Sosyalistlerin din hakkındaki tutumlarından söz etmek istiyorum. Sosyalistlere haksız yere yüklenen din karşıtlığı suçlaması ve sosyalistler arasında bu konuda farklı görüşlerin bulunması nedeniyle de bu konuyu ele almakta yarar var.
Sosyalizm, kapitalizmin alternatifi olduğu halde, onu Ateizm ve Deizmle birlikte anmamızın nedeni, sosyalizmin Ateist ve Deist anlayışlarından da farklı olmasıdır. Sosyalizm, tarih boyunca farklı sözcüklerle ifade edilmiştir ve geniş bir kapsamda kullanılmıştır. Bu yazıda kullanılan sosyalizm, tarihsel maddeciliği çözümleme yöntemi olarak kullanan bilimsel sosyalizmdir.
Dinin toplumların hayatındaki etkisi sanayileşmiş toplumlarda daha az, feodal sistemlerin etkisindeki toplumlarda daha yoğun olduğu görülüyor. Ortaçağda insanlar kimliklerini din üzerinden tanımlarken Yeni ve Yakın Çağlarda bunun yerini önemli ölçüde millet almıştır. Buna rağmen din, günümüzde de toplumlar üzerinde şu veya bu ölçüde etkisini sürdürüyor.
Dinlerin insanlığın hangi evresinde ortaya çıktığı, zaman içinde nasıl evrim geçirdiği, değişik toplumlarda aldığı biçim; tarihçilerin, toplumbilimcilerinin, arkeologların araştırma konusudur. Din konusu, özellikle Türkiye gibi ülkelerde sosyalistlerin söylem ve davranışlarını yakından ilgilendiriyor.
Bir sosyalist, adil bir yeni düzen kurulması, emeğin hakkını alması, insan haklarının, demokrasinin gerçekleşmesi için halkıyla birlikte yürümek ve bu tarihsel yürüyüşte halka önderlik etmek zorundadır. Bir sosyalist için din, üzerinde kafa yorması gereken önemli bir konudur. Bir sosyalist halkın inançlarına karşı kılıç çekemez. Onun yapması gereken, halkın inandığı bu değerlerin hangi ihtiyaçtan doğduğu ve ne anlama geldiğini anlamaktır.
HER İNSAN BİR DİN KÜLTÜRÜNE DOĞAR
Aslına bakılırsa herkes, bir milletin içine doğduğu gibi, bir din toplumunun da içine doğar ve bu kültür içinde yetişir. Bundan kaçınmak kişilerin ellerinde olmadığı gibi, bundan kaçınmaya gerek de yoktur. Hıristiyan, Müslüman, Budist veya başka bir inancın toplumu içinde yaşayan kişi, yaygın inançlardan ne kadar uzak dursa da sonuçta bir dinin mensubu sayılır.
Buna karşılık, herkesin din anlayışında farklılıklar vardır. İnsanların tanrıyı algılayışları da farklıdır. Bu nedenle devlet yurttaşların dinlerine karışmayacağı gibi, onlara bir dini veya mezhebi öğretmekle de görevli değildir. Herkesin kendi inandığı anlayışını özgürce yaşamak için laiklik vazgeçilmez koşuldur. Bu nedenle her sosyalistin laikliği savunması görevdir. Ancak bir sosyalistin savunduğu laiklik, toplum hayatında dine yer vermeyen ve onu yadsıyan bir laiklik değildir.
Bir sosyalistle Ateist ve Deist arasında önemli bir fark vardır. Sosyalist, dinlerin hangi koşullar altında ortaya çıktığı ve insanların hangi ihtiyacına yanıt verdiğiyle ilgilenir. Bunun adı tarihsel maddeciliktir. Burjuva materyalizminin de dünyevi bir tanrıya ihtiyacı vardır ve bu tanrı kapitalizmdir, paradır veya bir diktatördür.
BURJUVA MATERYALİZMİ İLE TARİHSEL MEDDECİLİK FARKLIDIR
Burjuva materyalizminin adına “aydınlanma” denmesi yanlıştır. Aydınlanma gerçekte insan aklının özgürleşmesidir. Bu özgürleşme kapitalizmin savunduğu değerlerden de bağımsızlaşmayı öngörür. Türkiye’de “Aydınlanma”yı en çok kullanan aydınların bu “aydınlanma”sı dinin kaba bir biçimde yadsınmalarından ibarettir. Özgür aklı savunmaya kadar gidememiş olmalarını onların insan tanrılar yaratmaya çalışmasından da anlayabiliriz.
Uzunca bir zamandan beri Türkiye’de aydınlar arasında din, somut olarak da İslamiyet aleyhine bir kampanya yürütülüyor. Bu anlayışa göre kendinden önceki peygamberler gibi Hazreti Muhammed bir yalancıdır, Kutsal kitaplarda yazılanlar uydurmadır. Kutsal Kitaplar, çelişkilerle doludur. İslam’ın bir özgünlüğü yoktur. Kendisinden önceki dinlerden aktarmalardan ibarettir. Turan Dursun’un bu bağlamdaki yazıları ve kitaplarının ne kadar büyük bir ilgiyle karşılandığını hatırlayalım. Gerici bir devlet ve toplum anlayışına tepki olarak da ortaya çıkmış olsa bu anlayışlar gerçekleri dile getirmekten uzaktır. Gerçek ise şudur: İnsanlar içinde bulundukları sorunlara yaşadıkları zamanın imkânları ve araçları ölçüsünde çözüm aramışlardır. Peygamberler devrimci ve yaratıcı birer toplum önderidirler. Zaman içinde birbirlerini tamamlamaları aslında bir evrimin sonucudur. Aynı zamanda insanlığa bir evrim önerisidir. Dini tarihsel maddeci bir bakış açısıyla ele alan Hikmet Kıvılcımlı gibi aydınların yöntemini izleyenler ne yazık ki çok sınırlı kalmıştır. Yaşadığımız siyasi ve felsefi karmaşa içinde yenileri de çıkmıyor.
Batıdan taklit edilen burjuva materyalizmi, sosyalist aydınların çoğunu da adeta esir almıştır.
ATEİZMLE SÖMÜRÜDEN KURTULMUŞ BİR MİLLET YOK!
Ateizm ve Deizmle kurtulmuş bir toplum yoktur. Sosyalistlerin hedefi dinsiz bir toplum yaratmak değildir. Kapitalizmin geliştiği Batı ülkelerinde Ateist veya Deistlerin sayısı bir hayli fazla olduğu halde oralara kapitalizmin hükmetmekte oluşu bunun kanıtıdır. Sosyalistlerin amacı ise emekçilerin iktidarı ele geçirip üretim araçlarındaki ortak mülkiyeti sağlayarak ve bu yolla toplumu kaderde ve kıvançta birleştirmek, onları mutlu kılmaktır. Sosyalistleri, burjuvalardan bu konuda ayıran tutum, burjuva ve feodaller din ile ilgilenirken bunu dini sömürüyü meşrulaştırmanın aracı olarak kabul ettirmek iken, sosyalistler halkın sömürüden kurtulması için ilgilenirler.
Türkiye’deki emekçilerin iktidar mücadelesini olumsuz etkileyen nedenlerden biri toplumcu aydınların din karşıtlığı veya dine karşı ilgsizliğidir.