Rus-Ukrayna Savaşı bağlamında emperyalist savaş, vatan savunması, milletlerin kendi kaderlerini tayin hakkı, garantörlük gibi konularda bir deneme.
Ukrayna ile Rusya arasında sürmekte olan görüşmeler sonunda elbette bir anlaşmayla sonuçlanacak. Hiçbir savaş sonsuza kadar devam edemez. Türkler Birinci Dünya Savaşı’nda yenilince, eldekini olsun kurtarmak için İngilizlere aracı gönderip barış istemiş ve Mondros Ateşkes Anlaşması’nı imza etmişti.
Oysa 1917’de Mustafa Kemal Paşa, Suriye Cephesinden yazdığı mektupta, ordunun dayanma gücü kalmadığını anlayarak tek taraflı olarak savaştan çekilmesini istemişti. Savaştan çıkılması için yapılan önerileri Enver Paşa elinin tersiyle itti. Çükü o uzak görüşlü biri değildi ve hayallerinin peşinde bütün bir devleti ve milleti felakete sürüklemekten çekinmiyordu.
Ukrayna-Rusya savaşı, Ukrayna toprakları üzerinde cereyan ediyorsa da bu ABD emperyalizminin genişleme siyasetine Rusya’nın verdiği bir yanıttır. Şimdi bazı çevrelerin yaptıkları Rusya ve Putin güzellemelerine rağmen gerçekte Rusya’nın da sağlam ayakkabı olmadığı ortadadır.
İŞ İŞTEN GEÇTİKTEN SONRA...
Ukrayna’nın başında bulunanların siyasetini, İttihat Terakki’nin Alman işbirlikçisi tutumuna benzetebiliriz. Ukrayna yönetimi güvenliğini ABD’nin patronu olduğu NATO’nun şefkatli kollarına teslim olmakta bulmuştu. Ukraynalıları buna sevk eden, Rusya’nın bu ülkeye hâkim olma politikalarıdır. Rusya’nın tehditlerine karşı yapılacak iş Ukrayna’nın tarafsızlığını ilan etmek ve denge politikası gütmekti. Ukrayna’nın nüfus yapısından kaynaklanan sorunları aşmak için de Rus nüfusun çoğunlukta olduğu yerlerde referandum yapılarak çıkacak sonuca razı olmaktı. Bu savaşın sonunda, varılacak anlaşmanın maddeleri belirlenmektedir. Eskiden böyle tutumlar için “Bade harabel Basra” (Basra Harap olduktan sonra) deyimini kullanırlardı. Yaygın ifadeyle “İş işten geçtikten sonra” diyebiliriz.
Ukrayna yönetiminin yapamadığını Osmanlılar da yapamadı. Türk olmayan nüfusu, örneğin Arapları imparatorlukta tutmak gibi bir politika güttüler. Yemen ve Filistin çöllerinde kemikleri kalan Türklere hâlâ içimiz yanıyor. Milletlerin kendi kaderlerini tayin ilkesini kabul etmek için büyük insani yıkımların yaşanması mı gerekirdi? Osmanlı enkazı üzerinden devleti devralan Kuvayı Milliye, Batı Trakya’da, Ermeni yurdu olduğu ileri sürülen Kars-Ardahan-Batum’da ve Arap topraklarında referandumu kabul ederek milletlerin kendi kaderlerini tayin ilkesini savunduğunu göstermiştir.
Ekim Devrimcilerinin Rus Çarlığına bağlı milletlerine sağladığı ayrılma hakkı, Osmanlı’ya bağlı milletlere de tanınsaydı sorun batış içinde çözülür, büyük güçlerin bu konuya müdahalesi de önlenmiş olurdu. Osmanlı, içinde barındırdığı milletlerin varlığı nedeniyle aslında bir federasyon devleti olabilirdi ama devleti yönetenler böyle bir siyasi kültürden uzaktılar. Dimya’da pirince giderken evdeki bulgurdan olabileceklerini düşünemediler.
ENTERNASYONAL VE KUVAYI MİLLİYE
Emperyalist ülkelerin savaş politikalarına karşı, halk güçlerinin savunanların yapacağı şey, savaşı önlemeye çalışmaktır. Eğer savaşı önleyemiyorlarsa silahlarını kendi hükümetlerine çevirmeli ve iktidarı ele almaları gerekir. Aynı şeyi yapan diğer halklarla barış içinde yaşamanın koşulları böyle yaratılır. İkinci Enternasyonal, savaş politikasına karşı tutumunu böyle açıklamıştı. Fakat Osmanlılarda böyle bir halk gücü yoktu. Emperyalist ülkelerin sosyalist partilerinden bir kısmı bile burjuvazinin estirdiği milliyetçilik duygularına kapılarak hükümetlerini destekleme yoluna gittiler.
