Kemalist devrime veya yüzyılımızın evrimine karşı durmak ne kadar gerçekçi olduğunu henüz çözememiş bir ülkenin içinde kayboluyoruz. Bilseler ki, devrim tesadüf eseri evrimin ana iskeletiyle birleşmiş, belki bir nebze geri dururlar ancak, siyasi iktidar sahipleri iktidarda kalmalarının tek silahı olarak dini gördüklerinden dolayı, şu an var güçleriyle din ve çevresindeki dallara sarılmaktalar.
Sosyal medya toplumu hızla dönüştürmektedir; iletişim, özellikle telefon üzerindeki sohbet sistemleri de toplumu hızla dönüştürmektedir.
Bilime direnmemiş ülkelerde tv’ler tolumu hızla dönüştürmekte ancak bilime sırt çevirmiş ülkelerde ise tv’ler tolumu çok gerilere götürmek için gece, gündüz çalışmaktalar; mükafat olarak da bilinen modern misyonerlik karşılığı sevap kazanmaktalar.
Kimse, bu devirde bedava iş yapmaz; yapılan işin ya maddi karşılığı ya manevi karşılığı(cennet) olması lazım.
Geldiğimiz noktada bir çocuk ve genci büyütmek çok zor: Milli Eğitim Bakanlığı’nın bütçesinin kat kat fazlasına sahip olan Diyanet İşleri Başkanlığı’na ne gerek var diye kestirip atamayız, maneviyat toplumun ihtiyacıdır ancak, zaten toplum günde 5 vakit ibadetini sorunsuz yapıyor, kuran kurslarına ne gerek var denilebilir. Diyelim, buna da ihtiyaç var dendi; peki bütün okullar neden imam Hatip yapılır? Ve muhafazakar toplum yaratmak(Onlara göre haline getirmek) lazım deniyor, bu da toplumumuzu iletişimin gücü karşısında tam olarak dönüştüremiyor, bu defa da iktidarca dinci cemaat, yurt, vakıflar devreye sokuluyor.
Yine de çağa direnmek, donkişotvari bir eylem oluyor ! Tutmaz. Çünkü çocuğu sen içeri hapsetsen, sokağa çıktığında, senden biraz uzaklaştığında gördükleri, duydukları yeni nesli zorluyor. İkilemde kalan bu gençler bunalımlı oluyorlar. Bu bunalım onları dallara ayırıyor; kimisi cihatçı, kimisi eylemci, kimisi isyankar kimisi de hırsız, kimisi suskun olmak zorunda kalıyorlar; çünkü, gelecekleri makama, mevkiye bilerek, bilimle ve eğitimle gelme olasılıkları olmayınca, olağanüstü bir itici güce sarılıyorlar. Bu güç bazı gençlerde yaratıcı, bazı gençlerde hırsızlık(ve para) bazı gençlerde ise bilim oluyor.
Bütün bu evrim sürecini inatla, okuldan daha fazla cami yaparak, tüm devlet dairelerine İmam Hatip mezunu atayarak, tüm okullarda müfredatı din eksenli yaparak, tüm okullarda sorgulama dersleri olan matematik, felsefe, mantık derslerini kaldırarak direnmek isteyen tutucu iktidar, bir soruyla alt-üst olacağını biliyor. Tek çaresi, bu gençliği ve daha geniş anlamda kitleyi bir arada bulundurmakla, kurtarılmış bölgeler haline getirmekle kendisini sağlamda görüyor.
Buna Şükür Eğitimi (Öğretilmiş Kabul Psikolojisi) demek lazım. Toplum başına gelen her şeye şükrediyor. Bunu yaparken örneklere bakıyor; Afrika, Arabistan, Uzak Ülkeler vs. Oysa yanı başında uyduları, gezegenleri işgal edecek kadar gelişmiş ülkelere bakmıyor bile. Hedefe para konunca AB için oy veren bu halk, Ab’den size para yok, dendiğinde anında AB’yi elinin tersi ile itti. Oysa AB demek para demek değildir; insanca yaşam ortamı ve güvencesi demektir. Bunu AB dışında sağlayan ülkeleri örnek verelim: Japonya, Kore, Çin’de ise bilim her şeyden üstün olduğu için bu ülkeler gelişme göstermektedirler.
Güvence; siyasi iktidara sahip erkin yapacağı ahlak ve etik dışı eylemlerde anında devreye giren toplumsal eylemlerde bulunmak ve kabul etmemektir. Buna isyankarlık da denir. Güvence isyankarlıkla sağlanır. Peki, bunu yapmayan, suskun topuma ne denir? Şükür eğitimi almış mutlu (ve tembel) toplum denir.
Yazar Sayfası: Yazarın Köşesi: / Tarih: 24.04.2016 00:00:00 / Okunma = 2475