Türk düşmanlığıyla bilindiği halde aylardır heyecanla telefonu beklenen ABD Başkanı Biden yapacağını yaptı, milletimize “soykırım” iftirasını attı. Bundan hemen önce de Türkiye’yi “hasım” ilân eden yaptırımları yürürlüğe koydu, F-35’lerimizin ve 1.5 milyar dolarımızın üzerine yattı.
Yetkililerimizin tepkileri sayfalara sığmaz, özetlemeye çalışalım.
TBMM Başkanı Mustafa Şentop, Biden’ın açıklamasının “tarihi ve hukuki hiçbir kıymeti olmadığını” söyledi.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, “Reddediyoruz… [Açıklamanın] hiçbir değeri yoktur.” dedi.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, “tek dayanağı popülizm olan bu açıklamayı tümüyle reddettiklerini” açıkladı.
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, “talihsiz açıklamanın yok hükmünde olduğunu” ve “kınadığını” bildirdi.
İletişim Başkanı Fahrettin Altun, “en sert şekilde telin etti”.
AKP Genel Başkan Vekili Binali Yıldırım, “cahilce” bulup, “yok hükmünde” saydı.
Bir diğer AKP Genel Başkanı Numan Kurtulmuş, ABD’nin döktüğü kanları, kuruttuğu nesilleri hatırlattı.
AKP sözcüsü Ömer Çelik, şiddetle kınadı.
Cumhur İttifakı’nın ortağı MHP’nin Lideri Devlet Bahçeli de, “Biden’in skandal ve sakat açıklamasıyla Türkiye-ABD ilişkileri bundan sonra bambaşka bir mecraya savrulma riski taşımaktadır. Dostluk ve stratejik bağlar kurduğu bir ülkeye, soykırım gölgesi düşürmeye kalkışan bir zihniyetle muhtemeldir ki, hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır.” uyarısında bulundu.
Başka ne oldu?
ABD’nin Ankara Büyükelçisi David Satterfield Dışişleri Bakanlığı’na çağrıldı. Çağrıyla ilgili şu bilgi verildi:
“Bakan Yardımcısı Büyükelçi Sedat Önal tarafından kabul edilen Büyükelçi Satterfield’a, söz konusu açıklamaya ilişkin güçlü tepkimiz iletilmiştir. Bu çerçevede, tarihi ve hukuki herhangi bir dayanaktan yoksun olan bu açıklamayı kabul edilemez bulduğumuz, tümüyle reddettiğimiz ve en kuvvetli şekilde kınadığımız ifade edilmiştir. Açıklamanın uluslararası hukuk bakımından hükümsüz olduğu, ayrıca Türk halkını derinden incittiği ve ilişkilerimize onarılması zor bir yara açtığı kayda geçirilmiştir.”
Bugün de TBMM’nin bir kınama bildirisi yayımlaması bekleniyor.
Lütfen Ekim ve Aralık 2019’a gidelim. Her şey arşivlerde duruyor. O vakitler ne mi olmuştu?
29 Ekim günü, ABD Temsilciler Meclisi “soykırım” iftirasını kabul ettiğinde, bu tepkilerin kelimesi kelimesine aynısı gösterildi.
O günlerin en önemli konusu, Erdoğan’ın 13 Kasım’da ABD’ye gidip Trump’la görüşecek olmasıydı. Temsilciler Meclisi’nin kararı üzerine Erdoğan, ABD ziyaretine ilişkin, “Henüz kararımı vermedim, soru işaretleri var.” demek durumunda kaldı. Adı açıklanmayan bir yetkili de ziyaretin beklemeye alındığı bilgisini sızdırdı. Ancak nihayetinde Erdoğan gitti.
O ziyaretin sonucunda, Trump, “soykırım” iftirasının Senato’da oylanmasını durdurdu. Ülkemizde büyük bir coşku yaşandı!.. Medyamız “başarı” manşetleri attı!..
Ancak bu “başarı”nın ömrü kısa oldu, Senato da 1.5 ay sonra “soykırım” kararı aldı.
Yine bugünküne benzer tepkiler yağdı; “Kabul edilemez”, “Yok hükmündedir”, “Ciddiye alınacak bir yanı yok” demeçleri havada uçuştu… ABD Büyükelçisi David Satterfield Dışişleri Bakanlığı’na çağrıldı, tepkimiz iletildi… TBMM, bu gelişmeyi kınayan bir karar metni yayımladı…
Sonra? “Nerede kalmıştık?” dercesine, ABD ile “dostluk ve müttefikliğe” devam edildi.
Haksızlık etmeyelim, o günden bugüne değişen bir şey oldu; bu defa Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş da tepki gösterdi!..
“Konstantinopolis” Neyi Hatırlatıyor?
Biden, “soykırım” iftirası atmakla kalmadı, İstanbul için “Konstantinopolis” ifadesini kullandı. Anlaşılan o ki, Biden’in bundan sonraki gündem maddeleri “Ruhban Okulu ve Ayasofya” olacak.
Bu vesileyle, 2019’daki İstanbul seçimleri üzeri yaşanan tartışmaları da hatırlatalım.
