Bir süredir yapay gündemlerle oyalanan Türkiye, birkaç gündür 104 emekli amiralin ortak bildirisini sakız gibi çiğniyor. Ağız için bir meşgale olan sakız bir süre sonra tadını kaybeder ama bizim siyasetçilerimiz yeni bir oyalanma konusu bulmakta gecikmezler.
Amirallerin ortak bildirisinin bir darbe ve tehdit metni olarak görülmesi sağlıklı bir düşünme sistemine sahip olanlar için mümkün değil. Bildiri, her gün, her saat, her vesile ile yurttaşların bir kısmının hükümete yönelttikleri eleştiriden biri. Özetle “Montrö’ye dokunma, asker için tarikatçı yapıya izin verme, aksi halde Fetöcülük gibi belalarla karşılaşırız” diyor. Emekli oldukları için zaten darbe yapmak gibi bir güce ve araçlara sahip olmayan emekli deniz subayları, aksine dinci bir yapılanmaya dikkat çekiyor.
İktidar çevreleri, bu bildiriyi önemli görüyorsa “Uyarınız için teşekkür ederiz. Montrö’den çıkmak gibi bir niyetimiz yok. Askeriye içinde dinci bir yapılanmaya izin vermeyiz” der ve sorun biter.
Öyle yapılmıyor da emekli amirallere karşı bütün bataryalar toptan ateşleniyor, haklarında hemen dava açılıp bir kısmı tutuklanıyorsa işin içinde iş var demektir.
SORUN TEK ADAM REJİMİNDEN KAYNAKLANIYOR
Sorun, siyasi ve kültürel yapının tek adamın eğilimlerine göre biçimlenmesi isteğinden kaynaklanıyor. Uluslararası sözleşmelerden bir gece yarısı kararnamesi ile çıkma, halkın çoğunluğu istemediği halde Kanal İstanbul’u yapma inadı, bütün kurumları İslami bir yapıya göre yeniden biçimlendirme kararı, bir kaşık suda fırtına koparılmasının nedenidir.
Emekli amirallerin bildirisinin bir darbe girişimi olmadığını savunan muhalefet sözcülerinin bir kısmı da bu savunmalarını yarım ağız yapmış bulunuyorlar. Neymiş, bildirinin gece yarısına doğru kamuoyuna yansıması askeri darbeleri çağrıştırıyormuş! Oysa sosyal medya üzerinden yapılan açıklamaların çoğu, ertesi sabahtan başlayarak okunabilmesi için gece yazılıp paylaşılır. Örneğin ben yazılarımın çoğunu gece hazırlıyor ve ertesi günün tarihiyle paylaşıyorum. Darbe bildirileri ise şimdiye kadar gördüğümüz gibi, kilit noktalar darbeciler tarafından ele geçirildikten sonra yapılır.
Bu bildiri vesilesiyle savunulan başka bir görüş de kaygı vericidir.
Emekli askerler neden görüşlerini tek tek değil de toplu olarak açıklıyorlarmış! Dahası, emekliler siyaset yapmak istiyorlarsa bir partiye girmeli ve görüşlerini orada dile getirmeliymişler.
TEK BAŞINA VEYA TOPLU OLARAK
Oysa bakın Anayasa ne diyor:
“Madde 26 - Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar.”
Bütün modern anayasalarda ve yasalarda bu hüküm temel maddelerden biridir. Toplu veya tek başına düşünce açıklamanın önüne hiçbir yasak konamaz. Kenan Evren ne demişti: “Düşünmek yasak değildir. Yasak olan onu açıklamaktır.” Galibe dönüp dolaşıp aynı yere gelmiş bulunuyoruz.
DIŞ DÜŞMANLAR HAZIRLATMIŞ!
Denizci olsun, karacı olsun, emekli subayların dış politikada hükümetin girişimlerini nasıl desteklediklerine, onlara danışmanlık yaptıklarına yıllardır TV kanallarında tanıklık ediyoruz. Konu iç politikaya gelince görüş ayrılıkları hükümet tarafından nasıl da düşmanlık olarak algılanıyor.
Emekli amirallerin bu bildirisin dış düşmanlardan ilham aldığı, odağında bir partinin bulunduğu gibi iftiralar ise büsbütün saçmadır. İktidar çevrelerinin sabah akşam tekrarladığı bu dış düşman söylemi, yabancı çoban hikâyesini geçti. Bir gün kurt kuzuyu kaptığında yalancı çobana kimse inanmamış…
Ne pahasına olursa olsun iktidarda kalma tutkusu, yaprak kıpırdasa bunun altında bir komplo veya darbe girişimi olduğu korkusuna neden oluyor.
Bir yay gibi gerilmiş ve kutuplaşmış olan Türkiye’de siyasetin aklı başından uçmuş görünüyor.