CHP’li kendilerini SOL KANAT olarak adlandıran arkadaşlar, 5Aralık’da Petrol İş Sendikası konferans salonunda “Türbülansdaki Türkiye’de CHP NASIL İKTİDARA YÜRÜR” başlıklı bir panel düzenledi. Ben toplantıyı kısmen izleyebildim. Bir sağlık sorunum nedeniyle panelin birinci konuşmacısını dinledikten sonra ayrıldım. Salonun doluluğu ve katılımcıların coşku ve heyecanı son günlerde ender rastlanan zenginlikteydi, o bakımdan düzenleyicileri ve katılımcıları kutluyorum. Ancak dinleyebildiğim ilk konuşmacının aktardığı bilgi ve düşüncler için aynı iyimserliği duyamıyorum.
Panelin ilk konuşmacısı Sn.Yunus Emre. Yakın geçmişte CHP Gençlik Kollarında genel başkanlığa kadar yükselmiş, yaniCHP okulunda yetişmiş bir kişilik. Şu anda siyaset bilimi alanında akademik hayata geçmiş bir partili akademisyen. Konuşmasında tarihten günümüze CHP içindeki farklı eğilim ve akımların köklerine ilişkin bilgi ve görüşlerini sundu. Ne yazık ki konuşması büyük ölçüde tarihi gerçekleri ters yüz eden çarpıtmalar ve yanşlışlar içeriyor..
Konuşma 1908 Hürriyet Devriminden başladı. İlk büyük hata Devrimi takibeden günlerde çıkarılan Tatil-i Eşgal kanumunu bir grev yasaklama kanunu olarak izleyicilere aktardı. Konuşmacının ifadesi “1908’de itihatçılar iktidara gelir gelmez ilk iş olarak Tatil-i Eşgal Kanunu ile grev yasağı getirdiler…” şeklinde oldu. Konuşmayı dinleyen ve tarih bilgisi olmayan birisi buradan İstibdat döneminde grev yasal olarak serbestti, Hürriyet Devrimi Grev yasağı getirdi sonucunu çıkarır. Oysa gerçek Sayın Konuşmacının söylediğinin tam tersidir. Tatil-i Eşgal Kanunu Grev hakkını yasalaştırma, grev hakkını düzenleme kanunudur. Tümüyle yasak olan grev hakkını, işçilere tanımış ve bazı sınırlamalar geirmiştir. Getirdiği sınırlama da kamu hizmeti gören işyerlerinde grevi yasaklamasıdır. Bunlar da ağırlıklı olarak askeri işyerleri ile yabancı şirketler tarafından görülen kentlerin ulaşım, gaz, su şebekeleri işyerleridir. 1908’de Devrim günü olan 23 Temmuz’dan aynı yılın sonuna kadar Osmanlı sınırları içindeki işyerlerinde 111 grev yapılmıştır. Bu yoğunlukta bir grev hareketi Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi dahil Türkiye Tarihnin hiçbir döneminde görülmemiştir. Türkiye İşçi sınıfı Hürriyet Devrimini kendi Demokratik Devrimi olarak görmüş, hürriyet atmosferini kendi haklarını kullanmak için sonuna kadar içine çekmiştir. Dünya Sosyalist Literatürü de 1908 Devrimini böyle görmektedir.
Hürriyet devriminden sonra İttihat Ve Terakki partisinin gündemine aldığı ancak dönemin koşulları, emperyalist baskılar, gerici – liberal direniş nedeniyle büyük çoğunluğunu gerçekleştiremediği konuları aşağıda özetliyorum. Bu liste bile dinci gericiliğin ve işbirlikçi liberallerin “İttihatçı Zihniyyet” diye başlayan nefret söylemlerinin nedenini açıklamaya yeter. Ancak bir CHP’linin bu söylemleri paylaşması veya bu söylemleri destekleyecek söylemleri, imaları dillendirmesi şaşırtıcı.
