve NATO’nun başını çektiği Batı emperyalizmi ile bozulan ilişkileri onarmaya çalışıyor. Erdoğan’ı ikinci Atatürk diye göstermeye çalışan ve onu bütün gücüyle destekleyen eski solcuları hayal kırıklığına uğratma pahasına. Afganistan görevi, emperyalist cephe ile hasarları onarmanın da bir çaresi olarak görülüyor. Bunun NATO’ya girmek için 1950’de Kore’ye asker göndermekten bir farkı yok. O zaman NATO’ya girilecekti, şimdi ise NATO’ya adeta yeniden bağlanılacak.
Bir taşla iki kuş!..
Taliban yönetimi haklı olarak Afganistan’da hiçbir yabancı askerî güç istemiyor. Ülkede kontrolü çoktan yitirmiş olan Amerikan kuklası Afgan yönetimi istedi diye bu ülkeye kuvvet göndermenin doğuracağı sonuçlari Türkiye’nin tehlikeli sulara dalma sonucunu doğurabileceğinden hükümet yanına Pakistan ve Macaristan gibi iki ortak almak istiyor. Pakistan’ı almak isteyişini anlamak kolay da Macaristan nerden çıktı, bilmiyoruz. Hacı hacıyı Mekke’de bulurmuş. Erdoğan’la Orban’ın Kâbil’de buluşmasının da uluslararası bir nedeni olmalı.
EŞ BAŞKANLIĞA GERİ DÖNÜŞ
Dünyanın jandarmalığını üstlenmekten vazgeçmeyen Amerika, hâkim olmak istediği yerlerde bu iş için taşeron kullanıyor. Büyük Ortadoğu ve Kuzey Afrika Eş Başkanlığı Projesi de Ortadoğu’da ve Kuzey Afrika’da yapılacak böyle bir taşeronluktu. Palazlanan yeni tipte Türk burjuvazisi, klasik Osmanlılığın dinciliği yanında, genişleme politikasını da yürürlüğe koyabileceğine karar verince, Batılı müttefiklerini aradan çıkarmak istedi. Bu gelişmeye bazı yazılarımızda “Türkiye alt emperyalist bir ülke mi oldu?” diye sorarak işaret etmiştik. Suriye’de rejimi yıkarak Batı yanlısı bir rejimi iktidara getirme çabasında Amerika ile birlikte hareket eden Türkiye ve ABD arasına sonradan kara kediler girmesinin nedeni budur. Suriye’de petrol kaynaklarına tek başına hâkim olmak isteyen, bu ülkenin tümünü Rus etkisine bırakmak istemeyen ABD, Türkiye yönetimi ile ters düştü. Sonuçta Türk Hükümeti, Suriye’de yaratılan fiili durumu kabul etmiş görünüyor. Zaten ABD’yi Suriye’den çıkaracak bir gücü de kendisinde göremiyor. Zararın neresinden dönülse kârdır anlayışı ile hareket ediyor. Emperyalistlerin Afganistan’da olduğu gibi kendisine sunacağı başka olanaklardan yararlanma yoluna giderek bir uzlaşma yoluna gitmek istediğini belli ediyor.
Sınır ötesi harekâtlar ve bunların bir kısmının kalıcı hale gelmesi karşısında “Ne işimiz var Suriye’de, Irak’ta diye sorup duruyorduk. Meğer daha başka ülkelerde de işimiz varmış!
AFGANİSTAN’A UYGARLIK MI GÖTÜRÜLECEK?
Bugünkü Afganistan’a hâkim Taliban yönetimi, Batı uygarlığının yarattığı modern değerlere düşman, bizdeki yaygın ifade ile gerici bir güç. Geçmişte NATO’nun verdiği görevle Afganistan’da bulunmayı savunan Atatürkçüler vardı. Türkiye bu ülkede nefes alamayan modern insanları koruyacak, Afganistan’a uygarlık götürecekti. Bunun mümkün olmadığı anlaşılmış olmalıdır. 27 Aralık 1979’da Afganistan’ı yüz bin kişilik ordusuyla resmen işgal eden Sovyetler Birliği de bunu başaramadı. Hatta Sovyet işgalinin Afganistan’da muhafazakârlığı artırdığı görüldü.
Bir ülkenin işgal güçleri başka bir ülkeye uygarlık götürebilir mi? Belki uzun vadede bazı kurumlarını yerleştirebilir ve yaşam biçimlerini değiştirebilir ama bunun için İngiltere’nin Hindistan’da 300 yıl sömürge yönetimi olarak kalması gibi bir sürece ihtiyaç vardır.
