Şu meşhur Kabataş görüntüleri, Haziran 2013’te
Erdoğan’ın ‘propaganda silahı’ olarak çok konuşulup tartışılmıştı. Şubat
2014’te Kanal D Haber’in haberi sayesinde ‘yalan’ olduğu ortaya çıktı.
Yine tartışılıyor.
Yalan balonu patlayınca, gözler Başbakan’a çevrildi. Hani, “Başörtülü
bacımızaaaa… alçakçaaaa… bu Geziciler bunu da yaptılaaaaar…” diyen
Erdoğan’a.
Dün Katar Emiri ile görüşen, ardından Kandilli Kız Lisesi’ne (muhtemelen
binasını ALICI GÖZÜYLE GÖRMEK İÇİN) sürpriz bir ziyarette bulunan
Erdoğan, bu konuda suskundu. Gazeteciler soru sormaya fırsat mı
bulamadı.. Cesaret mi edemedi. Kim bilir?
Ama Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a soruldu. O da “İddia Başbakan’ın
ise, ona sorulur” diye topu attı. Bu vesileyle minik bir intikam aldı!..
İktidar susarken, yandaşı / sırdaşı gazeteler harıl harıl ‘KILIF DİKMEK’
ile meşguldü. Dünkü gazetelere bakılınca görülüyor. ‘Hükümete yakın’ ve
‘hükümete hükümetten de yakın’ medya iki noktayı öne çıkarmayı uygun
bulmuş. Bir yandan “O görüntülerin devamı var” diye ısrar ediyorlar.
Diğer yandan “Zamanlama manidar” diyorlar.
· O GÖRÜNTÜLERİN DEVAMI VAR. Dün Akşam Gazetesi inanın, tam da
böyle bir manşetle çıktı. “Yani?” diye sorarak okudum. Şunu
kastediyorlarmış: Soruşturma savcısı “Zaten asıl olay o görüntülerden
sonra başlıyor. Medyadaki görüntüler, olayın öncesine denk gelen
dakikalar” demiş. Hani soruşturma yoktu, desem... Manası yok. İyi de,
siz asıl olayın görüntülerin devamında meydana geldiğini söylüyorsunuz.
Bir zahmet, siz de gazetecilik yapıp onları ortaya çıkarsanız, desem...
Alay etmek gibi olur. Demem.
· YA HABERİN DEVAMI? Olabilir. Gerçekten de görüntülerin devamı
vardır. Ve biz günün birinde onları görünce “Aaa, gerçekmiş” diyeceğiz.
Peki ya haberin devamı? Akşam Gazetesi’ndeki manşetin spotlarını
okuyoruz: “Bir grup, Develioğlu’nun yanından geçiyor. Yaşanan kısa
tartışmanın ardından Develioğlu’nun eşi geliyor ve taraflar ayrılıyor.
Olay ondan sonra başlıyor. Özel Soruşturma Bürosu’ndan başka bir göreve
atandığı için elindeki dosyayı devreden Savcı, müdahalenin daha sonra
olduğunu anlatıyor. ‘Saldırı görüntüleri ileri safhada dosyaya
girecektir’ diyor”. Bu cümleleri okurken sarsıldım!.. Nasıl yani! Olay,
Zehra Develioğlu’nun eşi geldikten sonra mı başlamış! Kadıncağıza eşinin
yanında mı saldırmışlar! O zavallı eş, şoktan olsa gerek, karısına
yardım edeceğine o sırada armut mu toplamış! İlginç.. Kendi haberinin
devamını bile okumadan birinci sayfasına manşet çeken bir gazete...
‘HÂLÂ GÖRMEDİĞİ’ görüntülere ‘hâlâ’ kefil!..
· FİLMİN TAMAMI BU MU? Türkiye Gazetesi de bu kanaatte. Ancak,
Akşam Gazetesi kadar emin değil anlaşılan. FİLMİN TAMAMI BU MU? diye
sormuş ve manşetini de buna göre atmış: Gürültü var görüntü yok. Ne
demek istediklerini spotlarından anlamaya çalışalım: “Kayıt çok uzaktan
alındığı için net bir kanaatte bulunmak mümkün değil. Gösterici grubun,
genç kadının yanından geçerken çekilen görüntüler MOBESE’YE ait değil.
