Bu meslekte 40. yıldayım. Görmediğim şey
kalmadı. Hele şu son yıllarda, Erdoğan döneminde yani. Bakarkörler...
Müptezeller... İktidara iliştirilmiş gazeteciler... Herkesi tanıdım,
nelere nelere tanık oldum.
Bunu rağmen, hâlâ şaşırabiliyorum. Zira, bir insanın / gazetecinin
‘içine sürüklendiği pespaye durumu’ nasıl içine sindirebildiğini
anlayamıyorum.
Hangi durumlardan söz ettiğim açık! Fatih Altaylı nın -telefon kayıtlarıyla ortaya çıkan- icraatı liste başı.
O kayıtlar üzerine apar topar “Vallahi bizde böyle şeyler olmuyor” demek
için ekrana çıkan Enis Berberoğlu na gelen yalanlamalar onu izliyor...
Dahası var elbette. Örneğin, Mustafa Dağıstanlı kitabında isim de verdi.
“NTV nin komiseri Ankara dan getirilen Nermin Yurteri dir” dedi.
Başbakan Başdanışmanı Yalçın Akdoğan ın TV ve gazete yöneticilerini nasıl arayıp, neler söylediği de birer birer ortaya çıkıyor.
İLİŞTİRİLMİŞ GAZETECİLER Milliyet Gazetesi nin Gezi sonrası ‘gönderilen’ genel yayın
yönetmeni Derya Sazak, dün -yeni kitabıyla- Medya Mahallesi nde
konuğumdu. Kitabında da yer verdiği akıl almaz anekdotları canlı yayında
anlattı.
Nagehan Alçı Milliyet e yazar olsun diye, Demirören Ailesi nin nasıl seferber olduğunu...
Derya Sazak direnince, bu kez devreye doğrudan doğruya Beyefendi nin girdiğini...
Sonuçta; Nagehan Alçı nın ZORLA İKNA YÖNTEMİ ile yazar yapıldığını...
Nagehan Alçı nın “Erdoğan Ailesi Bilal i siyasete hazırlıyor” yazısı ve sonrasını anlattı ve ekledi:
“Nagehan Alçı iliştirilmiş gazetecidir”.
Mesele elbette bir kişiyle ilgili / kişisel bir hikaye değil. Nagehan
Alçı (ve eşi Rasim Ozan Kütahyalı) Erdoğan döneminin medyası açısından
ilginç bir prototip oldu. Benzerleri çok, aslında. Ama genç ve magazin
figürlerini andıran bir çift olarak genellikle onlar konuşuldu. Ve
onlardan söz etmek, bu dönemi özetlemek anlamına gelmeye başladı.
HADLERİNİ BİLDİRMEK...
Erdoğan, Derya Sazak ın genel yayın yönetmeni olduğu günlerde yayımlanan
‘İmralı Zabıtları’ için kıyameti koparmıştı. “Batsın sizin
gazeteciliğiniz” demesi de, o haber üzerinedir. Dün Derya Sazak ile bunu
da konuştuk. Derya, o haber üzerine Başdanışman Yalçın Akdoğan ın
telefon ederek “Çözüm sürecini sabote ediyorsunuz” dediğini açıkladı.
Düşünün, siz iktidar partisi olarak İmralı ile bir görüşme trafiği
başlatacaksınız. Ama bunun (özellikle içeriğinin) öğrenilmesinden
öylesine korkacaksınız ki, haber olmasın isteyeceksiniz. Olduğunda da
böyle bir reaksiyon vereceksiniz.
Doğrusu ben de Başbakan veya onun Başdanışmanı olsam, medyayı istediğim
gibi yönlendirmek isterim. Tabii karşımda boyun eğmiş, suspus olmuş bir
medya varsa.
Demokrasiyi, ifade özgürlüğünü savunup evrensel ölçülere getirmek sadece
iktidarın işi / görevi midir? Biz gazeteciler mücadele etmeyecek, çaba
göstermeyecek, sadece mızırdanacak mıyız!
Bir başbakan “Batsın sizin gazeteciliğiniz!..” dediğinde, tüm medya
ayağa kalkıp “HADDİNİ BİL BAŞBAKAN” demediyse... Özgürlüğüne sahip
çıkmadıysa... Tek suçlu / sorumlu o Beyefendi midir?
