Her yönden hassas bir konuda fikir beyan etmek zordur. Yazıdan kim hoşlanmazsa kafatascı, ırkçı ve hatta faşist olmakla suçlayacak. Yine de bazı konuda fikirleri açıkça söylemek lazım.
Bir zamanlar ülkede çoban, eğitim alamadığı ve okuyamadığı için yerini bilir, profesör de okuduğu ve kendini yetiştirdiği için yerini bilirdi. AKP’nin laçka iktidarı toplumun çivisini çıkardı. Gelinen noktada ayaklar baş oldu demek bile az; ortada toplum kalmadı; resmen aşure gibi bir yığın insan kitlesi olduk.
Elbette bunda iletişimin de acımasız baskısı var!.. Bir çoban ile bir profesörün oyu eşit oldu ama bazen bir çoban elindeki iletişim aletiyle profesöre ders vermeye bile kalktı. Hatta çobanların diğerlerine uyguladığı mahalle baskısı had safhada…
Bu konuda yıllardır eksik eğitim ve iletişim sonucu Kürtçü ve Türkçü (Irk anlamında) geçinenlerin 180 derece zıt olmalarını anlayamadım. Türk-İslam sentezi ve Sunni Türkçü ağırlıklı devlet yönetimi kendini devletle özdeşleştirdiği için, “öteki”ler bundan ciddi rahatsızlık duydular. Ancak bu kitle de durumu sorgulamadı bile…
İddiasına girerim Türkiye’de Kürt Sorunu yoktur. Var denilen PKK teöröristlerine Türkiye’den katılanlar en fazla 5 bin, hatta belki de en fazla 10 bin kişi. Oysa bu rakam ülkedeki Kürtlerin binde birine bile tekabül etmiyor; ülkede terör kadar tehlekeli cahil ve sapık insanların ülke nüfusuna oranı bile bundan daha büyük.
PKK’ya katılmadığı halde devleti yöneten ve gaspeden Sunnici-Türkçü kitlenin sahip çıktığı devlete küs olanların sayısı ise çok fazla. Neden? Devlet Kürtleri asimile mi ediyor? Oysa Kürt nüfusunun çok önemli bir kısmı Kürt olmayanla evlidir. Kürt olup da devletten rahatsız olmayan çok önemli bir kitle Sunni Kürt. Kürt olmayan önemli bir kitle Kürtlerle evlidir. Bu matris çözülebilecek bir durum değil. Sadece Kürt ile evli, sadece Alevi, sadece devletle sorun yaşayan kitle ise çok az sayıda...
Peki, sorun nedir? İktidar gücünün verdiği bu cahil kesimin, ‘güçlüyüz, haklıyız’ bakış açısı ne kadar aşağı bir düşünce ise, iktidarı ele geçiren Türkçüler, Türkiye Cumhuriyetini temsil eder, Türkiye Cumhuriyeti de bize pek hoş davranmaz diyen Kürtçü kesim de aynı derecede aşağı ve bayağı.
Böyle düşünen Kürtler şunu da düşünsün: Bir Türk-İslam fanatiğinin karşısına geçip, “Ben Kürdüm” dediklerinde, elbete o fanatiğin suratı ekşiyor; bu çok kötü! Aynı Kürt, “Ben Kürdüm ama Sunni Kürdüm” dediğinde, bu fanatik “Helal be kadeşim!” diye hitap ediyor. Aynı Kürt, “Kusura bakma, yanlış oldu, ben Alevi Kürdüm” dediğinde ise kestiği yenmez denilen düşünce her şeyi belirliyor. Demek ki ortada olan sorun Kürt olmakla ilgili değil; farklı bir mezhepten olmakla ilgili. Kürt olanın bir sorunu yok; devletin baskın mezhebinin tersinden olmanın verdiği bir sorun var.
İşin özü şu: Dünyanın en saygın adamı Atatürk en yakınından birini hep yanında tuttu ve o kişi kendinden sonra da devleti yönetti: İsmet İnönü. Türkiye’de Kürt sorunu Menderes’in mezhepçi politikasıyla kaşındı; aslında sorun mezhep sorunu iken, baskın gelen kültür dayatmasıyla bunu söyleyemediler; adına Kürt Sorunu dediler. Kürçüler, dünya ‘ırk sorunu’na çok duyarlı olduğu için böyle davrandı, gerginlik hasta ruhlu sağ zihniyeti iktidarda kolay tuttuğu için, Türk İslamcılar da bu bu durumu benimsedi. Asıl mesele uçları işgal eden aşırı zihniyetin ülkede gündemi belirliyor olması. Kürtçülerin bir numaralı düşmanı Türk devleti değil, Menderes’le anlaşıp toprak reformunu engelleyerek hepsini MARABA yapan Kürt Ağalarıdır.
Şunu da mantık olarak soralım: Tüm Kürtler Sunni olsalardı, ülkede Kürt sorunu olur muydu? Veya devlet Alevi Mezhebine yakın olsa idi ülkede Kürt sorunu olur muydu? En kestirmesi şu: Türkiye Cumhuriyeti ve içinde yaşayan bizler islam mezhep çeşitlemesi içinde olmasaydık ortada Kürt Sorunu olur muydu? En basit cevabı Atatürk ve İnönü dönemi vermektedir. Türkiye’de Kürt Sorunu değil dayatma mezhep sorunu vardır.
Yazar Sayfası: Yazarın Köşesi: / Tarih: 8.08.2017 00:00:00 / Okunma = 1610