Belli belirsiz ve çok uzaktan kayda alınmış. ‘Hiç saldırı olmamış’
iddiasını tam doğrular nitelikte değil”. Pes! Pes kere pes!.. Ortada
olmayan bir görüntü üzerinden “Saldırı var” diyeceksiniz. Ortaya çıkan
bir görüntüye de “Çok uzak, net değil; saldırı olmadığını söylemeyiz”
buyuracaksınız. Vallahi, komik bile değilsiniz!
· AMA DARP RAPORU VAR! Yeni Şafak Gazetesi ise Akşam kadar atak
davranamamış. Birinci sayfada ama tek sütuna bir haberle yetinmiş. “Peki
darp raporu ne” diye sormuş. Yani, madem saldırı yok... Zehra
Develioğlu’nun vücudundaki darp izleri... Buna dair alınan “Doktor
raporu NE” diye sormuş. Akşam’a göre o sırada yanında bulunan eşine
sorun diyeceğim… Yanlış anlaşılacak. Bunu da geçelim.
· NEDEN ŞİMDİ! Gelelim, saldırı iddiasını Haziran 2013’te
Türkiye’nin gündemine bomba gibi atan STAR Gazetesi’ne. İddiayı, gazete
yazarı Elif Çakır’ın röportajı ile öğrenmiştik. Elif Çakır bu son
gelişmeye de ‘müdahil’ olmuş. Şunları yazmış: “Z’nin anlattığı her şey
doğru. 9 ay sonra servis edilen görüntü üzerinden linç yapılmak
isteniyor. Bir darbe sürecinden geçiyoruz. Neden şimdi diye sorgulamak
lâzım”. STAR, manşetini, Elif Çakır’ın sözleri üzerinden atmış. “Gezi
şiddetinin 2 dakikalık belirsiz kayıtla karartılmak istendiğini” de
eklemiş.
· AÇIKLA SÜLEYMAN! Evet, “neden şimdi” diye sorgulamak lâzım.
Görüntünün bile ikna edemediği... Zaten etmesinin mümkün olmadığı...
(Sapla samanın birbirine karıştığı bir süreçteyiz zira)... Elif Hanım’a
göre; “Bir darbe süreci”nde... Bu durumda da sorulacak tek şey var
elbette: NEDEN ŞİMDİ? Dün, Kanal D Haber Genel Yayın Yönetmeni Süleyman
Sarılar’ı aradım. İtiraf edeyim, maksadım sadece tebrik etmekti. “Neden
şimdi” diye sormak aklıma gelmedi. Gerçi Süleyman “Bu iddia ortaya
atıldığı günden beri görüntülerin peşindeydik” diye kendiliğinden bir
açıklama getirdi. Ama Elif Hanım haklı. Sormalıydım. Ne yani, “Biz
gazetecilik yapıyoruz” bahanesini yer miyiz! Bir kere neden bu
görüntülerin peşindeydiniz! İkincisi, o görüntüler NEDEN ŞİMDİ ortaya
çıktı! NEDEN ŞİMDİ?.. Zamanlama manidar, diyenler haksız mı! Açıkla
bakalım Süleyman!
TARAFLAR... ÖZÜRLER... BAHANELER vs.
STAR Gazetesi’nin acar yazarı Elif Çakır, Zehra Develioğlu’nun
anlattıklarına kefil olmuştu. Hatta, ‘hayali saldırı’dan yola çıkıp
“Menderes’i astınız, Özal’ı zehirlediniz, Erdoğan’ı yedirmeyiz!” diye
coşup taşmıştı. Bugün aynı noktada olması şaşırtıcı değil. ‘Geziciler’in
Erdoğan’ı öldürmeye çalıştığını zannediyor. Ne yapsın!
İddia, AKP cephesinde tam da böyle kullanıldı zaten. Dış mihraklar ve
onların kuklası ‘Geziciler’ Erdoğan’ı yemek / öldürmek / kesip biçmek
falan istiyordu!..
