Bazı ifadeler bazı kesimlerde nefret uyandırır; örneğin Reform, Rönesans kelimeleri dinci ve hatta dindar kesimde korkunç derecede nefret uyandırır.
Oysa, bu kelimler bir zamanlar Hıristiyan dünyasında da nefret uyandırırdı. Aslında mesele aklın, duygular karşısında yenik düşmesi sonucu oluşan bir karakter tipinin bu kesimlerde yaşamı etkiliyor olmasından kaynaklanmaktadır.
Ülkede daha önce reform tartışması vardı; Süleyman Demirel, Erdoğan, Erbakan ve benzeri kişilerin önünü almak için TRT ekranlarına çıktı, “Kuran ayetlerinin çok az ve dünya işleri ile ilgili olanlarını anayasaya alıyoruz, geri kalanları zaten rehber olarak Kuran’da duruyor; ülkede din yaşamı veya Kuran yaşamı ile ilgili bir sorun yoktur!” benzeri ifadesi olmuştu.
Erdoğan dinde güncelleme istedi(Mi?
Soytarı medyamız, Erdoğan ne derse, o ilk defa oluyormuş gibi manşet attığından, bu güncelleme işini de anında manşete taşıdı.
Dincilerin ruh hallerini toplumun iyi bilmesinde fayda var; Emevi zamanından bu yana bazen olumlu bazen de olumsuz tarafa din her daim güncellenmiştir.
Günümüzde, sorulması ve bu konuda kafa yorulması kişisel yasak olan, düşünmekten korkan insanların bile dini güncellediği çok ayet var.
Örneğin: İslam’ın temel şartlarından olan, “Kadere, hayır ve şerre, bunların Allah’tan geldiğine, ahret gününe inanmak” olan kuralını dikkate alalım. En küçük bir baş ağrısında anında milli doktorlarımıza koşup, onların yazdıkları gavur ilacını alıyoruz! Oysa, derdi veren Allah, bekleyin dermanı da verecektir! Ama olmaz, ölümden bile korkup, Azrail alnımıza yazmış, o gün gelince muhakkak öleceğim demek yerine, ölümü ötelemek için anında iyileşme kaygısı taşırız.
Örneğin, miras kavgası... Velev ki medeni kanun iptal edildi, şer i kanun geldi. Eşini üç defa ‘boş ol’ diyerek boşayan bir erkek edindiği tüm mala konarken, kadın varsa babasının evine, babası yoksa sokağa beş parasız mı düşecek? Anında malımızın yarısı benim davası açılmıyor mu? Nerede kaldı, kadına mal paylaşım ayeti?
Örneğin, mahkeme “bir erkek yerine iki kadın şahitliği olur” diye hüküm verdi, diyelim. Bunu hangi dindar kadınımız kabul eder? Bakın, bu da ayeti çiğnedi...
Diyelim ki, mal edindiniz ve kırkta birini zekât vereceksiniz… Vergisini vermeyen bir insan, zekâtının kaçta kaçını tam olarak birine verir? Yine ayeti çiğnediniz…
Ve, diyelim k, hırsızlık yaptınız, sonra bu paranın önemli bir kısmını din için harcadınız… Savaş yoksa hırsızlık yasak. Hırsızlıkla kazanılan malın bir kuruşu bile din için harcanamaz, kazancınızın helal kısmının içine haram katılamaz… Ne olacak şimdi?
Ve hepsinden önemlisi de şu: Asgari ücretlinin kazancının zekâtı ile, hiç çalışmadan miras kalan evlerinin kirasını her sene artırarak havadan geliri olan bir insan arasındaki muteberlik dinde nasıl ölçülür?
En güzeli, kâğıt üzerinde yazılı, herkese eşit kurallar; yani beşeri anayasa; yani modern hukuk ve modern bilimsel yaşam. Çağdaş ve muasır medeniyet kapımızı her daim çalıyor işte! İstesek de, istemesek de…
Yazar Sayfası: Yazarın Köşesi: / Tarih: 8.04.2018 00:00:00 / Okunma = 1680