Olayların gelişimi Kuvayı Milliye’yi Üçüncü enternasyonal politikalarıyla buluşturdu. Kuvayı Milliye’nin hem emperyalizmle savaşması hem silahlarını Padişah hükümetine çevirmesi bu politikanın bir sonucudur. Anadolu’daki kurtuluş hareketinin devrimci Sovyetlerle dayanışmaya girmesi de bunu kanıtlar.
Osmanlı yurtseverleri için, Birinci Dünya Savaşı’na girilince yurdu savunmaktan başka çare yoktu. Bu nedenle askerler, savaş boyunca cephelerde ellerinden geleni yaptılar. Türkiye yenilseydi, İtilaf devletleri tarafından cezalandırılacak ve paylaşılacaktı. Alman tarafı galip geleydi, Türkiye bir bütün halinde Almanların yarı sömürgesi olacaktı. Olaylar hem Türkiye’nin hem Almanya’nın yenilgisiyle sonuçlandı. İngiliz emperyalizmine direnç çabaları da Kuvayı Milliye’nin ortaya çıkmasını sağladı.
Sözü yeniden Rus-Ukrayna Savaşına getirecek olursak: Ukrayna yönetimi, İttihat Terakki’nin Almancı politikasına benzer biçimde ABD-NATO’ya bel bağladı. Her ne kadar Rusya’ya karşı çeşitli yaptırım kararları alsa ve Ukrayna’ya silah yardımı yapsa da Batı Bloku, Rusya’ya karşı fiili bir savaşa girmeyi göze alamadı. Daha doğrusu üçüncü bir dünya savaşına girişmedi. Ukrayna yönetimine “El atına binen çabuk iner” sözü yakışıyor. İçinde “gerdek” sözü geçen buna benzer başka bir atasözümüz de vardır.
UKRAYNA VATAN SAVAŞIN’DA
Rusya’nın silahlı saldırısına karşı Ukrayna halkı ise kendisinden beklenmeyen bir kararlılıkla Rus saldırısına karşı ülkeyi korumak için seferber oldu. Rusların Ukrayna’yı yutma hedefi Ukrayna yurtseverliğini tetikledi. Belki de Ukrayna milleti gerçekte şimdi bu savaş içinde doğuyor veya pekişiyor. Bunu Türkiye’nin Kurtuluş Savaşı’na benzetebiliriz.
Hem NATO üyesi olması, hem Rusya ile ticari ve politik ilişkileri nedeniyle Türkiye için arabuluculuk rolü yaratmıştır. Ancak Türkiye’nin Ukrayna inin garantör devletlerden biri olması yanlış olur. Böyle bir durum gelecekte Türkiye’nin başına çeşitli sorunlar açabilir. Ukrayna’ya garantör olmak, Kuzey Kıbrıs’a olmaya benzemez.
DAHA ESASLI DÜŞÜNELİM
Rus-Ukrayna savaşı, ülkelerin çetrefilli işleri hakkında bizi bir kere daha düşünmeye sevk etmelidir. Hiçbir ülkenin başka ülkelerin toprakları üzerinde gözü olmamalıdır. Her milletin nasıl yaşayacağı adil referandumlarla belirlenmeli, silahlanma yarışı durdurmalıdır, işgal edilmiş topraklardaki askerî varlıklara son verilmeli, bütün yabancı askerler ülkelerine dönmelidir.
Ukrayna için basit bir barış programı sunuyorum:
1) Silahlar derhal susmalıdır.
2) Ukrayna tarafsız ve egemen bir ülke olmalıdır.
3) Kırım ve Donbas’ın statüleri (özerklik, bağımsızlık veya hangi ülkeye ait oldukları) adil referandumlarla belirlenmelidir.
4) Rusya Ukrayna’yı kendi topraklarının bir parçası olmaktan vazgeçmelidir.
5) Amerika ve NATO, Ukrayna Hükümeti’ni yarı yolda bıraktığı, Rusya ise Ukrayna’nın ekonomik varlıklarına verdiği büyük zarardan ötürü, Ukrayna’yı yeniden imar için tazminat ödemelidirler.
Sonrası: Sen sağ ben selamet… (4 Nisan 2022)
zekisarihan.com