İTTİHAT VE TERAKKİ VE 1908 DEVRİMİ’nin başardığı ve başarmaya çalıştıkları:
1- 1 AY İÇİNDE ayasayı kabul etti. ( 21. 08.1908 )
2- KULLUK kavramı kalktı VATANDAŞLIK kavramı geldi.
3- Hükümet padişaha karşı değil seçilmiş meclise karşı sorumlu oldu.
4- Siyasi partiler kuruldu.
5- Devlet Kurumlarında çalışmada etnik dini ayrımcılık kaldırıldı.
6- Bürokrat ve nazırların maaşları yarıya indirldi.
7- Padişahın ödeneği 36.794.000 Kr’tan 2.000.000 Kr’a indirldi.
8- 7500 alaylı subay paşa tasfiye edildi.
9- Ekonomik- sosyal ve kültürel alanlarda : Sanayileşme hamlesi / Okullar herkese açıldı / Herkese anadilinde eğitim hakkı ve türkçe öğrenimi zorunlu / Cemaat okulları kapatıldı / Ticaret ve zenaat okulları açıldı / İlk kez kız öğrenciler üniversiteye girmeye başladı.
10- Sanayi envanteri çıkarıldı, çalışma istatistikleri oluşturuldu
11 – İŞ KANUNU HAZIRLIKLARI yapıldı.
12- Din adamlarının ayrıcalıkları kaldırıldı.
13- Köylülerin toprak sahibi olmaları kolaylaştırıldı.
14- Kooperatifler kuruldu.
15- İşçlere grev hakkı tanındı( Tatil-i Eşgal Kanunu ), 1 MAYIS işçi bayramı oldu.
16- Jurnal rejimine ve hafiyeliğe son verildi, basından sansür kalktı. Bu demokratik
atılım bugün 24 Temmuz gazeteciler ve basın bayramı olarak kutlanmaktadır.
17- Fikir hayatı canlandı. Evrim Teorisi, Pozitivizm, Marksizm tartışılmaya
başlandı.
18- Heykel yapma yasağı kalktı.
19- Kadınlar kamuda çalışmaya başladı
20- Müslüman kadınlar sahneye çıkmaya başladı.
21- Kadın dernekleri kuruldu, kadın dergileri çıkmaya başladı.
22- Kaputulasyonların kaldırılması için mücadele etti. Dinci – Liberal ittifak’ın
sabotajları nedeniyele başarı alınamadı.
23- İTP Temmuz Devriminde söz verdiği gibi 1 yıl içinde genel seçime gitti ve
meclis kuruldu.
İTP 10 yıllık iktidarı döneminde iç ve dış gericiliği kuşatması altında, devraldığı geri sosyo-ekonomik miras ile ve üstüne üstlük ard arda savaşlar, liberal dinci ittifakın darbe girişimleri ile uğraşmak zorunda kaldı. 31 Mart Şeriatçı Ayaklanması, Liberal sivil ve askerlerin organize ettikleri Halaskar Zabitan cuntasının darbe girişimi, bu girişimde Mahmut Şevket Paşa’nın katledilmesi … Dolayısıyla İttihatçıların gündeme aldıkları bu reformları daha geliştirerek hayata geçirmek Cumhuriyet Devrimine kaldı.
