Ülkemizde siyaset artık çığırından çıkmış bulunuyor. Hiç kimse bu kadarını beklemiyordu. Ne üslup kaldı, ne mantık, ne kural. Her şey altüst oldu! Halkı daha özgür kılmak gibi devrimci heyecanlarımız yerini nerdeyse düşüncelerimizi özgürce ifade edebilme çabası aldı. Bu hakkımız da tehlike altında.
AKP iktidarıyla iyi kötü işleyen laik bir anayasal düzenin sonu geliyor. Barış ve halkın birliği dinamitleniyor. İktidar politikaları, Türkiye’yi bir uçurumun kenarına getiriyor. Bu gidişin sonu felakettir.
AKP iktidarı planlı bir karşı devrim programı yürütüyor. Meclis’in yetkileri artık partili cumhurbaşkanı tarafından kullanılıyor. Meclisçe onaylanmış İstanbul Sözleşmesi, tarikat çevrelerini memnun etmek için bir gece kararname ile iptal ediliyor.
HEDEFLERİ DİN DEVLETİ
Türkiye bir din devleti haline gelmek üzeredir. AKP’nin önde gelen sözcüleri hedeflerini “dava” olarak adlandırıyorlar ama Cumhuriyet’te (22 Mart) Orhan Bursalı’nın da işaret ettiği gibi bu davanın ne olduğunu söylemiyorlar. Bu davanın ne olduğunu bizim de bildiğimizi düşündükleri için açıklamaya ihtiyaç da duymuyorlar. Bu dava, halifeliği ve adı padişah olmasa da tek adamın keyfince yönettiği ve hazineyi keyfince kullanacağı demokrasi dışı bir yönetimi geri getirmektir.
Ortamı kolluyorlar. Tepkileri ölçüyorlar. Milleti attıkları adımlara alıştırdıkça yeni adımlar atmaktan çekinmiyorlar.
Ayasofya imamına üst üste açıklamalarda bulundurarak kamuoyunun sabrını yokluyorlar. Kendi sınırlarını test ediyorlar.
22 Mart tarihli dinci Yeni Akit gazetesinin manşetine bakın. Halifeliği Meclis’in ihya edebileceğini ilan ediyor. Halifelik Osmanlı devletinde miadını doldurmuş ve yeni Türkiye tarafından padişahlıktan sonra tarihe gömülmüştü. Halifelik, Türkiye tarihinde gericiliğin simgesi durumundadır. Türkiye, Halifelikle iflah olamayacağını anlayarak çağdaş bir devlet düzenine yönelmiştir. Bundan geri bir adım atmadan sıra cumhuriyeti demokrasi ile taçlandırmaya gelmiş iken, bütün kazanımlarımız bir bir elimizden alınıyor.
DİBE VURDUĞU ZAMAN
Cumhuriyet ve demokrasi ilkelerinden ödün verilen ve bu ilkelerden sapılan her karar ve uygulama karşısında yüreğim cız eder ve buna karşı hiçbir şey yapamazsam bir yazı ile tepkimi dile getirmeyi bir yurttaşlık görevi sayardım. Yaptığı bunca hata karşısında hükümetin hâlâ işbaşında kaldığına hayret edip “ne zaman gidecek?” diye soranlara “dibe vurduğu zaman” yanıtını veriyordum.
Kaç yıldır bu dibi hâlâ göremedik! Türkiye halkı zorlu bir sınavdan mı geçiriliyor.
Evet, iktidar epeyce zayıfladı. İktidarda kalabilmek için çırpınıp duruyor. Boşa koyuyor, dolduramıyor, doluya koyuyor aldıramıyor. Bir yandan çeşitli vaatlerle ve kararlarla iktidar cephesini tahkim etmeye çalışırken, muhalefet bloğunun dağılması için yapmayacağı bir şeyin olmadığını da gösteriyor. Devletin gücünü ve bütün organlarını devreye sokarak, yetmediği yerde kanun dışı kişi ve çevrelerden destek alarak, İktidarda kalmak için yapmayacağı bir şeyin olmayacağı anlaşılıyor. Siyasi tarihimiz, bu tip uygulamaları çok yaşadı. Bunları yapanlar ya sağlıklarında dımdızlak ortada kaldılar, partileri eriyip tarihe kavuştu ya da hiç iyilikle anılmıyorlar.
Artık ipin ne zaman kopacağını merak etmeye başladık. Nereden inceldiyse ordan kopsun! İktidar kendi sonunu getiriyor.