AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın konuşmalarındaki hırçınlık herkesin dikkatini çekiyor olmalı. Siyasetçiler, rakipleri hakkında eskiden de suçlayıcı sert konuşmalar yaparlardı ancak Türkiye siyasi hayatı hiç bu kadar aşırı kin kusan bir üslupla karşılaşmamıştı.
Bu durumu yalnızca Erdoğan’ı kişisel bir özelliği olarak görmek yetersizdir. Bunun altında yüz yıllık siyasi, kültürel, sosyal bir birikim vardır. Erdoğan, bu birikimin karakteristik bir temsilcisidir.
Onu bu kadar, hırçınlığa götüren nedir?
Erdoğan Cumhuriyetin kadroları tarafından yüz yıl önce saf dışı bırakılmış bir sınıfın temsilcisidir. O sınıf, henüz sanayi devrimine ve kentleşmeye ayak uyduramamış, Fransız Devriminin bütün dünyaya ve bu arada Türkiye’ye yaydığı ve “aydınlanma” denilen pozitif bilimlerle eğitilmemiş bir sosyolojinin bireyidir. Bu sınıfın geçim kaynakları kapitalizm öncesi kurumlar olan ağalık ve tefeciliktir. Bunlar her ne kadar kırsal kesimden kentlere göçmüş ve ticaret gibi uğraşılar edinmişlerse de edindikleri kültürü bırakamamışlardır. Orta Çağ boyunca Türk toplumuna zerk edilmiş Arap Kültürünün güçlü etkisi altındadırlar. Bu bağlamda onları köylü olarak değerlendirmek hatalıdır. Çünkü köy yaşamı ve kültürünün insanı bu değildir. Köydeki yaşam ticarete ve tefeciliğe değil, üretime, dayanışmaya, kadınları erkeklerle birlikte yaptıkları imece kültürünü esas alır.
Erdoğan’ın bağlı olduğu kültürün bayrağı Orta Çağ’ın değerlerini yansıtır. Okulu medresedir. Yönetim biçimi Cumhuriyet değil, padişahlık ve halifeliktir. Demokrasi, çok seslilik, insan hakları gibi kavramlara uzaktırlar. Onlara göre bunlar insanlar tarafından üretilmiş kavramlardır. Hakimiyet kayıtsız şartsız millete ait olamaz. O Hâkimiyeti Allah adına kendilerinin kullandıkları kanısındadırlar.
Cumhuriyet, bu anlayışı yönetimin dışında bırakmıştır. Cumhuriyetin kuruluş yılları Erdoğangiller için kapkaranlık bir dönemdir. Siyasette açık alan bulmayınca yer altına çekilmişler, ancak Demokrat Parti döneminde başlarını uzatma cesaretini bulmuşlardır. Gene de iktidarı ele almaktan çok uzaktırlar. kendilerini bazı yayın organları ve derneklerle ifade edebilmişlerdir. İlk kez Necmettin Erbakan’ın kurduğu Millî Nizam Partisiyle kendi siyasi örgütlerine kavuşmuşlardır. Ancak güçlü bir kapitalist çevre ve ordunun çizdiği sınırlar içinde at oynatabilmişler, bu durum bile partilerinin kapatılmasıyla zaman zaman kesintiye uğramıştır.
Şeriatçıların laiklerle uzlaşarak koalisyon ortaklıklarında bulundukları kısa dönemlerden sonra tek başlarına iktidarı ele geçirmeleri AKP’nin 2002’de seçimlerden en büyük parti olarak çıkmasıyla başladı. Erdoğan önderliği, bu noktada kurnazlığı elden bırakmamış, dışarıda Müttefikleri olan ABD ve Batı’nın, içeride Ordu’nun tepkisinden çekindiği için “Millî Görüş” yani şeriatçılık gömleğini çıkardıklarını ilan etmişlerdir. Muhafazakâr demokrat olduklarını ilan etmişlerdir.
AKP’nin 2002 seçimleri kazanmasının nedeni, siyasetteki dağınıklık, partiler arasında sonu gelmez bir çekişme ve halkın onlardan umudu kesmiş olmasıdır. AKP, bu ortamı ustaca kullandı ve siyaset dışı kalmış yoksul kesimleri yanına çekmek için birçok hamle yaptı. Erdoğan’a âdete tapan bir kitle oluştu. Miting alanlarındaki kalabalıklar gibi seçim sonuçları da bunu kanıtlıyordu.
ABD Emperyalizminin projesine uygun olarak azılı bir komünist düşmanı olan AKP, iktidarda kalmasının yoksul kitleleri elde tutmak olduğunun farkındaydı. Bunun için hazinenin büyük bölümünü zengin bir yeni sınıf yaratmaya ayırmakla birlikte, yoksullara da bir şeyler dağıttı. Halkın desteğini ancak bu yolla elde tutacağını biliyordu.
Nihayet… Muhalefet, iktidarı AKP’nin elinden alma formülünü buldu. Bu formül halka AKP’nin verdiğinden daha fazlasını vermektir. Şimdi meydanlarda kimin daha çok vereceği konuşuluyor. Oylarını uzun süredir yüzde 25’in üzerine çıkaramayan CHP, bu kez bazı kültürel hedeflerinden feragat ederek sağcı ve milliyetçilerin AKP düzeninden şikâyetçi gruplarını yanına almış, ülkeyi AKP’den kurtarmaya çabalıyor.
Erdoğan’ın başlangıçtaki hırçınlığı, 80 yıl iktidardan uzak kalmaktan kaynaklanıyordu. Şimdiki hırçınlığı ise 20 yıl boyunca kavuştuğu iktidar nimetlerini kaybetme korkusundan kaynaklanıyor.
Tayyip Erdoğan yönetimi, CHP iktidarları ve laik devlet düzeninin rövanşını aldı. Şimdi muhalefet 21 yıllık AKP iktidarını devirmeye hazırlanıyor. Türkiye’yi bir parti devletiyle yönetmeye ve bütün zenginlikleri istediği gibi kullanmaya alışmış olan AKP için iktidarı bırakmak kolay olmayacaktır. Bunun için akla gelebilecek her türlü çareye başvurmaktan başka yolları kalmamıştır.
Bu değişim 1946-1950 dönemindeki gibi sancılı olacaksa da bu yılki 14 Mayıs’ın 60 yıl önceki 14 Mayıs 1950’dekı gibi kesin bir iktidar değişikliği ile sonuçlanacağı anlaşılıyor. Demokrat Partinin “Yeter Söz milletindir” sloganı şimdi Erdoğan’a karşı Millet İttifakı’nın elindedir.
20-30 yıl önceki Türkiye sosyolojisi bir Erdoğan iktidarına izin verebiliyordu. Siyasi gelişmeler, günümüzdeki sosyolojinin ise artık buna tahammül edemediğini gösteriyor. (4 Mayıs 2023)
zekisarihan.com