Uzun bir zaman sonra Nobelli yazarımız Orhan
Pamuk’tan haber alınabildi. Yazar, bir imza kampanyası ile gündeme
geldi. Soyu tükenme tehlikesi ile karşı karşıya olan KRAL KELEBEKLERİ
için imza toplayıcıları arasına katıldı.
Dünyamızı güzelleştiren Kral Kelebeği’ni korumalıyız elbette. Bunun için
imza da toplamalıyız. Ama Türkiye’de demokrasi / insan hakları /
düşünce özgürlüğü falan elden giderken, arada bir dönüp sağımıza
solumuza da bakmalıyız. “Doğduğum, büyüdüğüm, yaşadığım bu memlekete
neler oluyor” diye sormalıyız.
Orhan Pamuk sormuyor. Buralarda olup bitenlerle Angelina Jolie kadar bile ilgili görünmüyor.
İlginçtir, Orhan Pamuk’la aynı politik / ideolojik mahallede mukim bir
grup aydın / sanatçı da aynı havada. Geçenlerde onlardan da bir imza
kampanyası haberi geldi. Abdullah Öcalan için özgürlük istiyorlar. Ve
onun özgürlüğünün “Türkiye’ye demokrasi, Kürdistan’a barış getireceğini”
söylüyorlar.
Kısacası; Orhan Pamuk da, onlar da bu ülkeyi ve nereye götürüldüğünü görmek istemiyorlar. Görmüyorlar.
Belki bir ‘toparlama’ yapmak lâzım. Türkiye’nin son halini bir özetlemek lâzım:
ADIM ADIM KARANLIĞA
·En iyi bildiğiniz mesele olsa gerek; internet yasakları ile Türkiye, İran / Suudi Arabistan gibi ülkelerle aynı ligde artık.
· HSYK Yasası ‘cumhurbaşkanı’ olduğu iddia edilen Abdullah Gül’ün
önünde. İnternet Yasası gibi onu da imzalarsa, ‘Yargı’ doğrudan Adalet
Bakanı’na bağlı bir müdürlük haline gelecek.
· Meclis’te sıra şimdi ‘MİT Yasası’nda. Eğer o da Meclis’ten geçerse
(neden geçmesin ki!) ve eğer Gül onu da imzalarsa (neden imzalamasın
ki!) MİT, herhangi bir gerekçe göstermeye gerek duymadan evinizi
basabilecek... Arama yapabilecek... Hatta yolunuzu kesip, bir yerlerde
sorguya çekebilecek... Ve hatta pusu kurup suikast yapabilecek... Siz
bunlardan şikâyetçi bile olamayacaksınız. Bana sorarsanız; bırakın
şikâyeti, sesinizi bile duyuramayacaksınız.
· Bu arada, mevcut ve çıkacak yasalarla; tıpkı 17 ve 25 Aralık
operasyonları gibi, ‘İktidar’ kendisi için sakıncalı gördüğü her konuya
yayın / konuşma / tartışma yasağı getirebilecek.
KELEBEĞİN ÖMRÜ
Elbette, “Bize ne bunlardan!” diyebilirsiniz. “Benim derdim Kral Kelebeği... Öcalan’ın özgürlüğüne kavuşması…” diyebilirsiniz.
Ancak unutmayın; karanlık bir geldi mi, ayırım yapmaz. Sizin üzerinize
de çöker. Bugün tepki göstermediğiniz, sessiz kaldığınız, dolayısıyla
bir bakıma suç ortaklığı yaptığınız ‘baskıcı yönetim’ sizi de bir
fiskede silip atar. Bugüne kadar -kendilerinin de artık açık açık
söylediği gibi- SİZLERE TAHAMMÜL EDİYORLARDI. Yarın, bunu da yapmazlar.
Yapmayacaklar. Yani, Orhan Pamuk ve diğerleri... Birer ‘aydın’ olarak;
ömrünüz kelebeğin ömrü kadar bile değil. Tabii böyle susmaya devam
ettikçe!
ERDOĞAN’IN DEKODERİ
Meslekte benim gibi 40 yıla ulaşmışsanız, gündemdeki önemli isimleri deşifre etmeniz için üç beş saniye yeter.
Örneğin, Başbakan “Bakın burası çok önemli” dediğinde, önündeki
‘prompter’da yazılı metinden ayrılıp ‘serbest uçuş’ moduna geçtiğini
anlarsınız.
Aynı konuda Başbakan ‘ak’ derken Arınç ‘kara’ ya da ‘gri’ falan diyorsa;
“Aaa hükümette çatlak, koşun!” demezsiniz. İktidarı oluşturan
çekirdekte görev paylaşımı yapıldığını bilirsiniz.