Sayın konuşmacı, Cumhuriyet Devriminin işçi sınıfı ve çalışma hayatını ilgilendiren reformları ile ilgili olarak Cumhuriyete karşı da negatif söyemlerini sürdürdü. Kullandığı ifade “ … İş yaşamının keyfilikten kurtaran İş Kanunu bile taaaa 1936’da çıktı …” şeklinde idi. Evet Türkiye tarihinin ilk iş kanunu 1936’da çıktı. Kurtuluş ve kuruluş hükümetleri 1920’den 1936’ya kadar daha önemsiz işlerle mi uğraştı da böyle bir ifade kullanılıyor? Ayrıca bu dönemde İşçi sınıfının çalışma yaşamı ile ilgili öncelik sırasına göre önemli reformlar yapılmış, yasalar çıkarılmıştır. 1921 yılında Savaş halindeki bir ülkenin meclisi, Halkçılık Beyannamesini kabul etmiş, iki kez Zonguldak maden işçilerinin çalışma koşullarını düzeltmeyi gündemine almış, 114 ve 151 sayılı kanunları çıkarmıştır. Bunlardan 151 sayılı Kanunun Mecliste görüşüldüğü sırada Sakarya Savaşı devam ediyordu, işgalci güçlerin top sesleri Ankara’dan duyuluyordu. Cumhuriyet kuruldukan hemen sona 1924’de Hafta tatili Kanunu çıkarılmıştır, 1932’de Türkiye ILO’ya katılmıştır, 1933’te Umumi Hıfzıssıha Kanunu çıkarılmıştır. Fabrika ve işyerlerindeki sağlık dolabı, revir, hastane, işyeri hekimi gibi uygulamalar bu kanunla hayat bulmuştur. Bunlar kamu fabrikalarında, öncü ve pozitif örnek olarak, titizlikle uygulanmıştır. Bu sürecin devamı olarak 1936’da 3008 sayılı ilk İş Kanunu çıkmıştır. Bu kanunla SSK’nın 1 yıl içinde kurulması öngörülmesine rağmen, imkansızlıklar ve Dünya’da esen savaş rüzgarları ve savaş nedeniyle SSK’nın kuruluşu 1945’de gündeme alınabilmiştir. Bütün bunları bilmeden veya bilmezden gelerek, dönemin dünya ülke koşullarını görmeden veya görmezden gelerek “ … İş kanunu bile taaaa 1936’da çıkarıldı …. “ diyerek Cumhuriyet Devriminin ve CHP’nin geçmişinin küçümsenmesi, emek karşıtlığı ile ima yollu suçlanması, nesnel olarak bilimsellikten uzaktır, siyaseten de gericiliğe hizmet etmekten başka bir işe yaramaz.
Sayın Yunus Emre’nin üçüncü önemli eksantrik yaklaşımı CHP’nin Ulusalcılığı veya Milliyetçiliği üzerine. Sayın konuşmacıya göre CHP’ye ulusalcılık dişardan enjekte edilmiş bir ideoloji imiş. 1960’lardaki Yön Dergisi Hareketinin etkisi ile ortaya çıkmış, CHP’ye bulaşmış bir ideoloji veya siyasi tutum olarak değerlendiriyor. 12 mart öncesi yaşanan 9 Mart Darbe girişimini de bu hareketin bir iktidar hamlesi olarak değerlendiriyor. Bu hareketin 1990’lardan sonra CHP’de etkili olduğunu ifade ediyor. Ama bunu yaparken Milli kurtuluş Savaşımızın ideolojisi nedir, Altıok’un biri neden milliyetçiliktir, milliyetçilik ile ulusalcılık arasında ne fark vardır, CHP ‘nin 1960’dan önce bu kavramlarla bir tanışıklığı varmıdır, yokmudur ? Konuşmacı bu soruların es geçiyor tarihi YÖN Dergisi ile başlatıyor.
Bu kavramlar, üzerinde en çok kafa karışıklığı yaratılan kavramlar. Ulus nedir , millet nedir, bunlaran türeyen ulusçuluk , ulusalcılık nedir , milliyetçilk nedir ? Tıpkı Atatürkçülük – Kemalizm farklılığı, Laiklik – Laikçilik ikilemleri gibi; aynı olan şeylere farklı anlamlar yükleyerek birtakım farklılıklar, yapay karşıtlılar imal ederek CHP saflarında düşünsel kaos yaratmak neoliberal kültür mühendisliğinin algı yönetimi operasyonlarında sık kullandığı bir yöntem . Kurtuluş Savaşı yıllarında Anadolu ve Rumeli Müdafai Hukuk Cemiytinin yayin organı Hakimiyeti Milliye ( Ulusal Egemenlik ) gazetesi idi. Daha sonra, Dil devrimini takibeden yıllarda CHP’nin yayın organının adı ULUS ( Millet ) idi. Millet ile Ulus eş anlamlı iki farklı dile ait sözcüklerdir. Bunlardan türeyen kelimeler de aynı şekilde eş anlamlıdır. Aralarındaki fark tayyare ile uçak arasındaki fark kadardır. Bu açık gerçeğe rağmen bunlara farklı anlamlar yükleyip uzun eksantrik analizler yapmak, uzun makaleler, kitaplar yazmak herhalde Sakallı Celal’in dediği gibi tahsille kazanılan bir yetenek olsa gerek.