O atmosferde, plastik mermilerin hep aynı yere ateş etmesi, AKP’NİN SESİ
medyada aynı cümlelerin kurulması da şaşırtıcı değildi. Bu yüzden,
Hürriyet yazarı İsmet Berkan’ın sözleri ‘gerçek mermi’ etkisi
yaratmıştı. Ne de olsa, İsmet Berkan, AKP cephesinde değildi. Ya da öyle
düşünülmüyordu. Ve o isim çıkıp “Ben görüntüyü izledim, savunulacak
hiçbir yanı yok, korkunç” diye ‘tweet’ler atmıştı. O tanıklığıyla da
saldırı iddialarının en büyük destekçisi haline gelmişti. Ya şimdi?
“Bana öyle gelmişti” diyor. Ne diyebiliriz ki!
AÇILMAYAN TELEFONLAR
O günlerde bir başka destek de Balçiçek İlter’den gelmişti. Ya şimdi?
Görüntüler ortaya çıkınca “Ayıp bana değil, iddianın sahibi Zehra
Hanım’a aittir” dedi. Özür diler gibi yaptı. Ama bana asıl ilginç gelen,
“açılmayan telefonlar” bahsi oldu. Balçiçek, dün Türkiye’deki köşesinde
o telefonları anlattı. Anlattıkları da, meselenin asıl yanına “açıklık”
getirdi:
“Hemen telefona sarıldım, önce ‘’mağdure’ ile görüşmemi sağlayan
meslektaşım Elif Çakır’ı aradım. Yaşadıklarını bizimle paylaşan Zehra
Develioğlu’nun telefonunu istedim. Mutlaka bir açıklaması olmalıydı,
mutlaka bir şeyler söylemeliydi... (Röportajı yapan Elif Çakır’ın ne
düşündüğünü açıklamak bana düşmez, kendisi yazacaktır herhalde) O gece
Zehra Hanım’ı o kadar çok aradım ki... Telefon açılmadı... Ardından
mesajlar yazdım, yolladım; bana mısın demedi...
Ertesi sabah, olayın ardından canlı yayına çıkıp, gelininin başına
gelenleri anlatan Bahçelievler Belediye Başkanı kayınpeder Osman
Develioğlu’nu aradım... Yok! Kapı duvar... Kimse telefonlarıma çıkmadı.
Oysa bir açıklama yapılmalıydı. Bırakın benim düştüğüm durumu, bu
ülkenin bir döneminin doğru hatırlanması adına bir şeyler
söylenmeliydi...”
‘ÜSTÜ ÇIPLAK 100 ERKEK’
İddianın ortaya çıktığı günleri hatırlıyorum. Her yerde, saldırı olup
olmadığı tartışılıyordu. Bense, Zehra Develioğlu nun röportajdaki
TARİFİNE takılmış ve bu köşede yazmıştım: Üstü çıplak, ellerinde deri
eldivenler, başlarında siyah bantlarla 70-100 erkek...
Söyleyenin kimliğini bilmesem, "Basbayağı, bir cinsel fantezi"
diyecektim. O kadar tuhaf bir manzaraydı! Ama nedense kimse bunun
üzerinde durmuyordu. Bir gün Mehmet Tezkan ı aradım. "Gerçi ben yazdım
ancak senin de dikkatini çekmek istedim" deyip anlattım. Ayrıntısını
okumamış, ben söyleyince çok şaşırdı. Nitekim ertesi gün yazdı. Daha
sonra; Mehmet Y. Yılmaz, Tezkan ın yazısına gönderme yaparak yazınca,
çok geniş bir kitle haberdar oldu. Ve bana sorarsanız YALAN BALONU daha o
zamandan, bu nedenle patladı.
Şimdi bunu niye mi yazdım?
1) “Şeytan ayrıntıda gizlidir”, unutmayın!
2) Meslektaşlar; nasıl ki, Mehmet Yılmaz yazısında Tezkan ın adını
andıysa, dostlarının adını vermekten kaçınmamalıdır. Bu; onları
küçültmez, unutmayın!