İsrail Başbakanı Netanyahu’nun oğlu ve Yeni Zelanda’daki camilere saldıran cani İstanbul için “Konstantinopolis” deyince, Erdoğan’ın tepkisi şu oldu:
“Bu millet var ya, bu can bu tende oldukça, böyle bir şeye asla müsaade etmez… Tüm dünyanın gözbebeği olan İstanbul’a ‘Konstantinopol’ ifadesini kullanan Netanyahu, oğlunun kulağını çek. Eğer bu noktada biraz daha ileri giderseniz, terbiye metotlarımız farklıdır. Sizleri o tür de terbiye etmesini biliriz. Artık burası İstanbul’dur.”
Başka?
İstanbul seçimlerine kısa bir süre kala Erdoğan, “Burası İstanbul, bir diğer adıyla İslambol. Burası Konstantinopol değil, ama burayı böyle görmek isteyenler var. Böyle görmek isteyenlere karşı 22 günümüz var.” dedi.
Ankara’nın görüşmek istemediği Ekrem İmamoğlu değil, ama görüşmek için can attığı Biden, İstanbul’u “Konstantinopol” yaptı ve de bu konuda, şu ana kadar Biden’in “kulağını çeken” çıkmadı, bilmem farkında mıyız?!
Bu Yanlış Nasıl Düzeltilir?
Biden’in “soykırım” iftirasına gösterilen tepkilere devam edelim.
Bugün de Adalet Bakanlığı, tam 11 maddeyle “soykırımın” nasıl hukuki karşılığı olmadığını izah etti.
Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ise 13 maddede özetlenen açıklamasında, “‘Soykırım’ olarak nitelemek gaflettir, cehalettir, geleceğin tahribidir.” deyip, “Bu yanlış düzeltilmelidir.” çağrısında bulundu.
Öncesine bakalım; bu yanlışa meydan verilmemesi için ABD nezdinde resmi veya gayrı resmi hangi girişimde bulunuldu?
Örneğin, 3 ay önce 15 Ocak’ta Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu Erdoğan’ın başkanlığında toplandı. İletişim Başkanı Fahrettin Altun toplantıyla ilgili şu açıklamayı yaptı:
“Yüksek İstişare Kurulu üyeleri, 1915 olaylarına ilişkin mesnetsiz ‘Ermeni soykırımı’ iddialarının, birlik ve beraberliğinden ödün vermeyen aziz milletimizi bölme amacı taşıyan çevreler için bir araç olarak kullanılmaya çalışıldığını ifade etmişlerdir. Bu hususta yurt içi ve yurt dışı kamuoyunda dile getiren görüşlerin değerlendirildiği toplantıda, bu konuda dezenformasyon hamlelerinin engellenmesi ve doğru diplomatik girişimlerle ülkemiz aleyhine sürdürülen faaliyetlerin engellenmesi müzakere edilmiştir. 1915 olaylarına ilişkin gerçek dışı iddialara karşı yürütülmesi gereken çalışmalar büyük bir hassasiyetle ele alınmıştır.”
Demek, hiçbir şey yapılmadı veya ABD verilen mesajları ciddiye almadı ki, bugüne gelindi!..
Peki yanlış sonrasında yapılan ne var?
Montrö’ye sahip çıkan emekli amiraller ve 128 milyar doları sorgulayan pankartlar toplatılırken; ABD’ye bir “müzik notası” bile verilmemiş… Büyükelçi “istenmeyen adam” ilân edilmemiş… Emekli amirallere karşı sokağa fırlayan dernek ve vakıflardan ses soluk çıkmamış, bir tek yetkili İncirlik ve Kürecik’i kapatmayı ağzına almamışken, ABD bu yanlıştan nasıl döndürülecek?
Buyurun bir örnek:
Putin, geçtiğimiz günlerde yabancı ülkelerin hasmane eylemlerine karşı alınacak misilleme önlemlere ilişkin kararı imzaladı.
Dün de Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Zaharova, ABD’nin de dahil olduğu hasıl ülkeler listesi hazırladıklarını bildirdi.
Neyse ki, Reuters’a açıklama yapan Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Erdoğan’ın konu hakkında bugün yapılacak kabine toplantısından sonra konuşacağını belirtip, “Önümüzdeki günlerde ve aylarda farklı biçim ve derecelerde karşılık verilecektir.” dedi.
Verilecek karşılık kuru beyanatlardan ibaret kalmayacaksa, buyurun birkaç öneri:
ABD’ye şimdi değil de ne zaman ciddi bir nota verilecek? Üstelik de yöneticilerimizin özlemini çektiği Osmanlı suçlanmışken!..
Biden’in “soykırım” iftirasına resmi tepki gösteren sadece Azerbaycan ve Pakistan oldu. Malûm, Biden’in ajandasında Kıbrıs da var ve Cenevre görüşmeleri başlıyor. Azerbaycan ve Pakistan’ın KKTC’yi tanımasını sağlamanın tam zamanı değil mi?
Erdoğan-Biden arasında gerçekleşen telefon görüşmesinde, 14 Haziran’da Brüksel’deki NATO toplantısı için randevulaşıldığı açıklandı. Aralarında ABD, Belçika, Kanada, Fransa, Almanya, Yunanistan’ın da bulunduğu NATO üyesi 30 ülkeden 16’sının, ayrıca İngiltere’ye bağlı Galler, İskoçya ve Kuzey İrlanda parlamentolarının “soykırım” iftirasını tanıdığını hatırlayıp, bugünden o randevunun iptal edildiği de mi duyurulamaz?
Şayet ABD’ye karşı bu kadarcık bile somut tepki gösterilemeyecekse, geriye tek şey kalıyor: sebebinin Türk Milleti’ne açık seçik izah edilmesi!..