Sadece 15 ay önce “İnsan Hakları Eylem Planı”nı açıklarken ne de güzel konuşmuştu Erdoğan!..
Demişti ki;
“Tarih bize, ne zaman adalete sıkı sıkıya sarılmışsak o zaman yükseldiğimizi, güçlendiğimizi, huzurlu ve müreffeh bir toplum hâline geldiğimizi gösteriyor. Buna mukabil ne zaman da adalet yolundan sapmışsak, gerilediğimizi, zayıfladığımızı, iç ve dış sıkıntıların ağırlığı altında ezildiğimizi müşahede ediyoruz… İşte bunun için bizim adalet davamızın pusulası insandır, insan onurudur, insanın sahip olduğu tüm haklarıyla hayatını sürdürebilmesidir.”
Ya şu sözleri?
“Medeniyet müktesebatımız bize, adaletin yerini bulmasının çok hassas bir dengeye bağlı olduğunu anlatıyor. ‘Bir çiçeğe az su vermek onu kuruturken, fazla su vermek de soldurur’ gerçeği, adaletin kuyumcu titizliğiyle uygulanmasını gerektiriyor. Ayrıca öyle her gördüğümüz çiçeğe de su vermeyeceğiz. Susuzluktan boynu bükülmüş bir çiçeğe su vermek adaleti yerine getirmek olurken, dikene su vermek zulüm anlamına gelebiliyor. Bu hususta bir başka yaklaşımı da Malcolm X’in sözleriyle şöyle ifade edebiliriz: ‘Ben gerçeğin peşindeyim, kimin söylediği önemli değil; ben adaletin peşindeyim, kim için veya kime karşı olduğu önemli değil.’”
Erdoğan’ın verdiği bilgiye göre; “9 amaç, 50 hedef, 393 faaliyet”ten oluşan ve 2 yıl içinde uygulanacak bu planda, “hâkim ve savcılara coğrafi teminat sağlanması” da vardı.
Nebati’nin Gözleri Işıldayacak
15 ay sonra bugün; iktidarın ve piyasaların gözü nerede? Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın yarın ülkemizi şereflendirmesinde!..
Sözü edilen kişi kim, biliyorsunuz. Yine bizzat Erdoğan’ın iddiasıyla, gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın İstanbul’un ortasında parçalara ayrılıp eritilerek yok edilmesinin sorumlusu!..
“Kaşıkçı olayı” sonrasında Suudi Arabistan’dan Türkiye’ye en üst düzeyde program olacak Prensin iade-i ziyaretinin gündemi yoğunmuş. Erdoğan-Prens görüşmesinde; ikili ve bölgesel konuların yanı sıra sağlık, enerji, gıda güvenliği, tarım teknolojileri, savunma sanayi, finans, ticaret, turizm, müteahhitlik, gayrimenkul gibi kritik alanlarda anlaşmalar imzalanacakmış… Suudi Arabistan’ın, İHA ve SİHA alım isteği de masada olacakmış.
En büyük “müjde”; Suudi Arabistan’ın Türkiye’ye uyguladığı seyahat kısıtlamasının Prens’in bu ziyaretiyle birlikte kalkması bekleniyormuş!..
Nisan’ın son haftasıydı; Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati de, “Mayıs’ta İstanbul’da otellerde yer bulunamayacak. Araplar da gelmeye başladı. Suudiler de gelmeye başlar.” diyerek bu beklentisini dile getirmiş, ancak halden anlamaz Suudi yönetimi, Covid salgını gerekçesiyle ülkemize seyahat kısıtlaması koymuştu!..
Neyse ki; medyamızın, yakın zamana kadar hakkında “katil” manşetleri attığı Prens’i beklemesine gerek kalmadı; o gelmeden ülkemize seyahat yasağını kaldırdılar. Öyle ya, yasak kalkmasa kendisi nasıl gelecekti?!
Şimdi medyamız, “seyahat şirketleri” adına sevinmesin de kim sevinsin?! Nureddin Nebati’nin gözleri ışıldamasın da ne olsun?!
“Diyet” Değil Jest!..
Prens’in bu alicenaplığı karşısında Ankara, ülkemizi ezdirecek değildi elbette. Küçük de olsa iki jestle karşılık verildi.
İlki; Cemal Kaşıkçı davasının Suudi Arabistan’a devredilmesine karşı çıkan hakim Nimet Demir’in, Prens’in ziyaretine 48 saat kala İstanbul’dan Kahramanmaraş’a gönderilmesi oldu!..
Hakim Demir’in, devir kararına niye karşı çıktığını bilelim ve hiç unutmayalım.
“Kovuşturması devredilen 11 sanıkla ilgili Suudi Arabistan adli makamlarının ‘mükerrer yargılama yasağı kapsamında’ davayı reddedeceği aşikârdır.” iddiasında bulunmakla kalmamış, özetle şunları vurgulamıştı:
– “Davanın devri, sanıklar açısından “kendi davalarının yargıcı olmak” sonucunu doğuracaktır.”
– “Suud yetkililerinin ülkemizde Cemal Kaşıkçı’ya karşı gerçekleştirdikleri pervasız ve hunharca cinayet, ülkemizin ‘ehil belde’ vasfına, devletimizin onur ve saygınlığına büyük saldırıdır. Bu eylem nedeniyle kamu düzeni ciddi bir şekilde zarar görmüştür. Eylemi gerçekleştiren faillerin bulunup yargılanması, eylemleriyle mütenasip müeyyide uygulanması suretiyle sarsılan kamu düzeninin tamiri elzemdir.”