Kaldı ki Türkiye’de gitgide İslami bir rejime yönelen AKP yönetiminin Afganistan’a veya başka bir ülkeye gericilikten başka götüreceği bir şey var mıdır? Afganistan’da bu görevi Taliban zaten yapmaktadır.
Bir an için yalnız Kabil havaalanını değil bütün Afganistan’ı AKP hükümetinin yönettiğini farz edelim. Afganlıların bundan nasibi inşaat faaliyetlerinin yanında daha çok Kuran Kursu, daha çok İmam Hatip, elinde kılıçla mindere çıkan sarıklı din adamları, kaynakların dinci vakıflara peşkeş çekilmesi, Afganistan’ın doğal kaynaklarının özelleştirilip yabancı şirketlere aktarılması, mafya, yolsuzluk ve yasaklardan başka ne olabilir? Türkiye’den Afganistan’a taşınacak olan Türk toplumunun modern yüzü değildir, yasakçı bir yönetim anlayışı ve geri bir hayat tarzıdır.
Bağımsız ve onurlu bir politika gütmek isteyecek Türkiye’nin yapması gereken, Afganistan’a ve başka ülkelere işgal askeri göndermek değil, yabancı ülkelerdeki bütün askerlerini geri çekmek, içeride de barış ve demokrasiyi temel alarak herkese rahat bir nefes aldıracak ortamı yaratmaktır. İktidara gelmeyi bekleyen bugünkü muhalefet de bunu yapamazsa Türkiye Amerika ve Rusya gibi emperyalist ülkelerin at oynattığı bir ülke olmaktan kurtulamaz. “Ne Amerika ne Rusya, tam bağımsız Türkiye” 1960’ların, 1970’lerin olduğu kadar bugün de geçerliliğini koruyor.
EMPERYALİZME KARŞI İLK ZAFERİN SAHİPLERİ
Geçmişte uğradığı dış saldırılar ve işgaller açısından Anadolu ile Afganistan birbirlerine benziyor. Doğudan batıya, güneyden kuzeye önemli yollar üzerinde bulunan ve zengin yer altı kaynaklarına sahip olan Afganistan; Persler, Büyük İskender, Sasaniler, Araplar, Gazneliler, Samanoğulları, Harzemşahlılar Moğollar, Timur, Nadir Han’ın işgallerine uğradı. Son birkaç yüzyıldır da Afganistan, Rus ve İngilizlerin hâkimiyet mücadelesinin kesiştiği bir coğrafya.
Afganlılar, İslam dünyasının hem ileri karakolu, hem modernleşme sürecinde olan Türkiye’ye karşı daima hayranlıkla baktılar. Modern Afganistan’a biçim verecek olan ilk aydınlar Osmanlıların modernleşme hareketinden çok etkilendiler. Bunlardan biri olan Muhammet Tarzi, öğretimini Türkiye’de yapmıştı. Afganistan’a dönüşünde, Abdülhamit zulmünden Mısır’a kaçmış bazı aydınları Afganistan’a çağırdı. Afganistan’ın ilk gazetesi Seracal Ahbarı Afganistan’ı o çıkardı.
Birinci Dünya Savaşı çıkınca Teşkilatı Mahsusa Heyeti cihat fetvasını Afganistan’a götürdü. Bu savaşta Türkiye’nin hem İngiltere hem Rusya ile savaşıyor olması Afganlılara rahat bir nefes aldırmakla birlikte, bu fetva nedeniyle savaşa girmediler. Ancak onlar zaten İngiltere ile mücadele halindeydiler. Afgan topraklarında İngilizleri son bozguna uğratmaları, 1919 yılındadır. 3 Mart 1919’da bağımsızlıklarını ilan ettiler ve İngiltere bunu kabul etmek zorunda kaldı. Yani emperyalizme karşı ilk kurtuluş savaşını zafere ulaştıran, çok tekrarlandığının aksine Türkiye değil Afganistan’dır. Türk Kurtuluş Savaşında işgalcilerin yenilmesi nedeni nasıl Anadolu yaylasının onları barındırmayacak bir coğrafi yapıda olması ise dağlık Afganistan da İngiliz güçlerinin rahatça hareket edeceği bir alan değildi.
GÖZYAŞLARI İLE İMZALANAN ANLAŞMA
Sovyet Devriminden sonra Rusya artık Afganistan’ın dostuydu. Ankara’dan Sovyetlerle bir yardım ve dostluk anlaşması için Moskova’ya giden heyet orada Sovyetlerle anlaşma yapmaya gelen Afgan heyeti ile karşılaştı. Ankara, o sırada Moskova’nın ezilen milletlerin delegeleriyle dolup taştığını biliyor olmalı ki Türk heyetine, Ruslardan başka orada delegeleri bulunan başka milletlerle de anlaşma yetkisini vermişti.
