“BİZİM ARKADAŞLAR NE YAPIYOR?”
50 yaşın üstünde olan aydınlar içinde geçmişte bir sosyalist çevreye dâhil olmamış bulunanlar yok gibidir. Sol çevre sayısı da az değildi hani? Dev-Yol, Halkın Kurtuluşu, TKP, TSİP, TİKP, Halkın Yolu, Kurtuluşçular, Kava, Özgürlük Yolu, TİP…1970’lerin ortalarından başlayarak iş çığırından çıktı. Örgüt taraftarları birbirlerini düşman gibi görmeye, gençler birbirlerine karşı şiddet kullanmaya başladılar. Okullarda öğretmenler, odalarını ayırdılar.
Her siyasi örgütün ve fraksiyonun öğretmenler arasında uzantısı vardı. Bunlara “Grup” deniyordu. Ben de Aydınlıkçıların oluşturduğu “Yurtsever Öğretmen” grubundandım. Bu adla bir dergi de çıkarıyorduk.
Bu sağlıksız gruplaşmanın öğretmen ve eğitim mücadelemizi olumlu bir yere götürmeyeceğini ilk anlayan grup da bizimkiydi.
1978’de siyasi jargonlarla konuşup yazmak yerine öğretmence bir dil kullanmaya karar verdik. Öğretmen-öğrenci ilişkileri broşürünü çıkardık. 1979’da Öğretmenlerin Ortak Açıklaması için binlerce imza topladık. Meslek sorunlarımız çevresinde bir birlik oluşturma çabamız 1980 Ocak ayında Öğretmen Dünyası’nı yayına sokmakla bir sıçrama yaptı.
Dergi, bir dizi toplantı sonucunda kuruldu. Kurucularının hepsi Aydınlıkçıydı. Fakat onun bir grup dergisi olmasını reddediyorduk. Eğitim hakkında sözü olan herkes bu derginin yazı kuruluna girebilir ve onda yazı yazabilir, onun temsilcisi olabilirdi. Nitekim öyle de oldu.
Ne var ki bu anlayışı yerleştirmek kolay olmadı. Bölünme o kadar keskinlikler taşıyordu ki farklı gruplara mensup insanları bir ayaya getirmek nerdeyse imkânsızdı. 12 Eylül balyozu herkesin başına indikten sonra bile bu bölünme varlığını önemli ölçüde korudu. Bir örnek vermek gerekirse Abece dergisi, 1986’da yayına başlayınca kardeş bir dergi doğdu, artık baskıları birlikte göğüsleriz diye sevindik ve dergi bürosuna telefon ederek iki derginin yazı kurullarının bir araya gelmesini, tanışma ve çay içmelerini önerdik. İster onlar lütfedip gelsinlerdi, değilse biz Abece’ye gidecektik. Bu isteğimiz geri çevrildi!
Abece içinde de birkaç grup vardı ve bunlar arasında da sırf siyasi aidiyetlerinden ötürü alttan alta bir çekişme sürüyordu. Bilindiği gibi bu çekişme 1990’da Eğitim-İş ve Eğit-Sen adlı iki sendikanın kurulmasıyla sonuçlandı.
1980’de Öğretmen Dünyası’nın yazı kurulunu belirleyince, şu soru gündeme geldi: Kuruldan boşalma olunca onun yeri nasıl doldurulacaktı? Arkadaşlar, “Parti tayin eder” dediler. Bu anlayış, gruplar gibi dergiyi de hâlâ partinin öğretmen kolu olarak görme anlayışının ifadesiydi. Neyse ki partinin bu işe karışmaması gerektiği, boşalan yazı kurulu üyesi yerine üye seçiminin kurul tarafından yapılacağı ilkesi kabul edildi.
Fraksiyonlar içinde o zamana kadar bir “Bizim arkadaşlar” söylemi yaygındı. Taşradan bir arkadaş gelse, “Bizim arkadaşlar ne yapıyor? Bizim arkadaşlar nasıl?” diye sorulurdu. Öğretmen Dünyası bürosunda bu dili yasakladık. Her öğretmen bizim arkadaşımızdı ve derginin ilk sayısında da bunu ilan etmiştik. Yurdun bağımsızlığı, halkın esenliği, birliği, laik ve halkçı bir eğitim için yüz binlerce öğretmenle aynı safta olabilirdik. Derginin aralıksız yayın yaparak 38 yılına gelmesi nedenleri, bir cephe dergisi olması ve kendi ayakları üstünde duran bağımsız bir yayın organı olmasıdır.
Bu tutumumuzu kavrayamayan veya geç kavrayan arkadaşlar oldu. Bir gün dergi bürosuna taşradan bir meslektaşımız uğradı ve o Aydınlıkçı değildi. Bunu biliyordum fakat yazı kurulu üyelerinden biri bunu bilmiyor, dergiye uğradığına göre onun da Aydınlıkçı olduğunu sanıyordu. Misafire:
“Bizim arkadaşlar ne yapıyor?” diye sordu.
Misafir arkadaşımız anlamadı. “Hangi arkadaşlar?” diye soracak oldu.
Bizimki gene “Bizim arkadaşları soruyorum” diye tekrar etti.
Ona kaş göz ettiysem de görmedi veya anlamadı.
Dergiden çıkıyorlardı. İkisi de Ulus tarafına gideceklerinden bir süre birlikte yolculuk yapacaklardı. Arkalarından kendi kendime:
“Ne haliniz varsa görün!” dedim. (11 Aralık 2016)
Yazar Sayfası: Yazarın Köşesi: / Tarih: 16.12.2016 00:00:00 / Okunma = 2130