Belediye başkanlığı zamanına gitmeye gerek yok. Uzun uzadıya anlatmaya da gerek yok. “Demokrasi treninden zamanı gelince ineceğiz” dediği zamandan sonrası onun kendince tutarlı yol çizgisini gösteriyor. Yanlış yapan halk; hatta yüzde 50 falan değil, bence halkın çok daha fazlası bu yanlışı yaptı, yapıyor.
Öyle tesadüfen söylenmiş bir cümle değildi o. Bütün bu tehlikeli söyleme karşı, “hayır, o, onu demedi, bunu dedi” diyerek halkı yağlayan dönek liboşları anlamak kolay; çıkarları peşindeler; dilerlerse ülkeyi de satarlar. Ancak, yeri gelirse gözü açık” yarışında dünya lideri olan Türk Halkı, bu dümenin peşi sıra gitmiyorsa, kesinlikle dümene ortaktır; eh tabi, halk da demokrasi treninden inmek için plan yapıyordur. Geriye kaldı bir avuç isyankar! Erdoğan’a göre çapulcu! Bir diğer taraftan dünyanın gidişine paralel, 1923 yılında sağlam bir şekilde atılmış temeli sarsamaması da işin cabası. Çok uğraşıyor ama bu temeli yıkamıyor; çok da hasar veriyor; elbette bu temel de bir gün gelecek dayanamayacak, yıkılacak. Burası malum. İşte o zamana kadar bu adam, tepede bu şekilde elini kolunu ve sivri dilini sallamaya devam mı edecek? Diktatörlerin sonunu bilmeyen yok. Erdoğan bunu muhakkak biliyor. En azından kendisi okumasa bile, danışmanları geçmiş diktatörler hakkında kitaplar okumuşturlar. Erdoğan’a bu olayları muhakkak anlatırlar… Peki neden aynı davranışa devam ediyor Erdoğan? Bunu da onun iç dünyasına girerek anlatabiliriz.
Her şeyden önce Erdoğan, Evren gibi yataklarda çürümek istemiyor. Bir zaman sonra yatakta inim inimi inleyerek ölmesi yerine, kahramanlar gibi ölmesi derdinde... Siz tahmin edin artık.
Çocukları artık dünyanın her yerinde mal, mülk sahibi, gemi ve şirket sahibi, vakıf ve sermaye sahibi oldular. Kendileri birer bağımsız zengin işadamı veya iş kadını oldular. Enişteleri veya diğer yakınları da uluslar arası imzayla korunan anlaşmalarla petrol boru hattı sahibi oldular. Demek ki, en az birkaç on yıl sonra ülkenin sayılı zengini ...Erdoğan diye manşet atacak gazeteler... Hedefine bu yönden de ulaştı... Artık ölse de gam yemez.
Herkesin bildiği ve söylemeye pek çekindiği bir durum daha var: Menderes gibi, bir kesimin sanal kahramanı olmak. Bu politika sürekli aklının bir köşesinde duruyor ve zaman zaman konuşmalarına da yansıyor. Umarım bu planı tutmaz.
Temsil ettiği düşünce yapısı da ona bu şekilde davranış zorlaması yapıyor. Misyonerlik her dinde var ve takip ettiği yollar hep ortaktır. Kendi cennete gidemeyecek kadar kötü durumda ise, etrafında ne kadar fazla insanı temsil ettiği dine yönlendirirse, onlarına sonraki zamanlarda işledikleri sevaplara ortak oluyorlardı. Gelsin sonsuza kadar sevap, ve doğal sonucu da cennet garanti! Sırf bu nedenle, Karadeniz’in kuş zor uçan dağının tepesine cami yaptırdı. Oysa o caminin yapılması için harcanan paranın asıl sahibi olan halkın veya vergi veren kesimin rızasını almayı bile uygun görmedi.
Bir diğer yapısına gelince: Çocukluktan bu yana yetişme şekli. Kendisine babası nasıl bir otoriterlik ile hitap etti ise, kendisi de çevresine aynı hitap şeklini uygun görüyor. Ayrıca, modern eğitime karşı olduğu için, modern eğitim temsilinden olan en azından birkaç psikoloji veya felsefe kitabı okusa, bu davranışından dolayı kendisini tartar, analiz eder ve belki de kendisini, huylarını değiştirirdi. Lakin, o tek kitap harici tüm kitaplara kendisini kapatmış durumda... Bu yaştan sonra da bu yoldan çıkmaz...
Son olarak eğitimini belirteyim. Herkesin dilaltından belirttiği, “bir tane üniversiteli arkadaşı yok, demek ki üniversitede okumadı, diploma sahte” cümlesine artık bakmıyorum. Çok ortalıkta dolaşıyor. Okuduğu okul, diploma tarihinden sonra kurulmuş denmesine de aldırmıyorum. Gerçi bunları yazıyorum, katakulli savcısı denilen malum kaçak ve dümen savcı artık yurt dışında, kelimelerden niyet okuyarak insan tutuklaması yapamaz. Aynı zihniyette başka bir savcı ortaya çıkar mı, orası da pek belli olmaz. Kısa keselim: Okul hayatı SIFIR be yahu. Oldu işte siyasi lider, şansızlık!
Yazar Sayfası: Yazarın Köşesi: / Tarih: 17.08.2015 00:00:00 / Okunma = 2644