Eğer öyleyse, sahiden batsın bizim gazeteciliğimiz!
ERDOĞAN DAN SARIGÜL TALİMATI
Başbakan ın; filanın falan gazeteye köşe yazarı atanacağından, hangi
haberin manşet olup hangisinin olmayacağına kadar MEDYANIN TA KENDİSİ
haline geldiği ortada.
‘ALO FATİH’ hattına takılan son konuşma, buna dair tarihi bir kayıt daha düştü.
Özetleyelim; Erdoğan bir gün (6 Kasım 2013) yine “Alo Fatih” diyor ve
HaberTürk gazetesinin Sarıgül e destek verdiğinden şikayet ediyor. Fatih
Saraç “Beyefendi, size yanlış bilgi vermişler galiba” diyor ama Erdoğan
kanar mı! “Ben kendim izliyorum” diye altını çiziyor ve Sarıgül
konusunda (yeni tabirle) ayar veriyor.
İki gün sonra (8 Kasım 2013) Fatih Altaylı birden bire Sarıgül ün “ne
kadar yanlış / samimiyetsiz” bir şey yaptığını fark ediyor. Ve yazıyor:
ALTAYLI KRİTERLERİ!
“Sarıgül siyasete yeni bir üslup getirmek istiyor besbelli. Gerilimsiz,
dostluk, kardeşlik, sevgi, çiçek, böcek, bahar dalları üslubu.
Gerilimden bitap bir ülke için iyi bir şey de, cılkını çıkarmamak
kaydıyla.
Mustafa Sarıgül katıldığı bir programda bu üslubunun gereği olarak,
“Başbakanımız bir dünya lideridir. Kalkıp da İstanbul la uğraşmaz”
demiş.
Bu cümle, dostluk, kardeşlik üslubu falan değil, düpedüz saçmalamaktır.
Eğer Erdoğan ın dünya lideri olduğuna gerçekten inanıyor ve başarılı
buluyorsan, gider onun partisinde siyaset yaparsın, en azından karşısına
çıkamazsın.
Yok eğer buna inanmıyor ama söylemekte bir sıkıntı görmüyorsan, bir daha
kimseyi söylediğin bir şeye inandıramazsın, çünkü samimiyetin
sorgulanır hale gelmiştir.
Kavga etmemenin, gerilim yaratmamanın alternatifi iltifat etmek değildir.
Elbette Sezar ın hakkı Sezar a verilir, ama tek şart samimiyettir”.
Bu yazı üzerine gazetecilik / meslek ahlâkı konusunda yorum yapmaya gerek yok. Ama, söylenecek iki şey var:
1) Ne Başbakan ve şûrekası ne de Fatih Altaylı, Sarıgül aleyhine /
eleştirip suçlayacak doğru dürüst bir şey bulabilmişler. Bu örnekle de
komik olmuşlar.
2) Başbakan ‘Alo Fatih’ hattını aradığına göre Sarıgül den çekiniyor.
VİCDANLARDA KAYBETTİNİZ
‘17 Aralık’ komploymuş... MİT e ait TIR ları durdurmak vatan hainliğiymiş...
Yıllardır yazıp çizdiklerimizi tekrar ederek Cemaat e saldırabilirsiniz...
Yolsuzlukları örtmeye çalışabilirsiniz...
Memleket ekonomiden kültür - sanata, spordan ifade özgürlüğüne yerlerde sürünürken, ‘BÜYÜK TÜRKİYE’ masalları anlatabilirsiniz…
Hatta, artık çocukların bile güldüğü ‘KABATAŞ GELİNİ’ fantezisinden dizi yapabilir / yaptırabilirsiniz…
Fayda etmez.
Hiçbir şey sizi kurtaramayacak. Affedilmeyeceksiniz.
Çünkü vicdanlarda mahkum oldunuz. Kaybettiniz.
O vicdan: dünya güzeli evladımız Ali İsmail Korkmaz ın annesi. Bugün yüz
binlerce Ali İsmail i var o annenin. Onun sessiz çığlığı herkesin
yüreğine ulaştı. Çoğaldı.
Bugün duymazdan gelebilirsiniz. Yarın o çığlıkta kaybolup gideceksiniz.