Başbakan’ın eski yol arkadaşı... Makam arabasını paylaşacak kadar
yakınında olan... Eski medya mensubu, bugünün AKP milletvekili Mehmet
Metiner, bu anlamda önemli / kilit bir isim.
Konuşurken öyle cümleler kuruyor ki; Erdoğan’ın ve AKP kurmaylarının
aklından gerçekte ne geçiyor, şıpın işi anlıyorsunuz. Mübarek, sanki
dekoder!
Enver Aysever’in ‘Aykırı Sorular’ programında söyledikleri buna müthiş
ve aynı zamanda çok komik bir örnek. Okuyunca siz de göreceksiniz.
Mehmet Metiner, “Mahkemeleri bize bağlayın” diyebilecek kadar ‘serbest
uçuş’ halinde.
DÜN BİZİ KANDIRDILAR, BUGÜN... “Bir evde 4,5 milyon dolar para
bulunduğunu gördün mü? Toprağın altında da silahlar çıkıyordu bir dönem,
fışkırıyordu. O silahların Ergenekon un silahları olduğuna inanıyor
muydun? Dün beni kandıranlar bugün seni kandırıyorlar. Görmediğin
kutular üzerinden... O paralel yapı o kutuları o şekilde çekti. Mizansen
olmadığını nereden biliyorsun? Dün bizi kandırdılar, bugün sizi
kandırıyorlar”.
MAHKEMELERİ BİZE BAĞLAYIN... “Ben bugün Fatih Hilmioğlu nun
bırakılmasından en çok memnuniyet duyanlardan biriyim. Bugün Silivri de
bir tek saat dahi orada kalmaması gereken onlarca insan var. (O zaman
bırakın onları, sorusuna:) Mahkemeleri bize bağlayın, bırakalım.
Mahkemeleri bize bağlayın, içerde bir tek masum insan bırakır mıyız,
bırakmaz mıyız o zaman görürsünüz! İlker Başbuğ neden çıkmasın? Bu
iddianame yasadışı dinlemelerle, teknik takiplerle elde edilen deliller
yok hükmündedir. Ergenekon da da 17 Aralık ta da... Yeniden yargılamanın
önünü açmamız gerekiyor”.
HADİ BİZ ALDATILDIK… “Geçmişte bizi kandırdılar, bir takım ‘tape’ler
koydular önümüze; bu bunu yaptı, şu şunu yaptı diye. Şimdi size
yapıyorlar. Biz aldatıldık, siz neden aldatılıyorsunuz?”
30 MART GELECEK... DERTLER BİTECEK... Mİ?
Türkiye, sahiden de tarihinin en önemli kavşaklarından birinde. Ya
Cumhuriyet’e veda edecek... Ya da ama acılar ama sıkıntılar pahasına ona
sahip çıkacak.
Çıkan ve çıkmayı bekleyen yasalar / yönetmelikler, artık apaçık gösteriyor; bizi bekleyen geleceği.
Dün YURT Gazetesi’nin manşeti, aslında o geleceğin çoktan geldiğine dehşet verici bir örnek.
Sırt çantasından “DİKKAT MANİSA’DA HIRSIZ VAR” yazılı bez afiş çıkan
öğrenci 2 yıl hapis istemiyle yargılanıyor. Gerekçe: “Başbakan Erdoğan’a
hakaret”.
Hadi, o HIRSIZ ile kimin kastedildiğini (yazılmadan / söylenmeden) anlayıvermeleri normal, diyelim!
Başbakan’a şu ya da bu yolla tepki göstermenin sonucu gerçekten de HAPİS CEZASI mı olacak!
Akıl tutulması, tam da böyle bir şey işte. Bir memleket toptan akıl tutulmasına maruz kaldı.
Düşünün: Balyoz ve Ergenekon için Başbakan ve iktidar mensupları
“Kumpastı... Yanlıştı... İnsanlar suçsuz yere yatıyor... Günahsız
yatanlar çok…” diyecek... Bu arada onları cezaevine gönderen en önemli
‘deliller’in sahte olduğu kanıtlanacak... Ama o insanlar hâlâ içerden
çıkamayacak.
İçerden çıkamayanların yanına, bir bez afiş yüzünden gencecik öğrenciler gönderilecek.
Sorum CHP’ye efendim: Demokratik tepkiyi, toplumsal muhalefeti harekete
geçirmek için ne bekliyorsunuz acaba? 30 Mart’ta oy oranınızı
artıracaksınız, AKP de kaybedecek...
Ve?.. Yani?.. Eee?.