Böylece Kurtuluş Savaşı Ankara’sı ilk anlaşmayı, 1 Mart 1921’de Afganlılarla yapmıştır. Bu dostluk ve yardım anlaşması Moskova’da iki taraf delegelerinin gözyaşlarıyla imzalanmıştır. Emperyalizm ile mücadele her iki mazlum ulusun temsilcilerine gözyaşı döktürürken, acaba NATO’nun isteğiyle Afganistan’a askerî kuvvet gönderme anlaşması imzalanırken de gözyaşı dökülebilecek midir. Bu gözyaşı ABD ve NATO temsilcileriyle birlikte mi dökülecektir!
NEREDEN NEREYE?
Kurtuluş Savaşı yılları, Türk-Afgan ilişkileri açısından en sıcak ve dostane ilişkilerle doludur. Mustafa Kemal Paşa ve Afgan Emiri Emanullah Han arasında mektuplar gidip gelmiş, her iki taraf elçilikler açmış, elçiler büyük sevgi törenleriyle karşılanmıştır.
Afganistan’ın Ankara elçiliğinin bayrağını göndere Mustafa Kemal Paşa kendi elleriyle çekmiştir. Türkiye Afganistan’a, Afgan ordusunu düzene koymak için subay ve öğretmen göndermiştir. Ayrıca Birinci Dünya Savaşı sonunda yurt dışına çıkmak zorunda kalan Cemal Paşa, Afgan emirinin askerî danışmanı olmuştur. Ne de olsa Türkiye’nin ordu teşkilatı ve geleneği Afganistan’dan ileri idi. (Enver Paşa’nın Orta Asya’ya gidip Bolşeviklerle çarpışmaya başlamasından sonra Ruslar, Cemal Paşa’nın da onunla işbirliği yapabileceğinden kuşkulanıp Emirlikteki görevine son verdirmişlerdir. Cemal Paşa, Türkiye’ye gelmek için Kars’ta Ankara’nın iznini beklerken Ermeni intikamcılar tarafından Kars’ta katledilmiştir.) Dikkat çekicidir ki Enver Paşa’nın İngilizci siyasete dönmesi Afganlıları Türkiye’ye karşı kuşkuya düşürmüş, ne var ki Ankara’nın Enver Paşa’dan farklı bir siyaset izlediği görülerek Türkiye ile Afganistan dostluğu sürmüştür. Büyük Zafer, Afganistan’da da büyük bir sevinç yaratmış, Afganistan dağlarında ateşler yakılmıştır.
Emanullah Han, Türkiye’de Atatürk dönemi reformlarını uygulamak istiyordu. 1928’de Türkiye’ye de gelerek konuk edilmiştir. Fakat bu reformlar Afganistan gibi bir ülkeye ağır gelmiş olacak ki, Emanullah Han, ertesi yıl mollaların ayaklanmasıyla ülkeden ayrılmak zorunda kalmıştır. Türkiye’de ise benzeri bir darbe parça parça yapıldı ve sonuncusu 2002’de AKP’nin iktidarıyla gerçekleşti.
Milletler bazen hiç umulmadık devrim ve karşı devrimlere uğrarlar. Afganistan tarihi ile Türkiye tarihi arasında bu bakımdan benzerlik vardır. Şimdi Afganistan’da yurdunu dış güçlere karşı savaşan tutucu bir topluluk (Taliban), Türkiye’de ise Türkiye koşullarında yapabileceği kadar gericilik peşinde fakat aynı zaman da emperyalistlerle sıcak işbirliğine geri dönen bir iktidar hüküm sürüyor.
Afganistan, hiçbir yabancı gücün bulunmadığı bağımsız bir ülke olacaktır. Modernleşmesi ise kendi iç gelişimi ile ocaktır. Türkiye de tam bağımsız bir ülke olacak ve bir Ortaçağ ülkesi haline sokulmaya direnerek çağdaş kimliğini koruyacaktır.
Mustafa Kemal Paşa’nın Mart 1933’teki sözleri, günümüze de ışık tutuyor: “Sömürgecilik ve emperyalizm, yeryüzünden yok olacak ve yerlerine milletler arasında hiçbir renk, din ve ırk farkı gözetmeyen yeni bir uyum ve işbirliği çağı hâkim olacaktır.”
AKP hükümetinin yurt dışına asker gönderme tezkerelerini kerhen de olsa destekleyen muhalefetin bu kez ilkeli bir tutum takınarak, Afganistan’a asker göndereme tezkeresini reddetmesini beklemek hakkımızdır.