Biraz erken bir yazı olacak; yerel seçimin sebebi, sonucu, olayları, itirazları ve karmaşası gündemi meşgul ediyor.
Seçimle ve demokratik yoldan, tüm dünyayı kandırarak iktidara gelen, ancak seçimle gitme niyeti olmayan bir zihniyete karşı, devletin iç ve dış tüm olanaklarına karşı halkın kendi özgüveni ile yapılan bir seçimdi…
Rakip ne olursa olsun, halk bazen en güçlüyü de yenebilecek güçte olduğunu göstermektedir. Bunu Gezi’nin devrim yürüyüşlerinde de görmüştük.
elelim bu seçimde ve daha önceki seçimlerde olduğu gibi CHP cenahının canı sıkıldıkça kendinden saydığı birine sürekli vurma isteğine…
57 milyon resmi seçmenin olduğu bir ülkede Cumhurbaşkanlığı veya Başkanlık seçiminde mücadele eden Muharrem İnce ile 16 milyon İstanbul’da mücadele eden İstanbul İl Başkanı ve İmamoğlu kıyaslanmaktadır.
Bunu aklı başında dediğimiz okur ve yazar olan da yapıyor, olmayan da…
Aklımızda kalan ve unutulmayacak olanları bir daha hatırlamak lazım:
Başkanlık seçiminde Onursal denilen bir şahsiyet elle yazdığı fatura ile CHP parasını almış ancak, ne idüğü belli olmaz bir sistemi devreye aldığını beyan etmiş, sonra da bu mucize sistemi çöküvermişti. 20 yıllık yazılımcıyım, böyle saçma bir şey görmedim. O zaman da inanmamıştım, hala da inanmıyorum…
Bu yerel seçimde ülkece İstanbul’a odaklanıldı. Oysa İstanbul seçiminden daha büyük nüfuz ve idare alanı olan Anadolu il ve ilçelerinde çok yeri boşuna kaybettik. Bazı yerde 5- 10 hatta 50 oyla kaybedildi. CHP İtirazı dikkate bile alınmadı. Sandıklar AKP görevlilerine emanetti. Tutanaklar yoktu. Aslında bir önceki seçim sistemine göre bu seçimde de CHP’nin teknolojik altyapısı berbattı; değişen hiçbir şey yoktu.
Ankara, Mansur Yavaş ve ekibinin sağlam çalışması, İzmir, hile yapılsa bile oranın tutturulamaması, İstanbul ise CHP İl Başkanı, İyi Parti İl Başkanı ve İmamoğlu’nun muhteşem çabası sonucu kazanıldı. YSK İmamoğlu’nu ret etse bile o benim gözümde o İBB Başkanıdır.
Hakkını yemeyelim, İmamoğlu her an ve her yerde açıklama yaparak meydanı boş bırakmadı. KK da meydana çıktı, milletvekilleri de meydana çıktılar.
Aynı şartları bir de Başkanlık seçimleri ile karşılaştırın…
KK hiç ortada yoktu. CHP sözcüsü dışında kimse konuşmadı. Sandık başında CHP’liler nerdeyse yarı eksikti. İstanbul ‘da bile Canan Kaftancıoğlu ekibi uyumadaydı. Muharrem İnce de meydanı AKP Trollerine bıraktı. Keşke her an konuşma yapsaydı ama bu durum neyi değiştirirdi…
Ayrıca, Başkanlık seçimi ikinci tura kalsaydı, Erdoğan çok daha yüksek oyla seçilecekti, bunu herkes bilmekteydi. O nedenle %51 ile tam sınırda kalmış olması bile onun meşruiyetinin sınırını çizmiştir.
Konuya tekrar dönecek olursak:
İmamoğlu’nun çok güzel diyalog ve halkla bütünleşmesi Muharrem İnce’de de vardı. Hatta Muharrem İnce’nin bir mitinginde alanlara sığmadık.
Özetle;
İki şıklı bir seçimde sandıklarda hile yapmak, yolsuzluk yapmak iktidar gücünün elindedir. Kolaydır. Bunu herkes görmüştür.
YSK iktidar gücüne çalışınca, kazandım demek de kolaydır.
Kendi partinden insanlar sana bilgi vermeyip, hatta telefonlarına bile çıkmadığında “Adam Kazandı” demek de psikolojik can sıkıntısıdır.
Tam sayım aşamasında, insan aklının almayacağı bir karar olan Mühürsüz Oy kararı da secime girmeyi saçma hale getirmiştir; YKS bu kararı sabah alsa, o gün ben bile oy kullanmazdım...
Kısacası:
Her ilin her adayı için sahte ve imzalı oy pusulası hazırlamak o kadar zordur ki, şu an hilenin az olmasının ve “gücün” kaybetmesinin sebebi Onursal düzeni, Kaftancığlu demeci değil, hile yapılmasının zor oluşudur; bu durumu, iki seçenekli ve YSK’nın memurlarının insafında girilen seçimin şartlarıyla karşılaştırmak körlük demektir. Art niyeti saymıyorum.
Yazar Sayfası: Yazarın Köşesi: / Tarih: 4.04.2019 00:00:00 / Okunma = 1086