– “’Ne yapalım Suud yönetimi yargılamak için sanıkları vermiyor’ acziyeti içinde davanın devri ve sanıklar hakkında kırmızı bültenin kaldırılması; toplumun adalet, eşitlik, dürüstlük gibi değer yargılarıyla bağdaşmadığı kanaatindeyim.”
– “Davalar bozulan ikili ilişkilerin düzeltilmesine diyet olarak verilmiştir.”
Bu faslı bitirmeden, Cumhur İttifakı’nın ortağı MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin şu sözlerini de hatırlatalım. Demişti ki;
“Tüm oklar Veliaht Prensi işaret etmektedir. Elbette Kaşıkçı cinayetinin tüm yönleri süren soruşturma vasıtasıyla aydınlığa ve açıklığa kavuşturulacaktır… Tam tersi durum Türkiye’nin egemenlik haklarına hakaret ve hürmetsizlik sayılacaktır… Suç mahalli Türkiye’dir. Yargı sahası da Türkiye olacaktır. Suçlular mutlaka hakim karşısına çıkarılmalıdır… Çıkarlarımız ve cüzdanımız uğruna köle olmaktansa, istiklalimiz ve istikbalimiz için kara toprağın koynuna gönüllüce girmeye hazır ve kararlı büyük Türk Milletiyiz.”
Var mı, Hakim Nimet Demir’in muhalefet şerhinden farkı?.. Bahçeli’yi de sürecekler mi?!
Ve Türkiye’de Dava Düşürüldü
İkinci “jest”i; bizatihi dün iktidarın gazetesi duyurdu. Kaşıkçı dosyası resmen kapanmış!..
Nasıl mı?
Suudi Arabistan, orada yapılan yargılamalar sonucunda sanıklara verilen cezaları Türk makamlarına göndermiş. İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesi, verilen bu cezaların uygun olduğu kanaatine varınca dosyanın düşmesine karar vermiş. Böylece de dava kapanmış!..
Pusula Öyle Şaştı ki!..
Oysa neler neler söylemişti Erdoğan;
“Bu vahşi cinayetin tüm sorumluları ortaya çıkartılmadan ne İslâm dünyasının ne de dünya kamuoyunun tatmin olması mümkün değildir.”, “Bunlar dünyayı enayi zannediyor, insanları enayi zannediyor. Bu millet enayi değil, hesabı sormasını bilir.”, “Bizim partimizin adı adalet. İkincisi kalkınma ve bir devlet veya liderler adalet üzere ayakta dururlar. Eğer adalet yoksa çökmeye mahkûmdurlar. Türkiye her zaman olduğu gibi adaleti savunmaya devam edecek, buradan taviz veremeyiz… Gelinen noktada Cemal Kaşıkçı cinayetini örtbas etmek, yok saymak mümkün değildir.” gibi!..
O dönem Yeni Şafak Gazetesi’nin Genel Yayın Yönetmeni’yken, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Prenslerine demediğini bırakmayan İbrahim Karagül’ün kulakları çınlasın; şunları yazmıştı:
“Suud Veliahtı Muhammed Bin Selman ve BAE veliahtı Muhammed Bin Zaid, bütün coğrafyaya Türkiye düşmanlığını yayma rolünü üslenmiş bu iki kontrolsüz adam, Cemal Kaşıkçı olayının doğrudan sorumlularıdır. Emirler, talimatlar, kararlar ikisi tarafından verilmiş, kaçırma ya da cinayet onların talimatları doğrultusunda gerçekleştirilmiştir. Muhtemelen İsrail ve Mısır istihbaratına da bu iş için yüklü para ödenmiştir… ABD ve İsrail’le anlaşıp Kudüs’ü, Filistinlileri satan, Mekke ve Medine için gizli anlaşmalar yapan, bölgesel savaş için her türlü provokasyonu üstlenen, Türkiye ve Erdoğan düşmanlığı hastalık haline gelen bu iki isim, terör destekçiliğinden, örtülü operasyonlardan, cinayetten, adam kaçırmadan, savaş suçu işlemekten suçlanmalı, yargılanmalıdır… Coğrafyamız bu iki kişiyi durdurmalıdır. Çünkü onları durdurmak ABD ve İsrail’i durdurmaktır… Selman ve Zaid’in şımarıklığı, gözü dönmüşlüğü, ‘para ile her şeyi yaparız’ aptallığı aslında kendilerini vuracak. Bence sonları hiç iyi olmayacak… ‘Erdoğan’ı devirme ihalesi’ onlara çok pahalıya patlayacak…”
Evet, Prens geliyor… Dikene su verilmiş, adalet pusulası zıvanadan çıkarılmış ve millet “enayi” yerine konmuş; ne gam!..
Konumuzla ilgisi yok; ama dış politikadaki anlam ve önemi itibarıyla, TBMM Başkanı Prof. Mustafa Şentop’un ağzından çıkan bazı benzetmeleri de kayda geçirelim. Yunanistan’a tepki gösterirken şu ifadeleri kullandı:
“El eşeğine binen erken iner… Başka ülkelerin kucağına oturarak Türkiye’ye karşı operasyon çekmekten vazgeçilmesini tavsiye ediyorum.”
Müyesser YILDIZ
21 Haziran 2022