ABD, Vietnam savaşından önemli dersler çıkardı. Başkan yardımcılarından Hubert Humprey 1965’te savaşın en hararetli yıllarında şöyle diyor; “ Askeri bakımdan önemi barutun keşfiyle kıyaslanabilecek yeni ve cüretkar bir saldırı biçimiyle karşı karşıyayız. Ulusal Kurtuluş Savaşlarından söz ediyorum. “ Aynı savaşın karşı tarafında yer alan Vietnam Ulusal önderi Ho Şi Minh 1946 ‘da Fransa ile savaşırken ABD’li bir gazeteciye direnişin stratejisi hakkında düşüncelerini anlatırken ; Franasız Ordusu’nun silah üstünlüğü ile ilgili bir soru üzerine şöyle diyor : “ fakat bizim de en modern top kadar güçlü bir silahımız var ki, bu da milliyetçilik … “ Emperyalist merkezlerin bu kadar önem verdikleri, korku duydukları bu Ulusal ( Mlli ) Kurtuluş Savaşı adlı silahın kaşifi CHP’dir. Türkiye Sol’u ve solcuları yukardaki sözler üzerinde derin derin düşünmelidir. Milliyetçilik kime karşı, kimin silahı imiş ? Milliyetçiliğe Sam Amca gibi düşman bir silah olarak bakacağız HO AMCA gibi dost bir slah olarak mı bakacağız.
Bir de sık tekrarlanan bir safsata var. Sosyal demokrasi ile ve Sosyalist Enternasyonal ile milliyetçilik bağdaşmaz dogması . Bu tamamen safsata ve gerçek dışı, bilgisizlikten kaynaklı bir yutturmacadır.
- Sosyalist enternasyonal ne adı gibi sosyalisttir ne de soyadı gibi enternasyonalistir.
- Üyelerinin hepsinin birinci önceliği kendi ulusunun çıkarlarıdır. İngiliz işçi partisinin
birinci önceliği Emperyalist Birleşik Krallığın çıkarlarıdır, Fransız Sosyalist partisinin
birinci önceliği Emperyalist Fransa Cumhuriyetinin çıkarlarıdır.
- İstisnasız bütün SE üyesi partiler milliyetçidir. Avrupa’lı SD partiler için Lenin’in kullandığı sıfat Sosyal şövenliktir. Bugün Yunanistan SD partisinin adı Pan Helenik (Helen Turancısı ) sözcükleri ile başlar, İsrail İşçi partisi siyonisttir. Buna karşılık Nikaragua’nın Sandinista Ulusal Kurtuluş Cephesi de Sayın Emre’nin deyimiyle “Ulusalcı”dır.
Milliyetçilik ve ulusalcılıktan söz açtığımız zaman hangi tarihteki ve hangi coğraftyadaki milliyetçilikten bahsettiğimiz lafızdan daha önemlidir. Bütün sosyal kavram ve kategoriler gibi milliyetçilik de zaman ve mekana bağlı olarak olumlu veya olumsuz işlevler üslenir, üslenmiştir de. İngiliz’in milliyetçiliği ingiliz halkının refahı, mutluluğu ve İngiltere’nin güçlü olması için Hindistan’ın sömürgeleştirilmesi için savaşır. Hintli milliyetçi ise Hint halkının refahı, mutluluğu Hindistan’ın bağımsız bir devlet olması için savaşır. Nasıl ki eve giren Hırsız ile evini hırsızdan korumak için çabalayan ev sahibinin mülkiyet hakkını aynı kefeye koymuyorsak; İngiliz’in milliyetçiliği ile Hintli’nin milliyetçiliğini aynı kefeye koymayacağız. Biri Emperyalist, sömürücü, şöven milliyetçilik, diğeri yurdunu savunan, sömürü ve zulme başkaldırının ideolojisi olan bir milliyetçiliktir. CHP’nin milliyetçiliği emperyalizme karşı ilk milli kurtuluş savaşının ateşi içinde doğmuş bir mlliyetçiliktir. Bu nedenle emperyalizm ve işbirlikçilerine batmaktadır. Dört bir taraftan sağcı, solcu tüm işbirlikçilerin, gericilerin ağız birliği halinde, CHP ve CHP’lileri, onurlu geçmişlerini inkar etsinler, milli duruşlarını terk etsinler, diye ayartmaya seferber edilmelerinin nedeni budur. CHP çok aşırı solcu bile olabilir, yeter ki geçmişini unutsun, ulusalcı olmasın. Ne yazık ki CHP bu kuşatmayı etkisiz hale getirecek ideolojik, politik, kültürel önderlikten yoksundur.
Sayın Yunus Emre’nin dediğinin aksine CHP’nin milliyetçiliği veya ulusçuluğu Milli Kurtuluş savaşımızın ateşinde pişmiş, mayalanmış ve bugüne kadar da bayrağımız ALTIOK’ta yerini korumaktadır. 1960’lardaki Yön Dergisi Hareketi bu büyük ırmaktan sapan, toprakta kaybolup kuruyan bir koldan başka bir şey değildir.
Son söz olarak;
CHP Devrimci Antiemperyalist tarihi ile barışık yürüyebilecek bir SD yolu üzerinde yürümek zorundadır. Bunu başarması için bilimsel, felsefi, stratejik, kültürel derinlikli entellektüel birikimi olan ve yaşamın diyalektiğine uyum esnekliği gösterebilen bir politik önderliğe ihtiyacı vardır. Bu boşluğu dolduracak bir liderlik ancak CHP yi ayağa kaldırabilir. CHP’de siyaset yapanlar; kendilerini solcu, sosyalist, sosyal demokrat, Kemalist, Atatürkçü adlarından hangisini yakıştırıyor olurlarsa olsunlar; unutmamaları gereken gerçek şudur: CHP’nin ne antiemperyalist halkçı-milliyetçi geçmişini reddedip tarihi tabanını dışlayarak, ne de evrensel sosyal demokrasiyi reddedip kendini ulusal yalıtılmışlık içine hapsederek bir başarı elde etme şansı yoktur. Bu gerçeği herkesin kafasının bir köşesine kazıması gerekiyor. Bu yol 1970 lerde Muammer Aksoy’ların, Kamil Kırıkoğlu’ların, Bülent Ecevit’lerin çizdiği yoldur. Tarihin sınavından geçmiş bir yoldur. Orijinal , ithal, tercüme yollar aramak beyhudedir.
AHMET AKKÜÇÜK / 07.12.2104
TAVSİYE EDİLEN KAYNAKLAR :
1- Türkiye’de İşçi Hareketi / 1908 – 1984 , Prof. Dr. M. Şehmuz Güzel
Kaynak Yayınları
2- ATATÜRK VE SOSYAL DEMOKRASİ , Prof. Dr. Muammer Aksoy
Gündoğan Yayınları
3- SOSYALİST ENTERNASYONAL VE CHP , Prof. Dr. Muammer Aksoy
Tekin Yayınevi
4- ÖZGÜR İNSAN , sayı: 1 - 2
Not : Merhum Muammer Aksoy’un kitapları ancak Sahaflarda bulunabilmektedir. Bu da
Yeniden kurulan CHP’yi yönetenlerin bir ayıbıdır.
Yazar Sayfası: Yazarın Köşesi: / Tarih: 10.12.2014 00:00:00 / Okunma = 5401